Son dönemde birbiri ardına patlak veren ve toplumu derinden sarsan kadın cinayetleri ile iki yaşındaki çocukların maruz kaldığı taciz ve şiddet olayları tam anlamıyla bir infial yarattı.
İnsanlar aile üyelerinin can ve mal güvenliğinden, kadınlar sokağa çıkarken eve dönüp dönemeyeceğinden emin değil. Çocuklar en masum haliyle sanki hiçbir şey yokmuş gibi yaşamaya devam ediyor. Tüm bunlar mutfaktaki yangını unutturuyor doğal olarak.
***
Cüzdanı yanan insanlar canı yananları düşünerek belki de ilk kez vicdanı ile baş başa kaldı ve ‘açız’ çığlıklarının yerini ‘yaşamak istiyoruz’ talepleri aldı.
Erkek egemen bir toplumda yaşanan vahşetin başrolündeki hemcinsler artık oyunu bırakıp hayatın gerçeğine, kadının güzelliğine, çocuğun masumiyetine dönmeli ve yaşamanın / yaşatmanın yüceliğine ilişkin ortamın oluşmasını sağlamalıdır. Yoksa herkes birbirine ‘katilim, katilsin, katil’ fiil çekimiyle hitap eder hale gelecektir!
***
Kadın cinayetleriyle ilgili gelişmelere dünden bugüne bakarak sebep sonuç ilişkilerini ve siyasilerin olaylara bakışını ortaya koymak istiyorum
Sorunları konuşmak ayıp sayılıyor
Türk halkı; 1946, 1958, 1960, 1974, 1980, 1982, 1990, 1994, 2000-2001, 2008-2012 ve 2018-2023 yıllarında yaşanan krizler sebebiyle bu konuda ‘şerbetli’ sayılabilir ama kadın cinayetleri, çocuk tacizleri ve sokaktaki toplumsal şiddet öyle bir boyuta ulaştı ki insanlar ekonomik sorunlarından söz etmeyi ayıp saymaya başladı.
Güncel ekonomik sorunlar;
- Döviz / altın fiyatları…
- Borsa dalgalanmaları…
- Büyüme oranları…
- Yüksek cari açık…
- Yüksek bütçe açığı…
- Yüksek enflasyon…
- Adaletsiz vergi sistemi…
Gibi halinde sıralanabilir ama cinayet, taciz, tecavüz olaylarını tek maddede toplamak mümkün:
- Can güvenliği…
Cinayetlere ‘neden’ arayışı…
Cinayetin hiçbir mazereti, gerekçesi olamayacağı gerçeği bir kenara bırakılıp “Türkiye’de kadın cinayetlerinin nedenleri” konusunu araştıranlar;
- Tartışma…
- Kıskançlık…
- Aldatma şüphesi…
- İletişimsizlik…
- Bilinçsizce yapılan suçlamalar…
- Yanlış namus ve ahlak anlayışları…
- Eğitim düzeyinin düşüklüğü…
- Ekonomik sıkıntılar…
- Ataerkil toplum düzeni…
Gibi gerekçeler sıralasa da değişmeyen tek gerçek kadınlar ve çocukların vahşice öldürüldüğüdür.
Geçen yıl kamuoyuna yansıyan BM raporunda yer alan bilgilere göre her gün 133’ten fazla kadın veya kız çocuğu kendi ailesinden biri tarafından öldürülüyor…
Türkiye’de ise yıl bitmeden, bu yılın başından ekim ayına kadar 296 kadın cinayeti işlendi…
Siyasetçiler konuşuyor ama…
Tamam, şiddet gören kadınlar, savcılıklara, karakollara, kaymakamlıklara, valiliklere başvurarak hakkını arasın ama bunu çoğu kadın ya yapamıyor ya da şu veya bu nedenle yapmıyor. Siyasiler ise konuşuyor ama etkili önlemler almakta gecikiyor. Sözlerini kısaca hatırlayalım:
Cumhurbaşkanı Erdoğan:
Ülkemizde tek bir kadının bile sırf cinsiyeti yüzünden şiddete uğramasını, hele hele hayatını kaybetmesini asla kabul edemeyiz. (04.11.2022)
Kadına yönelik şiddetle mücadeleyi, aileyi yüceltme mücadelemizin ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. (25.11.2023)
CHP Genel Başkanı Özgür Özel:
Artan kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet vakalarının önlenmesi başta olmak üzere suçla mücadele konusundaki sözde zaafiyet siyasidir, politiktir. (05.10.2024)
MHP Lideri Devlet Bahçeli:
Çocuk istismarı, kadın cinayetleri, tecavüz suçlarında caydırıcı, kalıcı ve kapsayıcı sonuçlar alabilmek için gerekirse idam cezası bile tartışmaya açılmalı. (21.06.2021)
Vatandaşa göre ise her şey söylendi; artık icraat ve sonuç alma zamanı…
TBMM'de, "çocuk cinayetleri ve çocuk istismarı" konusunda Meclis araştırma komisyonu kurulması çözüm adına umarız ilk adım olur.