2024 Paris Olimpiyatları sona erdi.

Olimpiyatlar Türkiye açısından açık bir başarısızlık oldu.

Türk takımları müsabakalarda tek bir altın madalya dahi kazanamadı. Kazanılan 2 gümüş ve 5 bronz madalya ile Türkiye 84 ülke arasından ancak 64. olabildi.

Bu açık başarısızlık üzerine Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, spor federasyonlarına dünyanın pek çok ülkesinde olmayan en üst düzey imkanları sunduklarını, bu imkanları doğru ve verimli kullanamayan federasyonların bunun hesabını vereceğini söyledi.

Benim tahminim, spor bakanı muhtemelen doğru söylüyor. Federasyonlara gerekli kaynaklar aktarıldı ancak bu kaynaklar başarıya dönüştürülecek şekilde verimli kullanılamadı.

Peki, neden böyle oldu?

Kurumsal hukuk devletinin yok edilmesi

Şüphesiz, her federasyonun kendi iç dinamikleriyle ilişkili özgül sorunları vardır. Ancak Türkiye’nin bu genel başarısızlığının altında ben daha derindeki bir faktörün etkili olduğunu düşünüyorum: O da bu iktidar döneminde devletin kurumsal yapısının ortadan kaldırılmasıyla beraber her alanda ortaya çıkan çürümüşlüğün spor federasyonlarını da sarmış olması.

Türkiye’de son 15 yılda kurumsal hukuk devleti adım adım ortadan kaldırıldı. Onun yerine tek adamcı, “neo-patrimonyal” (sultanistik) bir devlet yapısı inşa edildi.

Kurumsal hukuk devletinin ortadan kalkması, devlet işlerinin artık hukuk ve kural bazlı değil, en tepesinde devlet başkanının olduğu hiyerarşik bir gayriresmi ilişkiler ağı içerisinde, siyasi güç dengelerine göre yürümesini beraberinde getirdi.

Böyle bir sistemde, devlet yöneticilikleri de liyakate değil tamamen lidere ve onun partisine olan sadakate göre dağıtılmakta.

Tabii, klientalist ilişkiler de bu sistemin ayrılmaz bir parçası oldu. Sadakat usûlüne göre yapılan bu atamalarda yöneticilerin siyaseten mevcut iktidara sadık oldukları sürece yolsuzluk yapmalarına göz yumulmakta.

Böyle bir sistemin işleyebilmesi için elbette ki yargı denetiminin de ortadan kalkması gerekiyor ve nitekim kalktı da. Bugün Türkiye’de yargı kurumu siyasi iktidarın kontrolü ve denetimi altında.

Federasyonlardaki çürümüşlük

Böyle bir sistemde, federasyon başkanları ve yönetim kurulları da kural bazlı bir şekilde demokratik usûllerle değil, siyasi iktidar, hatta çoğu zaman doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atanmakta. Sonradan göstermelik seçimler yapılarak sanki başkan ve kurul üyeleri seçimle işbaşına gelmiş gibi gösterilmekte.

Sistem ve atamalar bu şekilde olunca, söz konusu federasyonların başına gelen kişilerin yaptıkları ilk iş, federasyona tahsis edilen kamu kaynaklarıyla önce kendilerini, sonra da eş dost akraba ve arkadaş çevrelerini “ihya etmek” oluyor.

Dikkat edilirse, federasyonlarda her ay en az bir yolsuzluk haberi mutlaka medyaya düşüyor. Düşmeyen kimbilir daha ne kadarı var?

Devasa kamu kaynakları ileride başarı getirecek sportif yatırımlara dönüştürülecek yerde, siyasi saiklerle bu pozisyonlara atanan kişilerin bireysel zenginleşmesine harcanıyor. Kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırılıp yargı tamamen siyasi iktidarın denetimi altına alındığı için de bu yolsuzluklar elbette ki soruşturulmuyor.

Neo-patrimonyal devlet yapısı içerisinde cezalandırma da hukuki yöntemlerle değil gene iktidar camiası içerisinde gayriresmi yollarla oluyor.

Spor bakanının yaptığı açıklama zaten tam da buna işaret ediyor.

Bu federasyonlarda dönen usûlsüzlükler ve yolsuzluklar gerçek bir hukuki ve idari soruşturmaya hiçbir zaman uğramayacak. Burada yapılan yolsuzluklar yapanların yanına kâr kalacak.

Eğer bir değişim olacaksa, sadece başarısız olmuş federasyonlar tespit edilip yerlerine kendilerinden başarı beklenen yeni isimler atanacak.

Atanacak isimler de elbette ki gene iktidarın kendi yönetici havuzundan olacak. Meritokratik kurallar işletilmeyecek. Atamalarda hukukun gerektirdiği kurallar dikkate alınmayacak. Dolayısıyla, atanan bu yeni kişilerin de ilk yapacakları iş kamu kaynaklarını kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmak olacak.

Hukuk devleti neden çok önemli?

İşte kurumsal hukuk devleti görüldüğü üzere sadece bir siyasal slogan değil, aslında hayatımızın her alanını etkileyen bir ilke.

Olimpiyatlardaki başarısızlığın arkasından bile kurumsal hukuk devletinin ortadan kaldırılması çıkabiliyor. Çünkü hukuk devletinin ortadan kalkması, yolsuzluğu, yolsuzluk ekonomik kaynakların verimli kullanılamamasını, o da kurumsal başarısızlığı getiriyor.

Tabii ki olimpiyat başarısında tek faktör hukuk devleti değil. Bu işe ne kadar bütçe ayırdığınız da çok önemli bir faktör. Ama kurumsal hukuk devleti yoksa, işte, ayırdığınız bütçe de verimli yatırıma dönüşemeden yolsuzluklarla birilerinin cebine girebiliyor.

Yani başarı için sadece o işe kaynak ayırmak yetmiyor, o kaynakların verimli kullanımını gerektiren bir kurumsal sisteme de sahip olmanız gerekiyor.

Olimpiyatlarda başarılı olan ülkelere bakalım. Bu ülkelerin iki temel özelliği var: Bir, zengin oldukları için bu işe ciddi kaynak ayırıyorlar. İki, kurumsal hukuk devletine sahip oldukları için, ayrılan kaynaklar yolsuzluk olmadan gerçekten sportif yatırıma dönüşüyor.

Olimpiyatlarda en tepede yer alan ABD, Japonya, Avustralya, Fransa ve Hollanda’nın ortak özellikleri bu.

Denilebilir ki, Paris’te Çin de oldukça başarılı oldu. Evet, ancak şunu unutmamak gerekiyor ki, normalde demokratik açıdan baskıcı bir rejime sahip Çin’de bile “hukuk devleti” Türkiye’den daha iyi durumda. 2023 yılına ait Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne göre 142 ülke arasından Türkiye 117’inci iken Çin 97’nci sırada. İlginç bir şekilde Paris’te kapasitesine göre iyi bir performans sergileyen Özbekistan ise aynı sıralamada 78’inci.

Görüldüğü üzere, Türkiye’de kurumsal hukuk devletinin ortadan kalkmış olması, ülkeye sanılandan çok daha fazla zarar getiriyor. Ve bu iktidar gönderilmeden de Türkiye’de kurumsal hukuk devletinin restorasyonu mümkün gözükmüyor.