Para politikaları ile yapılmaya çalışılan işlerin ne olduğunu kamuoyunun çoğu anlamıyor ama iktidarın sıkılaştırma politikası aynen devam ediyor.
Merkez Bankası geçtiğimiz gün faizi 50 puanda sabit tuttu.
Ünlü ekonomist Mahfi Eğilmez faiz artışının doları 25 liraya düşüreceği açıklaması ile çok haklıydı.
Buna rağmen Merkez Bankası Yönetimi Mahfi Hoca’yı duymamış olacak ki(!) faizleri sabit tuttu.
Fakat buna rağmen yeni bir regülasyon yapıldı.
24 Mayıs tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde kısa vadeli TL cinsinden mevduatlar için belirlenen zorunlu karşılık oranını yüzde 8'den yüzde 12'ye, uzun vadeli TL mevduatlar için belirlenen zorunlu karşılık oranı ise yüzde 0'dan yüzde 8'e çıkarıldı.
Bu adım ile bankaların kredi limitleri daraltıldı.
Belki faiz artırılmadı ama faiz artırmak kadar büyük bir iş yapılmış oldu.
Alınan karar ile piyasadan çekilecek belki de TL yüzde 10’a yakın faiz artışı kadar etki yapacak.
Ayrıca bir şeye daha neden olacak:
Bir süredir artan dövizle borçlanma talebinde patlama yaşanacak ve iç döviz talebi direkt olarak sınırlandırılacak.
Yani bir taşla iki kuş vurulmuş olacak.
Etkisini hissedeceğiz tabii…
Ama bu sadece şirketler yönlü döviz talebini etkileyecek.
Vatandaşların dolarizasyon kırılımı hâlâ gerçekleşmedi.
Ve bunun gerçekleşmesi için Mahfi Hoca’nın dediği gibi dolardaki düşüşün görülmesi gerekiyor.
İhracatçının zorlanmaması için ülkemizde döviz inişine hiçbir zaman sıcak bakılmadı.
Ayrıca para politikası olarak da epey maliyetli bir iştir bu.
Ama yapılacak olursa Türk insanının 18 aylık dolarizasyon kırılım süreci daha erkene çekilebilir ki, bugünlerde Merkez Bankası’nın ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek başkanlığındaki Ekonomi Yönetiminin gündeminde olan tek konu bu yüksek faiz oranlarına rağmen dolarizasyonda herhangi bir değişim olmaması…
Yani insanlarımız hâlâ ABD Dolarını güvenli bir para birimi olarak görüyor ve portföyünde bulunduruyor.
Faiz hassasiyeti yoğun olan vatandaşın tasarruflarını altın ve dolarda değerlendirmesi uzun yıllardır değiştirilemeyen bir alışkanlık.
Bunun değiştirilememesinde Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana bütçe açıklarının giderilememesi, hatta Kırım Savaşından bu yana rezerv eksikliğinin önlenememesi, hatta Sanayi Devrimi’nden bu yana üretimde yeterli gücün sağlanamamasına kadar gidilecek bir etki değerlendirmesi yapılabilir.
Turgut Özal zamanında küresel ekonominin bir parçası olmanın en azından sürdürülebilir bir ekonomik model geliştirmede gerekli olduğu düşünüldü.
Kısmen haklı çıkıldı ama finansal piyasaların bu düzene ayak uydurmayarak olmadık faiz oranları ile insanların birikim yapma güvenin kırması bugün sermaye piyasalarında yaşanan ilgi eksikliğini doğurdu.
Dolarizasyonun kırılması noktasında da bugüne kadar olan yaklaşımın aksinin olma ihtimalini dile getirmemde; Erdoğan yönetiminde hiçbir şeyin sabit olmadığı ve her şeyin değiştirilebilme potansiyeli taşıdığı bir gerçeklik var.
Sorulması gereken soru:
İktidarın dolarizasyonun kırılımını beklemek için 18 ayı var mı?
Üstelik bu zaman hâlâ daha bu mücadele tam başlamış değil.
Çünkü kredi kartları ile açılan kaydî para hacmi hâlâ daraltılmadı.
Vatandaşın inim inim inlemesini istemeyen iktidarın siyaseten zora düşeceği bir tabloya girmemek için kılı kırk yardığı bir dönem yaşıyoruz.
Öyle ki Özgür Özel’i bile büyük bir oyuna getirmekten geri durulmadı.
Erdoğan, Post Modern Darbe olarak tanımlanan 28 Şubat hükümlüsü eski komutanları, etkileri bin yıl sürecek dedikleri gibi bin günde hastalık nedeniyle af yetkisini kullanarak serbest bıraktı.
Bu talebin Özgür Özel tarafından AK Parti Genel Merkezinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi öncesinde masaya geleceği söylenmişti.
Erdoğan öyle bir siyasi manevra yaptı ki, en fazla Özgür Özel kiminle aşık attığının farkına varmıştır.
Paşaların hapisten çıkarılması CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i büyük bir zan altında bıraktı ve “Acaba ne pazarlık yaptı ki Paşalar çıkarıldı?” sorularının sorulmasına neden oldu.
Erdoğan, muhalefeti dağıtma fırsatını hiçbir zaman tepmiyor.
Bunun için CHP Genel Merkezi’ne de gitmekten geri durmayacak.
Fakat tüm bu siyasi oyunlara rağmen gerçeklik; emeklinin ve dar gelirlinin bozulan para politikasının zengin ettiği birçok insana rağmen ekonominin düzelmesinde sırtına bilinmesidir.
Bunu bilen Erdoğan temkinli bir şekilde parasal sıkılaştırma yapılmasını istese de bunun etkisi yavaş ve siyaseti de zorlu oluyor.
O nedenle ki Pazar günü Ankara’nın eski adıyla Tandoğan yeni adıyla Anadolu Meydanında CHP’nin yapacağı Büyük Emekli Mitingi çok önemli olacak.
Eğer bu mitinge AK Partililerden oluşan bir kitlenin çoğunluk olarak katıldığı gözlemlenecek olursa bu mesaj Özgür Özel’e güven verecek ve siyasetini daha da sertleştirmesine neden olacak.
Yok katılım daha çok CHP’den olacaksa o zaman Özel’in yumuşuma dönemi aynen devam edecek.
Bu mitingi aynı zamanda Erdoğan da çok dikkatli izleyecek.
Sonuçlarını gözlemeyerek gereken adımların atılması noktasında geri durmayacaktır.
İşte o zaman dolarizasyon meselesi yeniden masaya yatırılacak ve 18 aylık bekleme sürecini hızlandırma Orta Vadeli Programın güncellenme döneminde ön plana çıkacaktır.
Fakat bence dolarizasyonun kırılması için doların aşağı yönlü ivmelenmesi her koşulda yapılması gereken bir düzenleme…
Türkiye’de yapılacak hiçbir reform ya da düzenleme böyle bir etki sağlamaz.
Bunu sağlamanın tek yolu para politikasında yıkıcı bir faiz politikasına girişmek ya da buna eşdeğer parasal sıkılaşma sağlayacak regülasyonlar yapmaktır.
Ardından bununla birlikte mali kural açıklamak ve yerinde yatırım yapmak isteyen yabancı yatırımcı ile yerli yatırımcının iştahını açacak teşvikler vermektir.
Tabii bunu yaparken korunan bazı holdinglerin döviz getirilerini garanti etmek adına iç piyasa satışlarını yüksek tutmasının da önüne geçecek düzenlemeler yapılmalıdır.
Türkiye için tek gerçek kurtuluş tam serbest piyasaya geçmek ve rekabetçilikte, doğa, insana ve devlete katma değer oluşturacak alanların teşviklerle düzenlenmesidir.
Aksi takdirde bir zamanların meşhur yarışması çarkıfelek gibi çarkı bir çevirince bin puan gelirken diğer çevirişte sıfır puan gelen bir şans oyununa hapsolursunuz.
Benden söylemesi…