Matem ayı geride kaldı, bugün sizlere Malatyalı Alevi Dedesinin başından geçen, hikayeyi paylaşmak istiyorum. Umarım bu kıssadan herkes bir hisse çıkartır.
1960-70’li yıllarda sanayileşmenin geliştiği ve köyden kente göç furyasının yoğunlaştığı zamanlarda, Malatya’dan Kocaeli’ne doğru yola çıkan Dedemizin; başından geçen ve bize sınıf, kimlik, inanç konuları üzerinde düşündüren bir hikaye.
Dedemiz Kocaeli’nde, yakın bir köylüsünün (sünni inanca mensup) çalıştığı konfeksiyon fabrikasında işe girmiş. Günlerden bir gün patron, fabrikaya geldiğinde odasına doğru yol alırken işçilerin arasında uzun ak sakallı bizim Dedeyi görüyor ve ustabaşına soruyor “bu kim” diye.
Ustabaşı, başlıyor açıklamaya: “Kendisi Alevi Dedesi, yakın köylüm iş arıyordu ben de işe aldım.”
Patron, “demek Alevi Dedesi söyle odama gelsin” der.
Bizim Dede kapıyı çalar ve “beni çağırtmışsınız, buyurun” der.
Patron, “ Sen Alevi Dedesi ’imişsin öyle mi?”
Dede “öyle diyorlar” der.
Patron, “sana bir soru soracağım, bilirsen işine devam edersin bilemezsen fabrikamdan defolum gideceksin” der.
Dede, “ buyur sor” der ve sınav başlar.
Patron, “ İslam’ın şartı kaçtır,” diye sorar.
Dede, “bir “ diye cevap verir.
Patron bir cevabını duyunca çıldırır ve “sen nasıl din adamısın daha İslam’ın şartını bilmiyorsun defol git fabrikamdan” der.
Dede ise sakin bir şekilde patronun öfkesini, kinini atmasını bekler ve patrona seslenir, derki Dede, “ bana bir soru sordun bekle cevabımı tamamlayım sonra zaten ben senin fabrikanda çalışmam” deyip açıklıyor neden bir dediğini.
Dede, “ şimdi ben burada 12 saat çalışıyorum mesai saatinde namaz kılmak istesem buna izin verir misin?”
Patron, “hayır, burası iş yeri ibadetini evinde yap, hem çalışmakta ibadettir” der.
Dede, “ bak İslam’ın bir şartı bu hususta gitti” der. “ peki ben burada aldığım ücretle zekât verebilir miyim”
Patron, “buradaki kazancınla zor “ der.
Dede, “ bak bir şart daha olmadı” der ve devam eder, “peki buradaki kazancımla hacca gidebilir miyim?”
Patron, “ zor, ayın sonunda eve zor gidersin.” diye cevap verir.
Dede, “ fabrikada iki vardiya çalışıyoruz oruç tutmak istesem, mesai saatini sahur ya da iftar vakitlerine göre ayarlar ve yemek verir misin” der.
Patron, “ burası fabrika, senin inancın seni ilgilendirir, fabrika size değil siz fabrikaya uyacaksınız” der.
Dede son kez sözü alır eline ve derki:” işte bu yüzden fakir, fukaraya, işçi, emekçiye İslam’ın şartı birdir o da Kelime-i şehadettir. Siz zenginlereyse bundan daha fazlası olmalı” der ve fabrikayı terk eder.
Herkesin gözü, başkasının bahçesin önünde, oysa hepimiz kendi bahçemizin, kapımızın önünü temizlesek ne kusur kalır ne de eksiklik. Hepimiz kendi gönül bahçemize bakalım orayı temiz tutalım. Cennete çevirelim.
Aşk ile...