Dünya yine kaynıyor, Türkiye ise sanki parçası değilmiş gibi davranan gündemlerle devam ediyor.

Çin’de büyük emlak balonu patladı.

ABD’nin Çin’i askeri olarak çevreleme stratejisinin yanında taktik üstünlük sağlayacak teknolojilere erişimini de sınırlama yaklaşımı daha sonuç vermemişken Çin’in kendi iç dinamikleri rekabette büyük bir kayıp verilmesine neden oldu.

Yüzlerce milyar dolarlık bir kaybın yanı sıra ekonomiye olan güvenin sarsıldığı Çin’de çift haneli büyüme hızlarının arkasındaki inşaat sektörü gerçeğinin uzun zaman belini doğrultamayacağı artık ayan beyan ortada duruyor.

Evergrande tasfiyesiyle Çin’in nasıl başa çıkacağı ise tamamen bir muamma…

Giden gitti.

Yandı gülüm keten helva…

Benzer bir durumu aslında Türkiye 5 senedir yaşıyor ama bu gündemi örtmek için siyaseten ortaya koyduğu çaba ve toplumun finansal okuryazarlık konusuna olan ilgisizliği siyasi söylemlere hapsolmasına neden olarak bu gerçeği görmesini engelliyor.

İktidar bugün için enflasyonist farklarla Türkiye’nin doğal büyüme sınırında bir hesaplamaya girişse AK Parti’nin iktidara geldiği noktadan buraya ekonomik büyüklük olarak ülkenin aslında neredeyse aynı kaldığı hatta son ortaya koyulan politikalarla (KKM, Kamu tasarruf eksikliği, Arge yatırım eksikliği, Türk malı kalite algısının azalması vs.) daha da geriye gittiği söylenebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kıvrak zekâsı ile dönüşebilen dilinin yanında toplumun ona olan güvenini kullanma konusundaki “oportünist yaklaşımı” son 5 yılda uyuyan güzel hâline gelen vatandaşın artık kabuslar görmeye başladığı bir uyku evresine geçmesine neden oldu.

Tabii muhalefetin pışpışlayan tavırlarla durumu iyi hâle getirecek büyük dönüşüm yapamayacağını ilan eden gösterisi ise sürece tuz biber ekti.

Geriye kalan sürede karamsarlığımı korumakla birlikte şahsi yaptığım analizlerin Türkiye’nin 2015 yılını ancak 2030 yılında tekrar yakalayabileceği yönündeki beyanatımı siz değerli okurlarıma yine hatırlatmam gerekiyor.

Hikâyenin seyri değişebilir ama İsveç’in NATO’ya alınması ve F16 gündeminde görüldüğü gibi ekonominin çaresiz hâle getirdiği iktidar politikalarının geri vites yapması ne bir pazarlık kozu ne de büyük bir kazanımın öncüsü durumunda…

Ortaya çıkan sonucun tek göstergesi ABD ve Batı ile iyi geçinmek için gündem arayışında olan bir Türkiye gerçeğinin iç politik söylemlerle makyajlanmasıdır aslında…

Gör vatandaş gör… diyeceğim ama vatandaşın basireti kapalı

İktidarın eksikliğini ortaya koyan her söylemin muhalefeti övmek anlamına geldiğine yönelik iktidar koşullanmasına kapılmış durumda…

Erdoğan’ın rakip olma ihtimali olan dişli siyasileri kendi safına çekme siyasetinin de ortaya çıkardığı sonuç olan “kabiliyetsiz muhalefet gerçeği” de bu duruma destek veriyor.

Velhasılıkelam Türkiye’nin ABD ile “pozitif gündem” kurma arzusunun bir yansıması olan İsveç ve F16 gündeminin aslında hiçbir şeyi değiştirmediğini Yunanistan’a satış onayı verilen 40 tane F35 savaş uçağı da gösterdi.

Türkiye’nin Tayfun Füze ile hava üstünlüğü yerine vurma gücünü artırarak roket üstünlüğünü alması Yunanistan-Türkiye arasındaki “örtülü rekabetin” öncülü olmuştu.

Yunanistan’ın Fransa’dan aldığı Rafale uçaklarla Türkiye’ye karşı hava üstünlüğünü ele geçirdiğinden beri Türkiye’nin F16 talebi masadaydı.

İsveç’in NATO üyeliğine onay verilmesi sonrasında Türkiye’nin talep ettiği F16’lara karşı Yunanistan’a 40 adet yeni teknolojiyle donatılmış beşinci nesil savaş uçağı F35 verilmesi Türkiye’nin oynadığı bu oyunun “sıfır toplamlı” olduğunu gösterdi.

Ben Yunanistan’ın rakip değil dost olmaya çalıştırılması gündeminin daha fazla kazandıracağına inansam da inandırabileceğim çok da fazla insan olmadığını çok iyi biliyorum.

Bunun yerine çatışma ve silah gündemiyle iç kamuoyunu idare eden Erdoğan’ın üç senelik gündemi kurtardığı ortada…

Hatta ve hatta Macaristan’a da bakınca çıkan sonuç itibarıyla İsveç’e yapılan ayak diremenin NATO içinde Rusya ile iyi ilişkileri olan bu iki devletin sözde karşı duruşlarıyla Rusya’nın Ukrayna’da olduğu gibi bir saldırganlık içerisine girmesini engellediği düşüncesine de kapılmakta olduğumun altını çizmeliyim.

Dış politikayı burada noktaladıktan sonra gelelim ekonomiye…

TÜİK’in “yoksulluk hesabı” ile Türkiye’nin “dünyadaki yolsuzluk algısı” korkunç rakamlar ortaya koyuyor.

Türkiye, Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün 2023 yılı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 180 ülke arasından 34 puanla 115. sırada yer aldı.

2022'de 36 puan olan Türkiye, 2 puan kaybederek ülke sıralamasında 14 sıra geriledi.

Sanırım 2023’ün en belirgin olayı olan deprem ile İsrail’in Gazze saldırısı ve Türkiye’deki kamu yöneticilerinin akrabalarının bu savaşa karşı olduğu meydan toplantılarına katılmalarına hatta düzenlemelerine rağmen İsrail ile gemi ticaretinde başı çekiyor olması önemli bir kriter oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun son yıllarda art arda gelen fecaat açıklama ya da açıklamamalarına bir yenisi eklendi.

TÜİK, 2023 yılı Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistiklerini yayımladı ve acı gerçek bir daha orada ortaya çıktı.

Bir de 2021’de emekli-yaşlı ve dul-yetim maaşlarının GSYH’den aldığı pay, Türkiye’de yüzde 6,1 iken “Kopenhag Kriterlerini Ankara Kriteri yapar halkımıza hak ettiği reformlara kavuştururuz” sözüyle ötelenen AB’de ise ortalama yüzde 13 oldu.

Okuyun, inceleyin, araştırın sevgili takipçilerim.

Benden söylemesi....