Çin’deki Müslüman düşmanlığı çeşitli dönemlerde değişiklik göstermiştir. Uygur Müslümanları, özellikle Doğu Türkistan’da, etnik ve kültürel çeşitliliği ile dikkat çeken ancak aynı zamanda Çin hükümetinin Uygur Türkleri üzerinde uyguladığı baskı ve insan hakları ihlalleriyle bilinen bir bölgedir.
Şimdi sizlere, bu bölgede yaşayan din kardeşlerimizin maruz kaldığı muamelelerden bahsetmek istiyorum.
Toplama kampları adı altında, insanları zorla götürdükleri ve çeşitli eziyetlerle, kendilerince kâh ıslah ettikleri, kâh katlettikleri Müslümanların belgeselini çekmek için BBC’nin özel izinle girdiği cezaevinde bir yetkili Uygur Türkleri için:
‘’Radikal düşüncelerden etkilenmiş durumdalar, bizim amacımız onları bu aşırı düşüncelerden kurtarmak’’ diyor.
Çeşitli eziyetlere maruz kalan bir kadına BBC muhabiri mikrofon uzatarak: ‘’Bir suçtan hüküm giydiğin için mi buradasın? Sorusunu soruyor.
İnançlarından koparılmak üzere oraya götürülen kadının cevabı: ‘’Bir suçtan hüküm giymedim ama bir hata yaptım. ’oluyor. Burada hata diye bahsettiği, dini vecibelerini yerine getirmek.
Muhabir bir başkasına mikrofonu uzatıyor:
‘’Namaz kılmana ne sıklıkla izin veriliyor?’’
Korku dolu bakışları ile verilen cevap çok acı:
‘’Çin yasalarına göre okullar kamusal alan kabul ediliyor ve kamusal alanlarda dini faaliyetlere izin verilmiyor.’’
BBC muhabiri şöyle söylüyor kameraya: ‘’cezaevi değil de okul olduğuna inandırmaya çalıştırdıkları bu yerde, kendi başımıza ne kadar delil toplamaya kalkarsak bir o kadar soru işareti ile karşılaşıyoruz.’’
Yüzünde işkence izleri olan bir mahkûma soruluyor!
‘’kendi isteğinle mi buradasın?’’
Bir süre düşündükten sonra cevap veriyor: ‘’evet, radikal düşüncelerden ve terörizmden etkilenmiştim.
Arka planda gibi görünseler de yetkililer röportajları dikkatle dinliyor ve beden dillerini dikkatlice izledikleri de gözden kaçmıyor.
Din üzerinden giderek artan sınırlamaları kapsayan yasaları ezberleterek düşünceleri değiştiriliyor.
Çin Hükümeti, din ve kültürel aidiyetin yerini yeni bir tür bağlılıkla değiştireceğine inanıyor.
Yaptıkları şey; Çin’i seviyoruz gibi cümleler yazdırarak, okuma yazmayı yeni öğrenen ilkokul öğrencilerine verilen eğitim gibi, Çin’i bu kamptakilerin beynine kazırcasına, yok edilmeye çalışan bir kültürün yerine baştan bir kültür inşa etmeye çalışıyorlar.
İlkokul öğrencileri gibi erkeklere üniforma giydirdikleri bu kampta, gün bittiğinde evlerine gitmek yok. 10 kişilik koğuşlarda kalıyorlar. Ailelerinden uzak bu yerlerde kaç yıl kalacakları da belirsiz. Cezaevi demek tam yerinde bir tabir olacaktır.
BBC muhabirinin ‘’ eğer gelmek istemezlerse ne olur?’’ sorusuna orada yetkili şöyle bir cevap veriyor:
‘’ böyle bir şeyle hiç karşılaşmadık, böyle bir şey mümkün değil, onları ikna ederdik. İnsanlar buraya gelmek zorundalar, kurallara uymak zorundalar.’’ Kural dedikleri şey ise Çinlileştirme politikası.
İnsanları o toplama kamplarına nasıl götürdüklerini elbette biliyoruz.
Muhabirin ifadesiyle: duvarlardan birinde şöyle yazıyordu, ‘’Kalbim, lütfen dayanmaya devam et.’’
Son zamanlarda Çin’in Sincan bölgesinde, yüksek duvarlarla çevrili, dikenli telle kaplı ve sayıca fazla gözetleme kuleleri inşa edildi. Uydu görüntüleri ile de varlığı saptanan bu aşırı güvenlik tedbirli gözetleme kuleleri ve dikenli tellerin BBC ziyaretinden hemen önce kaldırıldığı da anlaşılıyor.
Kaldırılan o kulelerin yerine spor sahaları kurulmuş ve muhabir bu sahaların ziyarette kendilerine özellikle teşhir edildiğini vurguluyor.
Yani bu kamplar ayrılıkçı şiddetin adresi olmuş durumda.
Toplama kampları dünyanın birçok ülkesinde bulunur. Söz konusu ülkeye iltica eden, sığınan bir birey, bu toplama kamplarında sığındıkları ülkelerinin sosyal yaşam kuralları konusunda bilgilendirilir.
Doğu Türkistan’daki toplama kampı ise çok farklı, kendi topraklarında Çinliler gibi düşünmeyen insanların yeniden eğitildiği, kendilerine ait örf, adet ve geleneklerin belleklerinden silinerek Çinlilere dönüştürüldüğü laboratuvarlardan başka bir özelliğe sahip değil.
Zorla alıkonularak, ailelerinden koparılarak, eşlerine, çocuklarına, anne ve babalarına hasret bırakılarak kapalı hapishanelere yerleştirilen bu insanlar, dünyanın gözleri önünde inanç ve dini motiflerinden koparılıyor.
Tarihte diktatörlerin yaşattığını günümüzde yaşatmaya çalışan Çin Hükümeti, geçmişte Hitler’in yaptığı Almanlaştırma politikasını bugün Çinliler gerçekleştiriyor.
Medyaya sundukları altın kafesler içerisinde hem dini hem kültürel bir tecrit uyguluyorlar.
Doğu Türkistanlı bir birey, Çin Cumhuriyetinde özgürce dolaşamıyor. Çin Cumhuriyeti bu kişileri hastalıklı, tedavi edilmesi gereken bireyler olarak görüyor.
Tarih nasıl ki Hitler’i dönemin en cani insanı, diktatörü olarak konumlandırmışsa, ilerleyen yıllarda dünya iki cani ülkeden bahsetmeyi sürdürecek. Biri Çin Cumhuriyeti, diğeri ise Siyonist İsrail.
Yazımı sonlandırırken özellikle Çin zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan, Türkiye üzerinden dünyaya Doğu Türkistan’ın çığlığını duyurmaya çalışan Akademisyen Aziz İsa Ergun’un mesajı ile son vermek istiyorum.
Elkun, ‘’Dünyada Uygur Türklerinin güveneceği tek ülke Türkiye. Türkiye baskı altındaki Müslümanlara çok şey yaptı. Filistinlilere, Burmadaki Myanmar Müslümanlarına yardım etti. Uygurlar Türk’tür, aynı zamanda Müslümandır. Dünyadaki tek umudumuz Türk ve Müslüman olan Türkiye’dir. 80 Milyon halkı ile bizim Türkiye ile çok fazla kültürel bağlılıklarımız var. Bu yüzden Türkiye artık bir şeyler yapmalı’’ dedi.
Selam ve dua ile…