İslam dünyaya en iyisini tavsiye ederken, İslam’ı temsil edenler sayesinde İslam, İslamafobi kavramıyla cezalandırılmak isteniyor.

İman ve insan ikileminde yaklaşacağımız her bir konu, imanın insanı insan edebilirliği ile doğrudan ilgilidir.

Garip olan ise, İslam dışındaki bütün dinlere cazibe katmaya çalışanlar, İslam’ı itibarsız kılmanın argümanlarını geliştiriyor.

Bütün bunlar İslamsız bir toplumun iskansız halini izah ediyor.  Evet iskansız diyorum çünkü daha dinimizin ilk şartının ne olduğunu bilmeden, O’nu herhangi bir yönetim şeklinin sembolü olduğunu düşünecek kadar cahil, Türkiye Cumhuriyeti Devletine bir başkaldırı gibi görecek kadar aciz ve zavallıyız.

Hepinizin malumu, geçen hafta İstanbul Galata’da düzenlenen şehitlerimize rahmet, Filistin‘e destek yürüyüşünde, elinde Kelime-i Tevhid bayrağı olan vatandaşa bir gencin saldırması sonucu ortaya çıkan ayrışma ve tartışmalar neticesinde, ne yazık ki kimliklerinde Müslüman yazan İslam düşmanları kinini kusmak için hemen sahnede yer almaya başladılar.

Birilerinin çıkıp bas bas bağırıp ‘’ burası Mustafa Kemal’in kurduğu laik Türk Cumhuriyeti’’ söylemleri, bu coğrafyanın, o nefret kusan ağızlarla hakaret ettikleri ve kin dolu gözlerle baktıkları insanlar sayesinde var olduğunu bilmelerini, ya da kendilerine bildirilmesi/hatırlatılması elzemdir kanaatini oluşturuyor hiç şüphesiz.

Bilmiyor musunuz ki..! Bu kadar cahilseniz açın biraz tarih okuyun !   

‘’Mustafa Kemal’in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ndesiniz’’ diyenlere seslenmek istiyorum:

Mustafa Kemal’in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde hutbe var, namaz var, din-diyanet var!

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda TBMM’nin görevleri sayılırken ‘’şeriat ahkamının tenfizi’’ diyor, yani şeriat kurallarının uygulanması… Türkiye Cumhuriyeti İslamcı, şeriatçı dini bir devlet olarak kuruldu.

Daha neyi ne için savunduğumuzu bile bilmeden kendimize ‘laik’ devlet içinde bir yer edinmek için bizi imanımızdan edecek cümleler kurabilecek kadar ileri gidebiliyoruz.

Dinlere dair misyonerlik çalışmaları, diğer dinlerdeki eylem halleri, hatta ve hatta siyasetin icazet makamı olması kimsenin gözüne batmazken toplumumuzda ‘’selamünaleyküm’’ ve ‘’inşallah’’ kelimeleri ayırıcı ve aşırıcı bir tepki ile terbiye edilmek isteniyor.

Bütün bu haller planlanan uzun metrajlı bir gidişatın yol haritası aslında.

Kısaca haçlı zihniyetin arzu ettiği, ‘’kimliklerinde İslam yazsa da, iman ile aralarına girmeliyiz’’ planları, ciddi bir karşılık bulmuş durumda.

Kimlik Müslümanlarının İslam’dan bihaber olan tutumu ve İslam’a mensup olan herkesi cahil ve tehlikeli görmek, o sahayı mayınlamaktan başka bir şey değildir.

Dikkat ettiyseniz yetiştirdiğimiz çocuklarımıza yabancı dili öğretmek için ciddi bir gayret sarf ediyoruz. Fakat hiçbirimiz çocuklarımızın öğrendiği dilin mensuplarını tanıma gayretinde değiliz.

Yabancı dillere karşı duyduğumuz iştah, İslam’a gelince perhize dönüşüyor.

Osmanlıcayı öğrenmek gereksiz, Arapçayı öğrenmek barbarlık gibi sunularak topluma çağ dışılık empoze ediliyor. Durum böyle olunca hepimiz ‘elif’e mertek muamelesi yapıyoruz.

Elif’i mertek gibi görenlerin sayısı o kadar fazla ki, Kelime-i Tevhid birilerine göre deaş bayrağı, birilerine göre de hilafet sancağına dönüşüyor.

Dünyanın gözleri önünde deaş’ı, ‘’İslam’a mensup bir kurtuluş örgütü’’ gibi gösterenler başarılı olmuş durumdalar.

Bu sebepledir ki içerikten haberdar olmayanlar, her Arapça yazısını tehlike olarak görmekten ve dininin gerekliliğini yerine getirene ‘’yürü Arabistan’a demekten çekinmiyorlar.

İslam’a karşı artan bu din düşmanlığı örümcek ağı gibi, kimliklerinde Müslüman yazan bizlerin kalplerini mühürlemeden, Müslümanlıktan Mü’min sıfatına geçebilmek nasip olsun.

Selam ve dua ile…