Türkiye, Suriye’de gerçekleştirdiği askeri ve diplomatik hamlelerle hem sınır güvenliğini sağlamış, hem de bölgedeki dengeleri değiştiren kritik adımlar atarak, bölgesel ve küresel düzeyde önemli bir aktör haline gelmiştir.

Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Pençe serisi operasyonlarla terör örgütlerine büyük darbe indirilmiş; bu sayede bölgenin geleceğini güvence altına alarak, milyonlarca insanın güvenliği sağlanmıştır.

Hem sınırlarımız güvenceye alındı, hem de milyonlarca masum insanın hayatı korundu. Türkiye’nin Ortadoğu’da oynadığı rol, sadece askeri operasyonlarla sınırlı kalmadı. İnsansız hava araçları (SİHA’lar) ve savunma sanayiindeki ilerlemelerle bölgedeki etkinliğini artıran Türkiye, aynı zamanda diplomasiyle de denge unsuru olmuştur.

Özellikle Suriye, Irak ve Libya gibi kriz bölgelerinde yürüttüğü aktif politikalar, hem güvenlik alanında hem de insani yardım çalışmalarında takdir toplamıştır. Aynı zamanda insani yardım faaliyetleri ve bölge halklarıyla geliştirdiği güçlü bağlar, bölgedeki dengeleri değiştirmiştir.

Bunun yanında Filistin meselesine verdiği destek, insani değerler etrafında şekillenen politikalarını daha da öne çıkarmış durumda. Türkiye’nin bu girişimleri, bölge halkları nezdinde olumlu bir algı oluştururken, aynı zamanda bazı uluslararası güçlerin rahatsızlığını da artırdığı bir gerçek.

Ancak bu başarılar, hem içeride hem de dışarıda çeşitli algı operasyonlarıyla hedef alınmaktadır. Ülkesinin her başarısına düşmandan önce düşmanlık eden ve özellikle son dönemde, bir dizi algı operasyonları başlatan bir kitle var. Ne yapıyorlar? Gerçekleri çarpıtarak bizi evimizde yıpratmaya çalışıyorlar. Türkiye’nin Suriye’deki etkinliğini gölgelemek amacıyla yürütülen algı operasyonlarıyla gündemi meşgul etme çabasındalar.

Şu bir gerçek ki, Ortadoğu’da Türkiye’nin yükselişi ve bölgesel etkisini hazmedemeyenler, Türkiye’nin Suriye’deki başarılarını zayıflatmak için sürekli bir karalama kampanyası peşindeler.

Kamuoyunu şaşırtma amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin onuruna ve yaptığı fedakarlıklara dil uzatarak, insanlarda soru işareti oluşturmak istiyorlar. Oysa herkes biliyor ki, TSK orada sadece Türkiye için değil, zulüm gören masumlar için de mücadele ediyor. Bu bağlamda Türkiye’nin meşru müdafaa hakkını hem içeride hem de dışarıda çarpıtanlar, ülkenin onuru TSK’ya iftira atmaktan imtina etmiyor.

Biliyoruz ki algı operasyonlarının temel amacı, Türkiye’nin başarılarını itibarsızlaştırmak ve bölgedeki lider rolünü zayıflatmaktır. Bunun arkasında, terör örgütlerini destekleyen uluslararası odakların yanı sıra, içerideki bazı işbirlikçi gruplar da bulunmaktadır. Bu gruplar, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına hizmet eden adımları baltalamak için sistematik bir şekilde çalışmaktadır.

Türkiye’nin bu süreçte algı operasyonlarına karşı izlediği strateji, gerçeklerin ortaya konması, devlet yetkililerinin, operasyonların nedenlerini ve sonuçlarını şeffaf bir şekilde açıklaması, halkın manipülasyonlara karşı bilinçli olmasını sağlamaktadır. Tabii burada iletişim başkanlığının dezenformasyonla mücadelede gösterdiği çaba da göz ardı edilmemelidir.

Asılsız iddialar ve iftira kampanyaları, Türkiye’nin Suriye’deki varlığı, bazı çevreler tarafından işgalci bir politika olarak gösterilmeye çalışılmakta; terörle mücadele operasyonları çarpıtılarak, uluslararası kamuoyunda Türkiye’yi hedef alan, kamuoyu manipüle çalışmaları devam etmekte.

Bazı gazetecilerin dil sürçmesi veya hatalı ifadeleri bahane edilerek, Türk ordusunu terör örgütleriyle aynı kefeye koyan söylemler üretilmektedir. Bu tür iddialar, hiç şüphesiz, hem Türkiye’nin uluslararası imajına zarar vermeyi hem de içeride moral ve motivasyonu düşürmeyi amaçlamaktadır.

Dil sürçmesi mi, zihniyetin dışavurumu mu? Aslında bu, algı operasyonlarının en somut örneklerinden biri. Dil sürçmesi, bir insanın zihnindeki düşüncenin dışa vurumudur. Bu ülkede milyonlarca insan, ordusunu evladı gibi görürken, kalkıp TSK’ya laf atmak kimsenin haddi değildir. Hele ki bunu, Suriye’deki başarının büyüklüğünü gölgelemek için yapanların hiçbir bahanesi kabul edilemez.

Gündemi Değiştirip, kazanılan her başarı sonrası, içeride yapay gündemler oluşturularak halkın dikkati başka yöne çekilmeye çalışılıyor, ancak şüphesiz gerçekler, algıları yener.

Türkiye’nin Suriye’deki varlığı, tercihten öte bir zorunluluktur. Eğer bugün Suriye’nin kuzeyinde güçlü bir irade göstermeseydik, sınırlarımızın hemen ötesinde bir terör devleti kurulacaktı. Bu sadece bizim değil, bölgedeki her halkın felaketi olurdu. Türkiye, bu gerçeği görerek harekete geçti ve tüm dünyaya bir şey söyledi:

“Bu topraklarda bizden habersiz oyun kurulamaz!”

Bugün bizi itibarsızlaştırmak isteyenlere karşı en büyük cevabı yine yaptıklarımızla veriyoruz. Türkiye, sadece sahada değil, masada da gücünü göstermeye devam ediyor. Nitekim Hakan Fidan’ın dün Suriye’ye gerçekleştirdiği diplomatik ziyaret, Türkiye’nin, sahada ve masada güç dengelerini değiştiren, bölgenin geleceğini şekillendiren en önemli aktör olduğunu bir kez daha göstermiştir. Üstelik bu başarı, yalnızca askeri değil, beşeri bir zaferdir. Çünkü biz orada sadece terörle mücadele etmiyoruz, aynı zamanda mazlumların yanında olduğumuzu gösteriyoruz.

Halkın gözü açık olmalı; bu tür algı çalışmalarının önüne geçmenin yolu, halkın bilinçli olmasından geçiyor. Yapay gündemlere kapılıp dikkatimiz dağılırsa, bu çevrelerin ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Unutmayalım ki, algılar geçici, gerçekler ise kalıcıdır. Bugün Türkiye’nin Suriye’deki kazanımlarına dil uzatanların oyunları bozulduğunda, tarih bir kez daha bu milletin gücünü yazacak.

Gerçekleri görerek geleceği inşa etme girişimleri, Türkiye’nin Ortadoğu’da elde ettiği başarılar, bölge halklarının umudu olduğu kadar, bazı güç odaklarının korkusudur. Algı operasyonları ve gündem değiştirme çabaları, Türkiye’nin yürüdüğü yolda bir engel olmaktan öteye gidememiştir. Halk olarak bu tür manipülasyonlara karşı bilinçli olmak, ülkemizin uluslararası arenada daha güçlü bir konuma gelmesinin en önemli anahtarıdır.

Bu bağlamda devletin kararlı duruşu ve elde ettiği başarılar, içerideki ve dışarıdaki tüm provokasyonlara rağmen devam edecektir. Unutulmamalıdır ki, güçlü bir Türkiye, sadece kendi vatandaşları için değil, aynı zamanda mazlum coğrafyaların umudu olmaya devam ettiği sürece daha güçlüdür.

Son olarak şunu söylemek gerek, bizim işimiz zor ama haklı. Türkiye’nin haklı olduğu bir davada, kimse yolundan döndüremez. Bunu içerideki işbirlikçiler de, dışardaki hesapçılar da çok iyi biliyor. İşte bundan sebeptir korkuları, ama onların korkusu Türkiye’nin gücüdür.