Hayatımızı neden bir aşk için feda ederiz hiç düşündünüz mü?
Çok kavgalar ederiz ama bir araya gelince hiçbir şey olmamış gibi davranırız, bir telefonuyla kalbimiz yerinden fırlar, söylediği yaptığı her şey muazzam gelir.
Asla yapmam dediğiniz şeyleri yaparsınız ve kendi sesinizi kapatır sevdiğinizin sesiyle konuşursunuz…
Peki neden? Çünkü bize aşkı küçükken sevilmek, onaylanmak olarak öğrettiler. Yaramazlık yapmazsan uslu çocuk olursan öğretmenin seni sever dolayısıyla annen, baban, ailende sever… Derslerine çalışırsan başarılı olursan herkes seni çok sever. Bu cümleler uzar gider.
Kimse bize önce kendimizi sevmemizi, kendimize değer vermemizi, dışarıda yaşananların kendisinden sonra önemli olduğunu söylemedi… Hep birilerinin bizi sevmesi için kendimizi şekilden şekle soktuk hatta evlendik kendimiz olamadık. Çünkü birilerinin bizi sevmesi için onlar nasıl istiyor ve bekliyorsa öyle davranmaya çalıştık ve bunu sevgi zannettik. Ama Allah bize muhteşem ve sevgi dolu bir kalp vermişti. Aşkı doğada, yaşamakta, varlıkta nefeste ve ruhta bize hediye etmişti. Ama biz bunun küçükken unuttuk. Belki bir ömür feda ettik ve şimdi uyanma zamanı.
Ey aşk, seni senelerce yaban ellerde, hoyrat dillerde aradım. Oysa bendeymişsin bilememişim. Oyalanmışım, kalakalmışım. Tamda söylemek istediğimi Şems Tebrizi ne güzel özetlemiş değil mi?