Bu köşeyi takip edenler gayet iyi bilirler ki bir süredir Türkiye’de Kürt meselesi ile ilgili çözüm, diyalog şeklinde bir emare olmadığı halde Kürt meselesi mütemadiyen konu edilmiştir. Gündemi ve siyasi alıcısı olmayan bu meseleyi ısrarla ele almamdaki maksat açıkçası çözümü uzak görmem, iktidardaki Cumhur İttifakı’nın milliyetçi tutumları ve ülkede artan ırkçı reflekslerin doğrudan Kürtleri hedef alması idi. Ve bu olumsuz görüntüden çok kısa bir süre sonra kimsenin beklemediği bir şey oldu; Devlet Bahçeli, önce DEM Partililer ile tokalaştı dahası ülkede kolay kolay kimsenin cesaret edemeyeceği bir açıklama yaptı:
“Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin DEM Parti grup toplantısında konuşsun, terörün bittiğini, örgütün lağvedildiğini ilan etsin. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil, ne Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın, terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız.”
Sn. Bahçeli’nin bu açıklamalarının Ortadoğu’da değişen dengeler olduğu yani daha önce de yazdığım gibi pragmatik amaçlar için olduğu iddia edilebilir. Ancak bundan kime ne? Türkiye’nin milliyetçi merkez siyasi partisinden yapılan bu çıkış, Kürt meselesi düşünülünce burun kıvrılacak değil uzatılan ele, el uzatılarak cevaplanmayı hak ediyor. Elbette hem kötü anıları olan hem uzun soluklu olan bir problemin birkaç adımla kökünden ve kısa sürede çözüleceği iddia edilemez ancak önemli bir başlangıç olduğu da inkar edilemez. Ve bu uzatılan el bir şanstır, bir imkandır, birçok olumlu fırsata gebedir, bir hamle ile birden çok olumlu adım atılabilir. Çünkü…
Çünkü Türkiye’de siyaset ve medya ikilisi bildiğiniz üzere paralel yürür. Türkçesini yazayım; siyasetçilerin bazı girişimleri için kamuoyunu hazırlaması için medya kullanılır ve bu minvalde de “bizde” genellikle medyadaki görünür tiplerin çoğu, sabit, güvenilir, moda tabirle omurgalı değildir. Misal Bahçeli’nin son açıklamasına kadar siyasette milliyetçi-muhafazakar söylem tercih edildiği için bahsi geçen zevat, hep bu söylemle paralel açıklamalar yapmıştır. Ve elbette bugünden sonra siyasete/güce göre pozisyon alacakları için muhtemelen ağız değiştireceklerdir ve bir kez daha ne denli itibar sorunu oldukları görülecektir. Bahçeli, ilk olarak bu zevatı boşa çıkardı çünkü bugün bunlarla iş görülecek gün değil. Ve Sn Bahçeli de kamuoyu falan hazırlamadan, lafı gevelemeden direk topa girdi.
Çünkü Türkiye’de -alınmasınlar ama- bu tip çıkışlar yapacak herhangi bir siyasetçi, ilk olarak MHP ve milliyetçi çizgide olanlar tarafından “terör destekçisi” ilan edilerek önü kesilecekti. Bu anlamda CHP’nin terörle ilişkilendirildiğini, haksız yere oy kaybı yaşadığını hatırlayalım. Dolayısıyla çözüm meselesinde kendi hassasiyetleri nedeniyle MHP’nin ortaya koyacağı olası engeller, MHP’nin çözüme el uzatmasıyla ortadan kalktı.
Çünkü… Bahçeli, yeni anayasa hazırlanması için Meclis’te çoğunluğu elde etmek için mi Öcalan ve DEM Parti dedi? Desin, daha demokrat ve daha kapsayıcı bir anayasa imkanı Kürt siyaseti hareketinin dahil olmasıyla sağlanmaz mı, bu çok daha iyi…
Çünkü biliyorsunuz; Türkiye’de az sayılmayacak oranda bir kesim, tüm Kürtleri “terörist” ilan ediyor. Kürt, siyaset yapsa terörist, Kürd’üm dese terörist, Kürtçe halay çekse terörist, dağa çıksa yine terörist kabul ediliyor. Dolayısıyla, Kürt siyasi hareketi, DEM Parti, Öcalan, Kürt halkı çözüme sivil olarak dahil olsa, silahlar çözüme gölge etmese bu minvalde hem Kürtler ve terör ayrımı daha kolay olur hem de silah gölgesinde bir çözüm olmayacağı için çözüm daha uygulanabilir bir hale gelir. Dolayısıyla çözüm olmasın, kan aksın, silah teminatımızdır diyen ve varlığını şiddete borçlu olan kesimler de elbette birden yok olmasalar da en azından aktör olma nüfuzlarını kaybetmeleri çözüm açısından iyi olur.
Çünkü… DEM Parti, meşru olarak Meclis’e girmiş bir parti ancak her açıklamalarında “Muhatap İmralı” diyorlar. Buyurun işte size fırsat, İmralı muhatap alınıyor hem de en beklenmedik isim tarafından hem de “umut hakkı” denilen yasal düzenlemelerin önünü açma vaadiyle.
Bunlar, olumlu gelişmeler, şimdi ise sıra İmralı ve DEM’de, onlardan da olumsuz bir tavır çıkacağını düşünmüyorum. Hatırlayalım, yerel seçimlerde çözüm umudu taşıdıkları için -ki bu benim çıkarımım- aday çıkarttılar. Leyla Zana, Ahmet Türk gibi isimler yakın zamanda çözüm lehine olumlu açıklamalar yaptılar. Selahattin Demirtaş tutuklu olmasına rağmen o da olumlu açıklamalar yaptı… Ancak Kürt siyasi hareketi de yekpare bir yapı değil; 90’ları yaşamış, gözaltında kayıpları görmüş acılı insanlar var, onları görmek gerekiyor. Kürtçe “önce yaya” yazılarının silindiği gibi yazılması gerekiyor. Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunun bitirilmesi gerekiyor. Kürt siyasetini de Kürt halkını da ideolojik apart olarak kullanmaya meraklı pembe renkli solcuların Kürt siyaseti içerisindeki olumsuz üfürmelerine kulak tıkamak gerekiyor. Varlığını silaha borçlu olduğu için silahı hala daha çözümde şantaj meselesi olarak kullananların saf dışı bırakılması gerekiyor. “Siyasi sebeplerle” Türkiye’den gitmek zorunda kalan Kürtlerin ülkeye gelmesinin önünün açılması, onlara güven verilmesi gerekiyor. Bunlar kolay değil, tam olarak zorluklar ama çözülmesi imkansız olan zorluklar da değiller. Ve şu durumda İmralı ve DEM’i muhatap alan, almak isteyen çıkışlar yapan milliyetçi bir siyasetçi “umut hakkı” ile çözüm için elini uzatmışken bu fırsatı bu kez kaçırmamak gerekiyor. Zira o “umut hakkına” sadece İmralı’nın değil, tüm ülkenin ihtiyacı var, hem de gerçekten var.