Size bu ilk günde güzel haberler vermek isterdim. Her şeye rağmen hayat devam ediyor. Umutsuzluk yok. Karanlığın en koyu anı aydınlığa en yakın olduğu zamandır.
Biz ahir zaman peygamberiyiz. Asırlardır, bizden öncekilerin görmediği şeyleri görüyor, duymadıkları şeyleri duyuyoruz, bilmediklerini biliyoruz. Atomdan uzaya şahidlik ettik. İnternet keşfedildi. Uçarak aynı gün içinde, dünyanın bir ucundan ötekine gidebiliyoruz. Bundan sonra şahidlik edeceğimiz şeyler, bunlardan daha da farklı olacak.
Kuşkusuz bu imkanları doğru kullandığımız söylenemez. Düşünsenize, bugün Doğu Akdeniz'de kümelenen savaş gemilerindeki toplam infilak gücü, 2. Dünya savaşındaki toplam infilak gücünden daha fazla. Bu da tehdidin büyüklüğünü gösteriyor. “Tarihin” sonu / Son insan”dan söz ediyoruz, “Medeniyetlerarası / Dinlerarası bir savaş”, korkulan “Tarihin sonu”nu getirebilir!. “Trans Humanizm”, “Biyolojik insanın sonu”ndan söz ediyorlar. Sanki “esoterik” ve “mitolojik” bir çağa giriyoruz. “Astroloji” “Astronomi”den daha fazla itibar görüyor sonki.
Korkular umutlar kadar büyük.
Dünya global bir tehditle karşı karşıya. Buna global bir dayanışma ile direnmek gerek, ama Gazze konusunda bile bırakın dünyayı, İslam ülkeleri bile ortak bir direnç gösteremedi. Arap ülkeleri de öyle. Hani bir söz var, “Araplar bir konuda, bir kez ittifak yaptılar, o da, bir daha ittifak yapmamak üzere!”
Eğer arada özel bir gündem olmazsa, bundan sonra haftada bir kez, pazar günü bu köşede birlikte olacağız. Eleştiri ve tavsiyelerinizi bize bildirirseniz teşekkür ederiz.
Ben 54 yıldır her gün yazı yazan biriyim. Kuşkusuz bilgilerim sınırlı ve bir beşer olarak benim de eksik ya da yanlış bildiğim şeyler olabilir. Beni okurken hatalarım olursa beni bağışlayın. Hatta yanlışlarımı düzeltin ki, ben de doğruyu öğreneyim ve başkalarını yanıltmayayım. Eğer siz herhangi bir konuda karar verirken size Hak ve hakikat konusunda katkı sağlayabilirsem bu benim için bahtiyarlık vesilesi olacaktır. Allah, Resul ve kitab (Kur’an-ı Kerim) dışında benim hiçbir mutlak aidiyetim yok. Benim için başlangıç da son da odur. Bunların dışındaki her işe, söze, kişiye ve şeye itirazım var. “Def-i mazarrat, celbi menafiden evla” olduğu için bu kadar çok yanlışın olduğu bir dünyada “LA” sözünü benden daha çok duyacaksınız. Hele bana ve topluma “İlahlık ve Rablik taslayan” “din, devlet büyüklerine karşı” daha sık ve daha yüksek sesle dile getireceğim bu “LA” sesini.
Bağışlarsınız umarım, “efradına cami, ağyarına mani” olsun diye yazdıklarım, dün, bugün ve gelecek” olarak, kişi, olay, kavram ve kurumları ulusal ve uluslararası çerçevede ele almaya çalıştığım için, işin mantığını, hakikatini sorguladığım için yazılarım bazan çok uzun olabiliyor. İnsanlar bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi oldukları için bazen kanaat sahibi olmadan bu tafsilata ihtiyaç olabiliyor.
Memleketimizde, “Laikçiler” ve “Laiklik”e karşı olanların pek çoğu “Laiklik“ nedir bilmezler. “Şeriat”ı savunanlar da, karşı çıkanlar da aslında işin aslını bilmezler. “Cumhuriyet” de öyle. Kalabalıklar genelde bilmediklerini de bilmezler. Hatta öğrenmek de istemezler. “Cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür” diye boşuna dememişler. Allah (cc) “Bilmediğiniz şeyin peşine düşmeyin” (Bknz. İsra 36) demedi mi? Ama dinleyen kim? Bunlar için tarih övgü ya da sövgü kitabıdır. Tarihin bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimi olduğunu bile bilmezler. Tarihin yanlışları bile değerlidir. Ama birileri yaşadıkları zamanın siyasi menafaatleri uğruna düne dair bilgileri mefahire dönüştürerek çarpıtırlar, kendi işlerini meşrulaştırmak için.
“Bilelim BİLİŞELİM dünya kimseye kalmaz” diyen Yunus'a selam olsun. Biz burada bilişeceğiz İnşallah. Bilişmek, Tearüf etmektir. “Tearüf” ise Allah'ın insanı yaratış gayesidir. (Bknz:Hucurat 13). Yunus’un dediği gibi: “Yol odur ki doğru vara / Göz odur ki Hakk'ı göre / Er odur alçakta dura / Yüceden bakan göz değil”.. Biliyorum, herkes en çok “memleket nereye gidiyor” sorusunu soruyor birbirine. 1-Geleceği yalnız Allah bilir. 2- Allah bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, nimetlerini kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. 3-Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. 4-Biz kendi hakkımızdaki hükmümüzü, işlerimizi, sözlerimizi, dostlarımızı değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Babamız peygamber olsa gelse (Haşa başka peygamber gelmeyecek) değişen bir şey olmayacak. Peygamberler kurtarıcı değil, onlar kurtuluşa çağıranlardır. 5- Bizi gören duyan, bilen, hüküm sahibi, ol deyince olduran, öl deyince öldüren, kadere, rızka ve ecele hükmeden bir Allah var. Onun iradesi kainatı kuşatır. Şeytan da, şeytanın dostları da, HABAT'cılar, AGARTHA’cılar, GLOBAL RESET’çiler, TRANS HUMANİZ’mi savunanlar da, EPSTEIN’cilerde Onun iradesi içindedir. O bizi görüyor, duyuyor ve biliyor. O Allah merhamet ve kerem sahibidir. İpine tutunanları kurtaracak olan O’dur. İpini bırakanların O da ipini bırakır. Onun rızasının tecellisinin vesilesi olan bir hayat yaşayanlar mahzun olmayacaklar.
Evet, İmamı Gazalinin dediği gibi, “Nasihat vermek kolay, onun gereğini yapmak, kabul etmek güçtür. Çünkü kitapta “Mütrefinler” olarak tanımlanan zevk, heva, hevesleri, oyun ve eğlence peşinde koşanlar için nasihat acı, haramlar ise tatlı gelir”.
Bugünkü yazımıza Erzurum’lu İbrahim Hakkı Hazretleri ile noktayı koyalım. O der ki “Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler. Hak şerleri hayreyler. Görelim Mevlam neyler. Neylerse güzel eyler.” İşte böyle. Bir hafta sonra buluşmak üzere. Selam ve dua ile..