Kur’an’ı Kerim’de mezhep ya da tarikat yoktur. İslam dininde mezhep ya da tarikat yoktur. Hz. Muhammed’in mezhebi yoktur. Hz. Ali’nin mezhebi yoktur. Peki günümüzde İslam’dan ayrı düşünülmeyen bu mezhep ve tarikatlar nedir, ne zaman ortaya çıkmıştır?
İslam dini tebliğ olduğu tarihten sonra hızlı bir şekilde yayılmaya ve geniş coğrafyalara hükmetmeye başladı. İslam’la tanışan yeni topluluklar kendi inanç ve ibadetlerini İslam’la sentezleyerek güçlü olan kısmı öne çıkarıp zayıf olan yönlerini görmezden gelmişlerdir. Bu yeni sentezler sonucunda, İslam’ı yorumlarda farklıklara yol açmış, zamanla bu farklılıklar bir disiplin içerisinde kendilerini var etmişlerdir. Dünya’nın bir çok bölgesine yayılan İslam aleminde bir çok mezhep ve tarikat oluşmuş ve oluşmaya devam etmektedir.
Hz. Muhammed’in vefatından sonra başlayan tartışmalar sonrasında Müslüman toplumunda ilk ayrılıklar baş gösterdi. Hilafet; Hz. Ali’nin hakkı diyen Şiiler, Ebubekir’in yanında duran Sünniler ve İslam devletinde sosyal, siyasal ve adalet anlamında bozulan düzene isyan eden Hariciler. Bunun neticesi olarak, İslam inancı Sünnilik, Şiilik ve Haricilik olmak üzere üç İtikadî mezhebe (İnançla İlgili) ayrıldı. Bu mezhepler de çeşitli açılarından kendi içinde alt mezheplere bölündü. Sünni İslam devletlerinin bazısı 7 mezhep bazısı 4 hak Fıkhî mezhep (İbadetler İlgili) kabul etmektedir.
Türkiye’de mevcut genel din anlayışı 4 hak mezhebi olduğunu kabul etmektedir bunun dışında çok sayıda Caferi mezhebine bağlı yurttaş vardır
Hanefî Mezhebi: İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin (öl.767) ictihadları (görüş ve düşünceleri ) çerçevesinde oluşan fıkhi mezhep.
• Şafii Mezhebi: Muhammed bin İdris eş-Şafii’nin (öl.819) ictihadları (görüş ve düşünceleri ) çerçevesinde oluşan fıkhi mezhep.
• Malikî mezhebi: Malik bin Enes’in (öl.795) ictihadları (görüş ve düşünceleri ) çerçevesinde oluşan fıkhi mezhep.
• Hanbelî mezhebi: Ahmed bin Hanbel’in (öl.854) ictihadları (görüş ve düşünceleri ) çerçevesinde oluşan fıkhi mezhep.
• Caferi mezhebi: İmam Caferi Sadık’ın (öl.765) ictihadları (görüş ve düşünceleri ) çerçevesinde oluşan fıkhi mezhep.
Aleviler tarafından 6. İmam kabul edilen İmam Cafer-i Sadık, ilime büyük önem vermiş, bunun sonucu olarak onlarca ilim sahibi insan yetiştirmiştir. Bugün Aleviliği ve Alevileri dinsiz görme eğiliminde bulunan çeşitli Sünni cemaat ve tarikatların kurucu alimleri bile onun öğrencisi olmakla övünmüşlerdir.
Maliki mezhebinin kurucusu sayılan Malik bin Enes; Üstünlük, bilgi, ibadet ve takva bakımından, İmam Cafer-i Sadık’tan ileri birisini ne bir göz görmüştür, ne bir kulak duymuştur, ne de öyle bir kişi, birinin gönlüne, aklına gelebilir demiştir.
Ebu Hanife’ye; Fıkıhta en ileri kimi gördün? Diye sorulmuş.
Ebu Hanife’de; Cafer bin Muhammed-i gördüm diye cevap vermiştir.
Bir de bu mezhepler dışında Alevi-Bektaşi topluluğu bulunmakta. Aleviler mezheplere bakışını şu sözle açıklayabiliriz:” Biz mezhep bilmeyiz, yolumuz vardır” der. Bu “yol” dediğimiz; Hz. Muhammed ve onun ehlibeytinin inanç, düşünce, ahlak ve erdemine uymak ve bu yolun sonunda hakka ulaşmak, hakla hak olmak, insanı kamil mertebesine erişmek yer alır. Bundan ötürü Alevi-Bektaşi toplulukları, kendilerini bir mezhep yada tarikat olarak kabul görmez.
İslam’ın yayıldığı ilk yıllarda, farklı coğrafyalarda yaşayan, teknolojinin gelişmediği, Kur’an’a erişimin zor olduğu, bilgiye erişimin olmadığı çağlarda, mezhep ve tarikatlarını ortaya çıkması ve insanların bu mezhep ve tarikatlarda kendini vâr etmesi anlaşılabilir bir olgu. 21 yüzyılda herkesin bilgiye ulaşabildiği bir çağda, Kur’an’a erişebildiği bir yüzyılda; insanların İslam’ı, mezhep ve tarikatlardan ayrı düşünememesi, bu tarikat ve cemaatler tarafından sömürülmesi üzücü bir durum. İslam’ı çeşitli mezheplere, çeşitli tarikat ve cemaatlere bölünmekten kurtaracak yegâne şey bilgiye ulaşmaya hevesli, sorgulayan, araştıran bir nesil yetiştirmek; böyle bir nesil yetiştirebildiğimizde din istismarını, din sömürücülüğünü engellemiş oluruz.