Türkiye’de enflasyonun durdurulamaz hale geldiği, iktidar ve çevresi dışında kalan her kesim için bilinen bir durum.

Elbette iktidar da enflasyonla mücadele için farklı çıkış yolları arıyor ve bu yollardan bir tanesi de “tasarruf”.

Tasarrufun nereden nasıl yapıldığı bir muamma olduğu için iktidar cephesinden tasarruf tedbirleri işe yarıyor gibi görülebilir ancak vatandaş için yeni problemler ortaya çıkıyor.

Hayır, zamlardan ya da artan vergilerden bahsetmiyorum, eğitimden bahsediyorum. Bahsi geçen tasarruf tedbirleri kapsamında okullarda temizlik görevlisi çalıştırmama kararının olumsuz sonuçları, okullar açılır açılmaz ortaya çıktı. Çöpten geçilmeyen sınıflar, kirli tuvaletler, sıfır hijyen, sınıf temizleyen öğrenciler, öğretmenler ve veliler…

İlk olarak elbette çocuklara, eğitim alan öğrencilere çevrelerini temiz tutmaları öğretilmeli ancak öğrencinin, öğretmenin ve hatta velinin görevi temizlik yapmak değildir.

Nihayetinde görüntüler devlet erkanını rahatsız etmiş olacak ki eğitimde hijyenden tasarruf olmayacağına kanaat getirildi ve yakın zamanda 30 bin temizlik personeli alınacağı açıklandı.

Böylece eğitim gibi bir itibar alanından tasarruf edilmeyeceği anlaşıldı ve “geri dönüş imkanı olduğu için” yeni kararlar alındı. Ancak bazı kararların geri dönüşü olmuyor.

Balıkesir Milletvekili tıp doktoru Turhan Çömez, birkaç ay önce “Tasarruf tedbirleri sebebiyle şu an Amerika’dan değil de Çin'den gelen ürünleri kullanmak zorundayız ve Çin'den alınan bu ürünlerden dolayı inanılmaz derecede ölüm vakaları var.” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Yani tasarruf tedbirleri kapsamında temizlik personeli alımları gibi düzeltilebilir problemler telafi edilebilir ancak sağlık mevzu ise geri dönüşü olmayan sonuçlar ortaya çıkar ve her gün yeni şehir hastanelerin açılmasıyla övünülen bir ülkede, tasarruf nedeniyle artan ölüm vakaları, sağlık alanında itibardan tasarruf edilemeyeceğini göstermiştir.

Elbette sorunlar sadece tasarruf tedbirlerinden kaynaklanmıyor. Tasarruf tedbirlerinin vatandaş üzerinden alınmasına karşın siyasileri es geçmesinden de kaynaklanıyor. Sayısız lüks makam aracı, seçim zamanı iktidar siyasetçilerinin tercih ettiği ancak seçim sonrası Mercedesler ile değiştirilen Togglar ve daha birçok şey, tasarruf tedbirlerinin, itibardan tasarruf  edilmemesi gereken eğitim, sağlık gibi alanlarda uygulanırken yönetici elitin yanına yöresine pek uğramadığını gösteriyor.

Türkiye vatandaşlarının, SSK’da hem muayene hem de ilaç kuyruğunda ömürlerini tükettiği yıllardan sonra iktidar, sağlıkta devrim yaptı, evet bunu yaptı ama bugün gelinen noktada devraldıkları gibi yığınla sorunu olan bir Türkiye inşa ettiler. Çünkü “itibardan tasarruf olmaz” derken, kendileri dışındaki itibar alanlarını görmezden geldiler. Halktan parça parça koptular, halkın itibarından da tasarruf edilmeyeceğini görmezden geldiler, kendi itibarlarını, halkın itibarına tercih ettiler.

Ve elbette mesele sadece vatandaştan tasarruf ile bitmiyor. Eğitim gibi bir alanda sadece temizlik konusunda değil bütüncül bir biçimde tasarruf edilmez ancak iktidar bu gerçeğe gözlerini kapadığı için belirli periyodlar ile eğitimde reformlara soyunuyor. Sonuncusu maarif modeli…

 MEB’in maarif modeli özetle şu şekilde:

“Bireyin bilişsel, sosyal, duygusal, fiziksel ve ahlaki olarak bütüncül gelişim alanlarını ön plana çıkarmak, mevcut öğretim programlarında "değerlerimizin” somut bir şekilde öğrenci tutum ve davranışlarına yansımasına yönelik uygulamalara yer verilmesi, bilgi yüklü öğretim programları yerine insan eğilimlerine öncelik vermek, öğrencinin öğrenme sürecinin merkezinde yer almasını uygulamaya dönüştürecek öğretim yöntem ve stratejileri geliştirmek, ek öğrenme ihtiyacı olan öğrencilerin bu ihtiyacının göz ardı edilmemesi, bilim, teknoloji ve çevre konularına yeterince yer verilmesi, öğretmenlerin hem kendilerinin hem de programların işleyen ya da iyileştirilmesi gereken yönlerini sürekli değerlendirmelerine fırsat verilmesi.”

Bu şekliyle bakınca “en azından” görünürde çok eleştiriyi hak etmiyor gibi, iddia edildiği gibi ideolojik bir yönü var mı pek sanmamakla birlikte alanı eğitim bilimleri olanlara kulak verdiğimizde değişen müfredatın tartışılabilir yönleri var ancak bu meselede temel problem bu değil. Madem bu yeni model bu kadar iyi o halde neden Aile Bakanı Göktaş’ın çocukları, Milli Eğitim Bakanı Tekin tarafından MEB’in taleplerine uymadığı için haklı olarak eleştirilen yabancı okullardan birinde okuyor? Elbette bakanın çocukları bu dönem hangi okula kaydoldu bilmiyoruz ancak geçtiğimiz eğitim öğretim yılında MEB’e bağlı olmayan okullarda okuyorlardı.

Dönelim tasarrufun yöneten ve yönetilenler arasında “sadece” yönetilenler üzerinden yapılmasına.

Rivayet odur ki, Hz. Ömer bir gün nöbet tutan askerleri denetlemeye gider ve yemek vakti “Size askerin yemeğinden mi yoksa komutanın yemeğinden mi getirelim? diye sorulunca “Her ikisinden de getirin!” der. Önce askerin yemeğinden getirirler. Yemekte et vardır. Bu askerin yemeğidir. “Bir de komutanın yemeğini getirin!” der. Komutanın yemeğini de getirirler. Yemekte birkaç parça kuru ekmek ve biraz süt vardır.

Ülkenin tasarruf etmesi gerektiği su götürmez bir gerçek ve hep birlikte tasarruf edilecekse amenna. Ancak sadece vatandaş tasarruf edecekse, vatandaşın itibarından tasarruf edilecekse ve devlet erkanı vatandaş lehine olan itibarlardan tasarruf ederken kendi lehine olan itibarlardan tasarruf etmeyecekse orada “itibardan tasarruf edilmez” olmaz zira itibardan çoktan tasarruf edilmiştir.