Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki; insanlar dünyadan habersiz, bugün ne olduğunu anlayamıyor ve gelecek onlar için belirsizlikle dolu, din ve siyaset açısından korku verici ihtimallerle dolu. Zaten değil mi ki, biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Tam da kıyamet savaşının ortasındaki bir ülkeyiz. Aynı zamanda, âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz de, dünyada olup bitenlerden habersiz, kendi dertleri içinde boğulmuş, başkalarının himmetine muhtaç bir ülke halindeyiz. NATO ve BRICS ülkeleri arasında gidip geliyoruz işte.

Bir asra yakın bir zamandır AB’nin kapısında bekleyen uysal koyun gibiyiz. “Tarihe şan veren bir ırkın ahfadıyız” diye övünüyor bir kısmımız, bir kısmımız geçmişin yâdını tarihten silme derdinde. “Yavru kurtlar” “geçmişi unut, yeni yolu tut, gençliğe umut, sen ol çocuğum” diye büyütülen, kendini “Romüs, Romülüs” zanneden “kara gömlekli yavru kurtlar”, Anadolu yaylalarında çıplak ayakları ile şaraplık üzüm ezen Normandiya köylülerini arayan, “rakıyı içince Yunanla kardeş olduğunu” anlayan abilerinin ayak izinde bugünlere geldik.

CHP’nin geldiği yere bakar mısınız? DEM ile demlenince, güya anayasanın temel ilkelerini koruma adına mangalda kül bırakmayan, Atatürk ilke ve inkılâpları uğruna yapılan darbelere sahip çıkan ve bugün geldiği noktada, 1950’den bu yana ilk kez Türkiye’nin en büyük partisi CHP, batı medyasında ve siyasisine, PKK’nın siyasi kanadı olarak tanımlanan HDP ile KANKA olmuş.

Bu iş Seçim İttifakından öte bir anlam ve değer taşıyor. Daha dün AK Parti’yi “HÜDA PAR’la birlikte hareket ediyor” diye kınayan CHP’liler, bugün kendileri DEM’lerince, Demirtaş’ı da geride bıraktılar. O hızla PKK’nın kurucusu olarak görevlendirilen Apo’yu Meclise davet eden MHP ile aynı yerde buluştular. AK Parti de zaten Bahçeli’nin tepki çeken açıklamasını desteklemedi mi? Ne yani, eğer İsrail Cumhurbaşkanını Beştepe’de karşılıyorsanız, HABAT’çı Hahamlarla buluşuyorsanız, Sisi ile, Suud Veliaht prensi ile, BAE emiri ile el sıkışıyorsanız, neden DEM’le masaya oturmayacaksınız ki!? Değil mi ki, TBMM’de grubu olan bir parti’ye, yasa gereği Hazine’den para da veriyorsunuz.

Kassam’ın Ekim harekâtı başlamasa zaten Netanyahu Ankara’ya gelmeyecek mi idi, Erdoğan Kudüs’e gitmeyecek mi idi. Siyaset böyle bir şey… Siz NATO üyesisiniz, NATO ile müttefiksiniz, ama o NATO ülkeleri PKK’yı eğitir ve donatır. Ülkende operasyon düzenleyip kaçanları ülkesine kabul eder ve himaye eder. Hatta Yunanistan’da onların paramiliter askeri eğitim kampları yok muydu?

Bu ahval ve şerait altında NATO’dan ayrılmıyorsanız, kardeş kardeş geçiniyorsanız,  kendi iç muhalefetinizle kucaklaşmanızda bir sorun olmaması gerekir. Bahane hazır “Milli menfaatler neyi gerektiriyorsa onu yapmaya hazırız” dersiniz, millet de bunu yer. Zaten ne söylediniz, ne yaptınız da bu millet yemedi. Demirel’in dediği gibi “Dün dündür, bugün bugün”. FETÖ’de NATO’nun tezgâhı, BÇG de.  Ve biz de NATO’cuyuz. Bize “vuruşun” diyorlar vuruşuyoruz. PKK’da NATO ülkelerinin himayesindeki bir örgüt değil mi? FETÖ’de öyle. Onlarla ayrımız gayrımız yok. Biz ise aynı zamanda NATO’nun en sadık üyesiyiz! Nasıl oluyor bu iş. PKK’nın arkasında NATO varsa ve siz NATO ve ABD, İngiltere ise, AB ile hem müttefik, hem stratejik ortaksanız ve bu sizin vazgeçilmeziniz ise bu iş nasıl oluyor? Bu nasıl oluyor? PKK’yı kim ne zaman, niçin kurmuştu. FETÖ desen zaten “Paralel devlet” değil mi idi adeta. “Ne istediler de olmamıştı!”

Pragmatizm dediğiniz şey sizi oportünizm bataklığına işte böyle sürer. Bir gün NAS dersiniz, öbür gün Faiz Lobisini getirirsiniz ekonominin başına. Bir gün, Fuhşiyat’ı lanetlersiniz, Öbür gün kimliklere GENDER yazarsınız. LGBT’ye karşısınız ama TransHumanizm projesi kapsamından Cinsiyet değişikliği operasyonlarının parasını devlete ödetirsiniz.

“İstanbul sözleşmesinden çekildik” dersiniz, yasada aynı hükümlerle uygulamaya devam edersiniz. GREVIO’nun yerine, yargı ve vergi muaf, diplomatik imtiyaza sahip, artırılmış özel statü ile UN WOMAN’a yol verirsiniz.. Sahi Türkiye nereye gidiyor? Fe eyne tezhebun / Bu gidiş nereye? Nereye kadar...

Amerikalılar ülkemiz için “Oltaya takılan balık yem istemez” demişti dün. Bugün ne diyorlar. Onların niyeti İslam ülkelerini akvaryum balığı yapmak.. Zaten bizi de yanlarına alıp, BOP senaryosu çerçevesinde 23 İslam ülkesinin sınır, rejim ve iktidar yapılarını yeniden düzenlemek için yola çıkmamışlar mı idi! İsrail’in hedefinde Arz-ı Mev’ud coğrafyası var ve bu coğrafya Nil ile Fırat arasında bizim ülkemizi de kapsamına alıyor. Sahi şimdi, bundan sonra ne olacak. Yeni bir durumla karşı karşıyayız.  AK Parti, MHP /  CHP, DEM arasında ciddi bir yakınlaşma söz konusu. Bu bugün ortaya çıkan bir durum değil. Batıdan gelen talepler konusunda AK Parti-CHP, MHP-DEM arasında zaten bir tartışma olmuyordu. İstanbul Sözleşmesi, CoVID ve mRNA, PCR konusunda farklı bir ses duydunuz mu? Peki, şimdi GlobalReset, Karbon ayak izi, İklim krizi konusunda farklı bir ses duyuyor musunuz?

Bakmayın bizimkilerin LGBT’ye hayır dediklerine, İstanbul sözleşmesi ve Lanzarote konusunda farklı bir ses çıkıyor mu? Kimi CHP belediyeleri Belediye Meclislerinde ve idari yapı içinde Toplumsal Cinsiyet komisyon ve müdürlükleri diye mangalda kül bırakmıyorsunuz da, Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin, Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı iken, bütün belediyelere, bu komisyon ve müdürlüklerin kurulması için genelge göndermedi mi? Ve siz aynı kişi hakkında hiçbir idari işlem yapmadan, tekrar onu aday göstermediniz mi?

İnsanlar hem siyasi, hem de iktisadi olarak önlerini göremiyor. Yarınlarından emin değiller. Aileler dağılmaya devam ediyor. Gençliğin hali meydanda, Fuhuş, kumar, uyuşturucu, rüşvet, torpil, yolsuzluk, Mafyöz ilişkiler, çeteleşme, adaletsizlik, ehliyet ve liyakat sorunu artarak devam ediyor. Bu konularda kimsenin bir şey söylediği yok. Sürekli operasyon haberleri geliyor. O operasyonlardan daha hızlı büyüyen, gelişen, yayılan, şiddetini artıran bir süreç yaşıyoruz. PKK terörü ile güya Silahlı Kuvvetlerin, MİT’in, Jandarmanın, polisin, korucuların, Emniyetin, Özel kuvvetlerin mücadelesi 40 yılı geçti. Sonuç ortada. Örgütün siyasi kanadı üzerinden TBMM’de Grup da kurdular, Koalisyon ortağı da oldular. Ama biz henüz tam olarak ne PKK gerçeğini, ne FETÖ gerçeğini aslında tam olarak bilmiyoruz. Birileri “Tavşana kaç, tazıya tut” oyunu oynuyor... Aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinden birileri kendilerine iktidar ve servet üretiyor sanki. Şehit anneleri, Cumartesi anneleri ağlamaya devam ediyor. Ve birileri Uğur Mumcunun gördüğü gerçeği görmek istemiyor çünkü o gerçeği görenlerin başlarına gelenleri biliyor. Sahi Eşref Bitlis öldü mü, öldürüldü mü… Terör ve Eroin bağlantısının üzerine niçin gidilmez?

İnsanlar artık neye, kime inanacaklarını şaşırdılar. Dincisi ya da milliyetçisi, liberali, solcusu, sosyalisti, Demokrat geçineni, Alevisi-Sünnisi, Tarikatçısı-Laiki, yerli ve millisi, Avrupacısı, Amerikancısı hepsini gördünüz de ne oldu? Ders mi aldı bu millet. Ders alsaydı tekrar tekrar aynı çukura düşer mi idi. Din ve devlet büyükleri, örgüt liderlerine tapınan, adeta onları İlah ve Rab edinen kalabalıklardan ne beklersiniz ki.. Bakın böyle giderse, bu dünya cehenneme açılan bir kapı olacak birçoğumuz için, ya da pek azımız için Cennete açılan bir kapı olacak. Dünya durmayacak, o dönmeye devam edecek. Kaçacak bir yerimiz de yok.

İşte halimiz bu. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Değil mi ki, her topluluk layık olduğu gibi idare olunur. Ve değil mi ki, biz kendimizi değiştirmeden, daha akıllı, daha cesur, daha dürüst olmadan Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Sadece başınızdakilerin değişmesi ile sonuç değişmez. Biz bu günkü halimizi değiştirmeden, başınıza Mehdi-Mesih, haşa yeni bir peygamber gelse, hakkımızdaki hüküm değişmez. Zaten başka bir peygamber gelmeyecek de, peygamberlerin kurtarıcı gücü yok. Onlar kurtuluşa çağırır. O mesaj da zaten elinizdeki, anlamadan ölülerin arkasından okuyup durduğunuz kitapta yazıyor.

Gelin yeniden iman edelim. Gelin ilk lanet, ilk haram, ilk günah olan ırkçılıktan vazgeçelim. “Fikri kavmiyeti tel’in ediyor peygamber”. Türk, Arap Kürt olursun da, Türkçü, Kürtçü, Arapçı olmak ne demek. Doğduğunuz ana-babayı siz mi seçtiniz, doğduğunuz toprağı siz mi seçtiniz, doğduğunuz zamanı siz mi seçtiniz, derinizin rengini ve cinsiyetinizi siz mi seçtiniz?  Biz Hak’dan yana olacağız, Hak’dan yana, adalet’ten yana. Allah bizden haksızlıklar karşısında susmamamızı Adil şahidler olmamamızı istiyor. “İman ettik” demekle yakanız bırakılıvermeyecek. Gelin tövbe edelim tövbe.. Gelin ortak bir kelimede buluşalım ve kardeş olalım. Yoksa halimiz yaman. Dünyayı cehenneme çevirdikten sonra, bu gidişle bu dünyadaki çilemiz bitmez. Eğer Allaha ve ahiret gününe iman ediyorsanız bilin ki, o zaman bilelim ki, öbür dünyada da daha da beteri alevlendirilmiş bir cehennem bizi bekliyor.

“Durun kalabalıklar, bu sokak çıkmaz sokak / Haykırmak istiyorum kollarımı makas gibi açarak”. Durun, durdurun… Uyanın… Tövbe edelim hep birlikte. Allah’ın ipine tutunalım. Unutmayın Allah cahil ve zalimlere yardım etmeyecek. Onun ipine tutunursanız, onun kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. Hadi, şimdi bir karar verin ve sonucunu görün. Akif’in dediği gibi; “Görmüyor gittiği yanlış yolu, zannım, çoğunuz. Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz”. Unutmayalım herkese, iyilik ya da kötülük, yaptığının karşılığının eksiksiz verileceği bir gün var ve biz o güne doğru adım adım yaklaşıyoruz. “Aman efendim aman, galiba ahir zaman!” Selam ve dua ile.

Not: Salı günü ABD’de seçim var. Görünen o ki, bu seçimi kim kazanırsa kazansın Lucifer kazanacak gibi. En son Trump’ın da Epstein çetesinin üyesi olduğu ortaya çıktı. Görelim Mevlam neyler. Bize hayır gibi gelende şer, şer gibi gelende hayır olabilir..