Erken, baskın, zamanında derken 2023 seçimleri geldi çattı. Tüm siyasi partiler ve mensupları sahada kendilerini tanıtmakta, kendi tabirleriyle sıkılmadık el, çalınmadık kapı bırakmamak için yolları arşınlamakta. Peki ama gerçek gündemimiz sadece seçim mi? Vatandaşlarımız hala ucuz et alabilmek için uzun kuyruklar oluştururken, ayın sonunu getirebilmek için bir matematik dehası gibi hesap kitap yaparken gerçekten tek derdimiz sandığa gitmek mi?

Neden her seçim öncesi her şeyi bırakıp sadece seçime odaklanıyoruz? Neden diğer gelişmiş ülkeler gibi sandığa gidip irade beyanını normalleştiremiyoruz? Seçimi neden bu kadar kişiselleştirip, eşimizle dostumuzla aramızı açıyoruz?

Yukarıda saydığım soruları elbette çoğalmamız mümkün, ancak ülkemizin gerçek gündemi inanın seçim değil. Gerçek gündem kaynamayan tencereler, eğitimden uzak kalan ve her fırsatta dilimizden düşürmediğimiz geleceğimiz olan gençler. Tabi bir de ve en önemlisi depremi yaşayan, evlerini, memleketlerini, canlarını, sevdiklerini ansızın kaybeden insanlarımız. Türkiye’nin asıl gündemi bu.

Şimdi hangi siyasiyi dinlerseniz, bu yaşananlar üzerinden söylem üretiyorlar. Bir taraf kabul etmezken, diğer taraf biz gelirsek düzelteceğiz diyor. Ancak kim ne derse desin, eylem yoksa söylemin bir kıymeti de yoktur.

Vatandaşa kulak verince, bir kesim umudunu çoktan kaybetmiş kim gelirse gelsin düzelmez diyor, bir diğer kesim değişim şart diyor, bir diğeri ise değişim olursa daha kötü oluruz diyor. Yani her şeyin ucu siyasete dokunuyor.

86 milyon nüfusa sahip ülkemizde aklı malik olan kime sorarsanız en az 10-15 siyasetçi ve siyasi parti ismi sayar. Hem de öyle teklemeden. Bu sizce de garip değil mi? Siyasetin ülkenin her kesimine bu kadar sirayet etmesi normal mi sizce de? Bana çok normal gelmiyor zira. Mesleği gereği tanıması gerekenlerin haricinde, siyasetle ilgisi olmayan meslek grupları, öğrenciler, emekliler, ev hanımları siyasetin direkt içerisinde.

Çünkü ülkemizde her şey siyaset üzerine kurulu. Bana göre; açlığın, barınmanın, sağlığın, eğitimin, adaletin, işsizliğin, liyakatin siyaseti olmaz, olmamalı. Kimdensin demeden, neye ihtiyacın var sorusunu ne zaman soracağız çok merak ediyorum.

Bugünümüze baktığımızda herkesin kendi ajandası var ve o ajanda üzerinde bir siyaset yürütüyor. Ancak yağan yağmur deprem bölgesini sular altında bırakıyor, çıkan fırtına can alıyor, çadırlar uçup gidiyor, çadır kentler hala herkese yetmiyor.

Seçimler olsun bitsin artık önümüzü görelim diyen iş insanlarımızdan tutun da, umudumu bu seçimlere bağladım diyen gençlerimize kadar herkes, her kesim bu seçimi bekliyor. Bu durum bile aslında ülkenin geldiği noktayı gözler önüne seriyor.

Beş yılda bir yapılması gereken seçimler, son bir yıldır ülke gündeminden düşmüyor. Tüm planlar seçim üzerine kurulu ülkemizde her beş yıllık sürecin bir yılı durağan ve tedirgin geçiyor. Kimileri buna istikrar dese de köy kılavuz istemiyor.

Özetle; tencere ve deprem gerçeğiyle yüzleşerek seçime gidiyoruz. Ne olacak elbette ki bilmiyorum, fakat gerçek gündemin unutulmaması taraftarıyım. Kaldı ki, bu yazıyı yazarken Ankara’da Etimesgut merkezli bir depremi yaşadım. Diğer tencere olayını zaten söylememe bile gerek yok.

Sorunlarını, sıkıntılarını ve sağ salim bir şekilde seçimleri geride bırakan bir Türkiye özlemiyle, Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum.

Haftaya görüşmek üzere.