Bunu söylemek istemiyorum, ancak tam tabiriyle çok önemli bir seçime doğru gidiyoruz. Bu seçim o kadar kritik ki, her şeyin değişeceği, ülkenin nefes alacağı bir dönemden bahsediyoruz. Türkiye ve Türk siyaseti gerçekten bir sıkışmışlığın içerisinde. Öyle ki, sandık başına gitmeye ve oy kullanmaya hakkı olmayan genç kardeşlerimiz bile siyaseti yakından takip ediyor ve geleceği ile ilgili endişesini dile getiriyor.
Peki seçim güvenliği konusunda vatandaşlarımız ne düşünüyor? Bu konuda büyük bir kesim oldukça endişeli. Çünkü, trafoya giren kedileri ve mühürsüz zarfların geçerli sayılması unutulmuş değil. Bu da seçmen tarafında büyük bir endişe yaratıyor.
Çarşamba akşamı 21.15’te gerçekleştirdiğimiz Siyaset Limanı programında da konuklarım olan Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Cafer Güneş ve DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Nazlı Seda Vural’a bu konuyla ilgili düşüncelerini sordum.
Her iki parti de bu konuyla ilgili gereken tedbirleri aldıklarını, her sandık başında avukatların ve süreci bilen sandık başkanlarının, müşahitlerinin olacağını söyledi. Olası bir yanlışlıkta gerekli tutanakların tutulacağını ve itiraz süreçlerinin ivedi bir şekilde işletileceğini ifade etti.
Tedbirlerin alınması elbette önemli, ancak olası bir hatanın düzeltilmesinin talebi için yine YSK’ya başvurulacağı da bir gerçek. Bakalım ne olacak, ülkenin en yüksek kurumlarından biri olan YSK, bu seçimde nasıl bir sınav verecek.
DURUŞ, TAVIR, ANKETLER
13. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri için bana göre iki ittifak yarış halinde. Peki Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı bu süreci nasıl işletiyor?
Cumhur İttifakı’ndaki sessiz duruş, zaman zaman yapılan çıkışlarla, özellikle kameralara yansıyan mimik ve jestlerle bazı şeyleri okumamıza imkan tanıyor. Bu jestlere ek olarak; deprem bölgesindeki açıklamaları, yine deprem bölgesinde yer kapma mücadelesini, beğenilmeyen imzayı ve çocuklara dağıtılan para sırasında vatandaşa verilen cevapları da ekleyebiliriz. İşte bu gibi tavırlar bizlere bazı konularda çıkarım yapmaya imkan tanıyor. Genel itibariyle bir gerginliğin hakim olduğu kanaatindeyim. İşlerin iyi gitmediğini de eski yol arkadaşlarını yanına çağıran Sayın Cumhurbaşkanının istediği cevabı alamamasından anlayabiliriz. Malumunuz Mehmet Şimşek ile bir görüşme gerçekleştirdi Sayın Cumhurbaşkanı, ancak Şimşek sağlık sorunları nedeniyle aktif olarak görev alamayacağını, fakat destek verilecek konularda gerekeni yapacağını ifade etti.
Bunun yanı sıra, ABD Büyükelçisinin Sayın Kılıçdaroğlu ile görüşmesine de sinirlenen Sayın Cumhurbaşkanı, onun öncesinde kendi partisinin genel merkezinde gerçekleştirilen görüşmeyi unutmuş gibi. Ayrıca gelen haberlere göre, yabancı ülkelerin büyükelçileriyle iftar programında bir araya gelen Sayın Cumhurbaşkanının davetine ABD Büyükelçisi katılım sağlamamış. İşte bu noktalarda tutarsızlıklar da ortaya çıkıyor.
Millet İttifakı’na bakacak olursak, Kılıçdaroğlu’nun samimi ve sakin tavrı, söylemlerindeki tutarlılık artık her kesim tarafından fark edilir hale gelmiş durumda. Seccade olayıyla yıpratılmak istenilen Kılıçdaroğlu, bu süreci de sakin kalıp, samimi bir şekilde özür dileyerek güzel bir şekilde atlattı. Kaldı ki, Diyanet İşleri Başkanlığı’da saygısızlık dese de kutsiyeti de yok diyerek oluşturulmak istenilen algıyı bitirdi.
Gerçekten Millet İttifakı’nda çok zor olan bir dönemeç geçildi ve bir birliktelik sağlandı. 6’lı masayı oluşturan her parti ittifak lehine destekleyici açıklamalar yapıyor, hep birlikte iftar masalarında buluşuyor. Bunun yanı sıra, resmi sosyal medya hesaplarından bile birbirlerinin paylaşımlarını alıntılayan, beğenen partiler tam bir tutarlılık içerisinde. Gerçekten altı benzemezin bir araya gelmesi çok kolay değildi ama bu oldu. Bunu sürdürmek pek mümkün değildi, fakat o eşik aşıldı. Şimdi ise, büyük bir güç birliği oluşturulmuş durumda.
Birazda anketlerden bahsedelim. Birçok anket firması, gün aşırı raporlarını kamuoyuyla paylaşıyor. Kimisine bakınca Cumhur İttifakı çok önde, diğerlerine bakınca Millet İttifakı açık ara kazanıyor. Bana sorarsanız bu seçimde oranı bilen bir anket şirketi çıkmayacak gibi. Bana bunu düşündüren şey ise, bir sokak röportajı. Vatandaşa mikrofon uzatıp kimi destekleyeceksiniz diye soran muhabir arkadaşımıza vatandaşlarımız cevap veriyor. Oradan geçen üç ağabeyimizden ikisi Kılıçdaroğlu diyor üçüncüye mikrofon uzatıldığında bir an nefes alan ve biraz da tedirgin olan ağabeyimiz Erdoğan diyor. Buradaki kilit yer cevap sonrası. Çünkü iki arkadaşı şaşkınlıkla neden böyle dedin diye sorduğunda verdiği tepki her şeyi ortaya koyuyor bence. Vatandaşımızın bir kısmı, ki bana göre onlar kararsızlar diye nitelendiriliyor, sırf başıma bir şey gelir endişesiyle düşüncesini net olarak ifade edemiyor. Fakat 14 Mayıs’ta vatandaşlarımız oyunu kime vereceğini belirleyeceği kabine girdiğinde mühür ve zarfla baş başa kalacak ve oradaki kararı da hepimizi etkileyecek.
Özetle, şunun şurasında seçimlere 37 gün kaldı. Sayılı gün çabuk geçer derler, umarım çabuk geçerken, ülkemizin demokrasisine yakışır bir şekilde geçer ve milletin iradesi de bir endişeye mahal vermeyecek şekilde sandığa yansır.
Görüşmek üzere.