Bundan yaklaşık bin yıl önce Sayram şehrinde doğup, bu şehrin yakınında Yesi kentinde 1166 vefat eden Ahmet Yesevi Türk Halk Müslümanlığının adı günümüze intikal eden ilk öncelerinden.

Orta Asya Türkleri, Ahmet Yesevi’den önce de Müslümanlığı tanımış 950 yıllarında İranlı tüccarlar ve dervişler aracılığıyla İslam, Türkler arasında tanınmış ama esas başarı Ahmet Yesevi’nin, sûfilik kanalı ile Orta Asya  Türkleri arasında ölümsüz bir tesir bırakmıştır.

Ahmet Yesevi bu kadar etkili yapan nedir sorusu çoğu zaman aklımı kurcalayan bir soruydu. Dönemin yaşam tarzı göz önüne alındığında Türk toplumu göçebe- yarı göçebe bir hayat sürmekte ve Orta Asya da mevcut olan Budist, Şamanist ve Maniheist  mistik kültürün içinde yaşamaktaydı. Ahmet Yesevi Türk toplumunun anlayabileceği, hazmedebileceği ve yukarda yazdığımız mistik kültürle harmanlayıp toplumun benimseyeceği popüler ve  basitleştirilmiş bir hale getirmiştir. Bu özellikle Türk tarihi ve kültürü açısında sonuçları günümüze kadar  etki etmiştir.

Geçmişten bugüne kadar Türk Halk Müslümanlığı, Orta Asya’da ilk yıllarından itibaren yukarıda belirtilen şartlardan ötürü sûfilik kanalıyla teşekkül ettiğinden geniş ölçüde tasavvufi bir renk taşır.

Bu yazıya başlamadan önce özellikle, Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sûfiliğine Bakışlar eserinden faydalandığım.

Şimdi Ahmet Yesevi ve Yesviliği coğrafi ve kronolojik safhalarına ayırırsak:

1.      Türkistan Erenleri

2.      Horasan Erenleri

3.      Rum Erenleri

Bunlardan birincisi, Orta Asya’da İslam’ın yayılmasına ön ayak olan,  Arslan Baba ve onun öğrencisi olan Ahmet Yesevi. İkincisi kökünü Ahmet Yesevi’den alan Horasan Melametiyyesi, yani İran sûfiliği. Üçüncüsü olan Rum Erenleri yani Anadolu sûfiliği, bu kendisinden önceki iki kaynaktan beslenmiş ve içerisinde Hacı Bektaş Veli, Mevlana, Ahi Evren ve Yunus Emre gibi temsilciler çıkartmıştır.

Ahmet Yesevi’nin temelini attığı bu sûfi inanç yalnızca Allah’ın azabından ve gazabından korkmaya dayalı zühdî tasavvufa değil, ilahi aşka ve cezbeye dayalı, içerisinde geniş bir hoşgörü ve insan sevgisine dayanan bir tasavvuf yoludur.

Bizim burada ve devamında incelemek istediğimiz kısım bu tasavvuf yoludur.

Tarih yazıcılığında, okuduğumuz tarih aslında yaşanmış olan değil de yazanın yaşanmasını arzu ettiği tarih olarak günümüze çıkıyor. Özellikle Batılılaşma ile birlikte bizde yazım hayatına geçen Türk İslam tarihide temelde iki kanada ayrılmış durumda. Batılılaşma çabasıyla Türk İslam Tarihi yazımına üstten bakan ve yok sayan bir yaklaşım, bunun sonucunda tepki olarak çıkmış ve akademide son dönemlerde kendine güçlü yer edinmiş muhafazakar tarih yazımı. Ahmet Yesevi’nin yolunu incelemek istediğinizde karşınıza bu iki yaklaşımın bir çatışmasıyla karşılaşıyorsunuz.

Ahmet Yesevi’ye atfedilen sözler ve eserlerin ne kadarı kendisinin ne kadarı onun ağzından çıkmış bilmek mümkün değil. Özellikle 13yy Moğol istilasına tepki olarak İran da çıkmış olan Nakşibendi Tarikatı, kendini Ahmet Yesevi ve Yeseviliğe dayayarak geniş bir kitleye ulaştı. Ahmet Yesevi’ye atfedilen Divanı Hikmet eserinin orjinal ilk hali elimizde bulunmamakla birlikte mevcutta bulunan eser bu koşullarda yazılmış içerisinde Nakşibendi Tarikatı görüşleriyle yoğrulmuş olarak karşımıza çıkmakta. Buna rağmen Ahmet Yaşar Ocak’ında tespit ettiği gibi Divanı Hikmette Ahmet Yesevi’yi yetiştiren onu etkileye Arslan Baba Melameti- Kalenderi şeyhi olduğu düşünülüyor.

Ahmet Yesevi, halifeleri aracılığıyla Yesevilik Orta Asya’ya yayılmaktaydı, 13 yy Moğol istilası ile Yesevi dervişleri, Kalenderi ve Haydari dervişleriyle bir koldan Anadolu’ya bir koldan Hindistan sahasına yayıldı. Dönemin, koşulları ve toplumun sosyo ekonomik durumu düşünüldüğünde özellikle Moğol istilası ile geniş bir alana yayılma imkanı buldu Yesevi’lik. Geniş halk kitleleri tarafından benimsenmesi bu döneme denk düştü. Ahmet Yesevi’nin ilahi aşka dayanan, dünya malını önemsemeyen ve geniş bir hoş görüye dayanan İslam anlayışı Anadolu’da Müslüman ve Gayrimüslim kesimde geniş bir yayılma alanı buldu. Yesevi dervişleri kendi dergahlarını kurarak Anadolu’yu irşat yolunda ilerledi. Yesevi dervişleri Anadolu’ya gelirken yalnız da değildi.

Moğol istilasından kaçan Yesevi dervişler, burada Haydari, Kalenderi sufileri ile temas içinde kalarak zamanla Anadolu büyük bir etki bırakacak Bektaşilik tarikatının temelini oluşturmuşlardır.

Sonuç olarak bir tohumu hayal edelim çıktığı coğrafyadan çok uzaklara yayılıyor, tohum aynı ama çıkan sonuç renk renk, işte bize bu rengi veren yayıldığı toprakların özü, içeriği. İslam dini Arabistan kıtasından tüm dünyaya yayılırken gittiği her toprakta oranın özüyle özleşti. Bugün Ahmet Yesevi’nin bize sunduğu bu ilk özdeşimlerdendir.