Baştan belirteyim; bu yazının konusunu şahsi bir mesele oluşturmuyor.

Baştan belirteyim; bu yazının maksadı, birkaç istisna vaka üzerinden bir kesimi tümden yargılamak değil. Bu, bıçağın kemiğe dayanması, bu, görmezden gelinen toplumsal infiale artık yüksek sesle tepki vermenin vaktinin geldiğine dair uyarı.

Baştan belirteyim; bu, Türkiye’deki herhangi bir kesime dert yanma, eman dileme değil. Bu, ülkenin haline dair durum tespiti ve çözülmesi gereken problemin dile getirilmesi. Bu nedenle, “ettiniz, buldunuz” gibi yorumlarla, sizi alakadar etmeyen konularda yorum yapmayın, yazının finalinde ülke için nasıl bir faciaya yol açtığınıza ayrıca değinilecek, az sabır.

Ve elbette, bu yazı, biraz da bir dertleşme yazısı, ülkedeki kötü gidişattan rahatsız olan, bunu yalan haber, küfür, hakaret içermeden ifade eden, sesleri uzun süredir duyulmayan ve bu nedenle de konuşmaktan vazgeçen, saçma sapan ucubelikler yapmadığı için görülmeyen ama aslında sayıları az da olmayan kesim ile dertleşme yazısı. Bir nevi Adsız Alkolikler toplantısı, travma sonrası stres bozukluğu yaşayanların, acılarını, travmalarını paylaştığı toplantılar sonrası birbirlerine sarılarak tedavi olma yazısı… (Bu kısımda ağlanacak halimize gülmek serbest)

Lafı çok uzatmadan, Türkiye’de birkaç yıl içerisinde değil, sadece birkaç hafta içerisinde olanlara bakalım…

Ülkede vergiler arttırıldı, elektrik ve doğalgaza %40’a yakın zam geldi, orta ve alt gelir grubundakiler vergilerini öderken eş zamanlı olarak “patronların” vermesi gereken vergileri vermediği ortaya çıktı. Ama kimseden ses çıkmadı.

Meclis’te sözlerini tasvip etmediğimiz bir vekile yönelik saldırı oldu ve onlarca vekil yumruklandı; Meclis’te kan aktı. Maalesef daha acı olan, devletin millet tarafından yetkilendirilmiş kurumu TBMM’nin itibarı sarsılırken bu durumu avuçları şişercesine alkışlayanlar ortaya çıktı. Kendileri dışında kalan herkese, ülkenin yarısından fazlasına “terörist” diye bağırıyorlardı ancak Meclis’i ve ülkeyi kriminalize eden sadece Ahmet Şık değildi.

Ormanlar yandı, yeterince hızlı müdahale edilmedi, kaynak piknik tüpü ve orman yangınlarını yeterince ciddiye almayan yöneticilerken olayın üzeri örtülsün diye yangın kaynağı piknikçiler iken üç beş serseri fail ilan edildi. Yetmedi “doğrusu bu” diyenler terörist ilan edildi. Ülke sosyal medyada birbirini yerken ormanlar, hayvanlar cayır cayır yanıyordu.

Sadece bir gecede tam üç kadın cinayeti işlendi. Sokak ortasında, infaz gibi…

Eline bıçak alan iki saldırgan, sokakta normal yaşamlarını sürdüren, evine ekmek götüren insanları rastgele bıçakladı, bir çocuk öldürüldü. Ve olay “şiddet içerikli bilgisayar oyunlarına” bağlandı, kenara çekilindi.

Bir taraftar, sahada Ali Koç’a saldırdı.

Sokak hayvanları, “katliam yasası” olarak anılan yasanın çıkmasıyla birlikte işkence edilerek katledildi.

Ege’de yaşayan Kürt vatandaşlarımızın evleri, işyerleri haritada işaretlendi, sosyal medyada paylaşıldı. Kürt çocukları için “bunlar küçükmüş sarı market torbasına sığarlar” diyenler ortaya çıktı ve bunlara ne oldu bilmiyoruz ama sözlerini tasvip etmediğimiz muhalif bir genç kadın, kullandığı ifadeler nedeniyle jet hızıyla tutuklandı.

İktidara yönelik muhalefet etmekle, küfür/hakaret etmeyi ayıramayan bu nedenle de iktidarı haksızken haklı çıkaran muhalif kitle bir üslupsuzluğu eleştirirken bir başka üslupsuzluğa kapı açtı.

Tüm bunlar olurken, ana muhalefet partisinin, ana muhalefetin bir numaralı ismi Özgür Özel, iktidar ile kendi başına normalleşiyor, herhangi bir muhalefette bulunmuyor, ‘mış gibi yapıyordu. Oysa ülkede normal olan şeyler gittikçe azalıyordu.

Tarım yapan köylüler kitleler halinde eylem yaptı ama kendilerinin sesini %80’i iktidara çalışan taraflı medya nedeniyle duyamadık.

Sosyal medyada ırkçı, yalan haberler yapıldı, toplum cinnet hali aldı ama pek kimse umursamadı. Sonunda sosyal medyada kavga eden, iki farklı şehirde yaşayan iki aile, birbirlerini öldürmek üzere buluştu ve maalesef öldürdü.

Kayseri’de yalan bir haber nedeniyle, ülkenin davet ettiği mültecilerin evleri yakıldı, işyerleri yağmalandı, çocukları dövüldü ve en son 17 yaşındaki bir mülteci genç öldürüldü.

Normal şartlarda böyle bir durumda tüm ülke aydınları, iktidar dışında kalan siyasetçiler, köşe yazarları ortak bir tavır oluşturur ve “Siyaseten ayrı düşeriz ama bu korkunç gidişata karşı ortak bir tavır alırız zira bu şahsımızla değil yaşadığımız coğrafyanın salahiyeti ile alakalı” denir. Ancak bu ülke maalesef böyle bir imkandan yoksun; itibarsızlaştırılma, hedef alınma, işinden gücünden olma, aman çamura bulaşmayayım bana sıçramasın kolaycılığı ve benzeri nedenlerden ötürü her kesim bir şekilde bir şeylerin “tek bir kaynaktan” hedefi ama kimsenin bir şeyler yapmaya niyeti yok. Ben bu tavrı daha önce iki kez tecrübe ettim; ilki AK Parti ve Fetullahçılar arasındaki 17/25’ten önceki süreçte, iktidar mı kazanır yoksa Fetullahçılar mı bilemediği için sessizce havayı koklayan aydınlar, gazeteciler, vs vs. İkincisi de “Pelikan Yalısı” diye anılan yalıda yazıldığı düşünüldüğü için “Pelikan Metni” olarak anılan metin sonrası, bu metni hazırladığı iddia edilen kişilerin, o döneme kadar iktidarı destekleyen kişileri hedef alması, kadınlara galiz küfürler etmesi sonrası, bu kliğin dava edilmesi gerekirken ödüllendirilmesi sonrası oluşan sessizlikte… Oysa o dönem gereken tepki verilseydi, ki ben verdim henüz yıl 2015-2016 idi ve yazdığım bir yerden bu nedenle kovuldum, bir diğer yerden de bir süre sonra kendi isteğimle istifa ettim, iş zannediyorum buralara kadar gelmezdi ama geldi. Neyse, konudan çok uzaklaşmayalım.

Yaklaşık 2014’ten yani AK Parti’nin bileğinin hakkı ile yaptığı doğru işler nedeniyle iktidar olmayı terk etmeye bunun yerine çeşitli algı politikalarıyla iktidarını sağlamlaştırmaya başladığı dönemden itibaren AK Parti’nin kurucu kadroları, iktidarı %52’lik seviyeye taşıyan, akıl sahibi, istişareye önem veren kişiler birer birer tasfiye edildi ve maalesef yerlerine iktidar nimetlerinden şahsi menfaat sağlamak için ülkeyi yangın yerine çevirebilecek tıynette olanlar ikame edildi, yani ehliyetin lağvı. İşte bugün tam olarak 10 küsur yıl sonra iktidarı, %52’den örtülü ve açık ittifaklarla %40’ı bile zor görecek hale getiren klik, sadece iktidara zarar vermedi, Türkiye’deki Müslüman dindarlara, ehli ahlak AK Partililere, tüyü bitmemiş yetime, hiç suçu olmayan vatandaşa, ağaca, sokak hayvanına, kadına, ateiste, laik olana yani tüm ülkeye, ülkenin toplumsal huzuruna zarar verdi. Kendisi gibi olmayan her kesimi güvenlik sorunu, terörist ilan etti, kendisi perde arkasında kaldı sigara parası için adam öldürecek at hırsızlarını maaşa bağlayarak muhalif olanları hedef aldırdı, itiraz edene uydurma davalar açtı, “şu adliye bizim elimizde” çıkışları ile itirazları susturdu, hukuka zarar verdi, demokrasiye zarar verdi, ekonomiye zarar verdi. Davet ettiği mülteciye zarar verdi, yüzyıllardır bu coğrafyada olan Kürtlere zarar verdi. AYM’yi yok sayarak ülkenin birkaç temel dinamiğinden birine zarar verdi. Daha sayılabilir ama insanın yüreği sıkışıyor, daha fazla arttırmayayım.

Ama belirttiğim gibi bu duruma maalesef yukarıda bahsettiğim nedenlerden ötürü yeterince tepki gelmedi. Ve ne oldu?

Olan şu; belki iktidar içerisinden bu çirkin işleri organize eden klik tarafından keşfedilirim ve bir mesleğim olur diyen ne kadar ucube, ne kadar ahlaksız, ne kadar edepsiz varsa sosyal medyada iktidarı eleştiren kim varsa “fake hesaplar” ile hedef aldı. Yani iktidar içerisindeki o klik, sadece ülkede iktidarı, iktidarda kılmak için kutuplaştırma siyaseti izlemedi aynı zamanda cehennemin kapılarını açtı, zebanileri topluma saldı bir de onlara maaş bağladı, yani suçu teşvik etti, suça özendirdi, suçluyu kayırdı, böyle bir toplumda suç normalleşmez de kadınlara en galiz ifadeler kullanılmaz da ne olur? Ve nihayetinde sonuç ortada; köpek öldürelim, kadın dövelim, iktidarı eleştiren kadınların ahlakına, namusuna laf edelim ki utançtan yerin dibine girip bir daha iktidarı eleştiremesinler, dava açsalar ne olacak “yargı hep bizim lehimize karar veriyor”u da tümden değil ama yüksek oranda doğru kabul ettirdiler. Bahsi geçen kliğin taktiği de zaten bu; muhalefet edene, sinek kadar değeri, kum tanesi kadar ahlakı olmayanı musallat et, canından bezdir, sen iktidarını sürerken o muhalefet parça parça erisin. Ama mesele bununla da sınırlı kalmıyor, toplum çürüyor… Ve kendilerinden olmayan kesime yönelik o denli çok haksızlık yapıyorlar ki, Türkiye’deki muhalif kesimin psikolojisini bozuyorlar, muhalif kesimi öfkeli kılıp, çıldırttıkları için bu kitleden de makul olmayan tepkiler görünce, kendi kitlelerini kendilerine daha sıkı bağlamak için “bakın biz gidersek bunlar sizin kellenizi alır” şeklinde ikna ediyorlar. Ülkeyi sevmeyi kimseye bırakmıyormuş gibi yaparak ülkeyi boğuyorlar, hepimizi boğuyorlar, boğuluyoruz.

Bunları söylemek, yazmak sadece birkaç köşe yazarına değil, birkaç eski AK Partili’ye değil, birkaç sosyal medya kullanıcısına değil iktidarı destekleyenler de dahil olmak üzere, bu ülkede huzur isteyen herkese düşerdi ama bugüne kadar olmadı, umarım bundan sonra olur. Umarım iktidar da muhalefet de aydınlar da köşe yazarları da duyar. Çünkü başta da belirttiğim gibi bu, bana ve kadınlara sosyal medyada küfür edilmesi meselesi değil bu, bu ülkenin uydurulmuş değil tam anlamıyla gerçek olan beka meselesi!

Kürsülerden kitlelere hakaret eden siyasiler, sağa sola yumruk atan seçilmişler, sağı solu tehdit eden atanmışlar, iktidarı desteklediği ve iktidar tarafından kayrılan bu nedenle de kendini devlet zanneden zevat, vatandaşın yüksek vergisiyle karşılanan kamu kaynaklarıyla geçinip, koruma polisleri ile geziyor olduğu için toplumsal kaostan etkilenmiyor. Ancak onların dışında kalan vatandaşlar, bu ülkenin halkı her gün iktidarın da cesaretlendirdiği şiddet merkezli tehlikenin muhatabı oluyor. Ülkeyi yönetenler bundan endişe duymuyor olabilir ancak bu ülkede kendileri ve çevreleri dışında kalanların endişesiz bir günü olmuyor!

İktidar hatalı da muhalefet çok mu haklı?

İktidarı vaktiyle destekleyen ancak son 5-7 yıldır eleştiren bir kesim var. Bu kesim iktidar çevreleri tarafından hedef alınıyor buna rağmen istikametlerini bozmuyorlar. Ancak aynı zamanda bu haklı muhalefeti eleştiren, “AK Parti sizin eseriniz” diyerek susturan, stratejik açıdan da ahlaki açıdan da çürümüş, ülkedeki toplu muhalefet etme potansiyelini yok eden, iktidarı eleştirecek olanların kendilerini gördükten sonra yağmurdan kaçarken doluya tutulmayalım diye tekrar iktidar saflarına döndürdükleri bir çeşit muhalefet var. Bu muhalefet günün başında da günün sonunda da dolaylı yoldan iktidara çalışıyor. Ama bu kesim bugün türemedi… Bu kesim dün, 28 Şubat sürecinde başörtüsü yasaklarını destekleyen, başörtülü kadınları “Sümerler, hür ve f.hişe kadınlar” safsataları ile “f.hişelik” üzerinden tanımlayan kesimler. Bu kesimler, USD 2,75 iken, Çözüm Süreci inşa edilirken, ülkede ilk tam demokrasi tecrübesine yönelinirken iktidarı devirmeye kalkan kesimler. Bu kesimler, Cumhuriyet Mitingi düzenleyen, parti kapatma davaları açan kesimler. Yani bu kesimler, iktidarın seçmenini kemikleşmiş hale getiren kesimler. Ve bu kesimlerin bugünkü versiyonlarının da ağzında “Kabataş yalancısı, ülkeyi iktidara siz teslim ettiniz, bu sizin eseriniz, özeleştiri yapın” diyen kesimler… Bu kesimler, ülkenin seçilmiş meşru yöneticisi için, “Mısır’a kaçacak.”, “Yargılanacaksın!”, “Yatakta basıp, şafakta asacaklar!” diyen kesimler. Ne yapsaydık, ülkenin demokrasisini rafa kaldırıp, yapılmaya çalışılan sokak darbesini mi destekleseydik! Ben ve benim gibiler, iktidarı değil bu ülkenin demokrasisini savundu!

Gelin bakalım; birkaç cümle kendi adıma edeceğim, kalanı ülke adına… bir kez bile Kabataş olayını gördüm, olay yaşandı demememe rağmen, bana günlerce, bugün bu yazıyı yazmama neden olan çürümüşlüğe benzer şekilde küfür eden kitle için yazdığım “Diliniz kaba, vicdanınız taş” yazısını, iftira ve hakaret işitmekten yorulduğum için yazmıştım, bugün de o yazının arkasındayım. İktidarı, seçilmiş meşru hükümeti darbe ile devirmeye kalkan kitleyi gören iktidar seçmeni, 10 yıldır iktidara her gün çılgınlar gibi sahip çıkıyorsa sebebi benim gibi vaktiyle iktidarı savunanlar değil, sizin gibi vaktiyle iktidarı haksızca hedef alanlardır. Canımı versem, iktidara böyle bir destek veremezdim. İktidar bugün iktidarını devam ettiriyorsa bir sebebi de vaktiyle iktidara destek verenler değil, vaktiyle 28 Şubat’ı destekleyenler, halka bidon kafa diyenler, başörtülü kadınların eğitim ve çalışmasını engelleyenler, bugün ise iktidarı eleştirenlere “bu sizin eseriniz” diye sataşıp özeleştiri bekleyenlerdir. Özeleştiri karşılıklı, buyurun önce siz başlayın, deyin ki, “Biz, bu ülkenin laik, seküler, Atatürkçü, Türk ve Sünni olmayan” tüm vatandaşlarına “kart kurt, yobaz, dinci, hırsız, cahil, bölücü, vatan haini, irticacı dedik. Onlar da bizden gelen bu mutat ve kolektif nefreti çok iyi tecrübe ettikleri için tercihlerini, kızsalar da iktidardan yana yapıyorlar.” Bunu yaptıktan sonra başkalarından da özeleştiri beklersiniz. Bunu muhalefet saflarından “Helalleşelim” diyen Kemal Kılıçdaroğlu yaptı, eşit vatandaşlık söylemiyle Özgür Özel yaptı ve olumlu sonuçlarını da gördüler. Aynısını denemek isteyen varsa memnuniyetle… ama yok, “Ben iktidarın kutuplaştırıcı söyleminden şikayet edip aynı kutuplaştırıcı söylemi körüklerim” diyorsanız, iktidarın onca probleme rağmen halen iktidarda olmasının sebeplerinden biri olduğunuz yüzünüze vurulunca da ağlamayın, hatta bence direk gidip iktidar saflarına katılın zira bugün ülkede sizler ve iktidar cephesinin kutuplaştırıcı, hedef gösterici kesimleri arasındaki oldukça düşük seviye kavganın, geri kalan makul insanların asgari huzuruna kast etmesinden bu toplum yoruldu, bu ülke yoruldu, bu kalem yoruldu, emekliler yoruldu, gençler yoruldu, kadınlar yoruldu, umudu olanlar yoruldu, ağaçlar, kuşlar yoruldu, dağ yoruldu, taş yoruldu. Yorulduk. Yeter artık. Yeter!