Yıllardır evli çiftlerle çalışmalarımı sürdürürken dikkatimi çeken bir unsur oldu. Danışmanlık almak isteyen çiftlerin çoğunda evliliklerinin ilk iki yılı yoğun öfke ve tartışmalarla geçiyor. Farklı kültür ve eğitim seviyelerinden olan bir çok çiftin aynı sorunlarla boğuşması oldukça dikkat çekici geldi.
 
Yoğun duygusal bağlarla, heyecanla, hayallerle yola çıkan çiftlerin, evlendikten sonra birbirlerine karşı tahammülsüz, öfkeli, bazen de saygısız tutumlara girdiğini görmek içimi burkan bir konu oldu.
 
Toplumumuzun geleneksel bakışla kız çocuklarını yetiştirme tarzı ve değişen toplum değerlerinin henüz dengeye girememiş olmasının sancıları, evliliklerde etkisini bariz bir şekilde hissettiriyor.
 
Geleneksel yapıda kızların cinsel kimliklerini bastırması, bu kimliği keşf edebilecek bir alan açılmaması, doğru bilgiye ulaşabilecek bir vizyon kazandırılmamasıyla yeni evli çiftler cinsel hayatlarında büyük hayal kırıklıkları yaşayabilmektedir.
 
Toplumumuzda cinsel özgürlük, erkek egemen bir yapıya sahip. Bu özgür alanda yetişen erkek, kendi cinsel sağlığını veya sistematiğini geliştirebilecek alanları doğru veya yanlış ulaşabilmektedir. Ne yazık ki bu özgürlüğe kadınlar sahip olamamaktadır. Bu nedenle de evlilik hayatına geçişte dengesiz bir dinamik ortaya çıkmaktadır. Bu dengesizlik evliliğin hemen her noktasına huzursuzluğu yaymaya başlıyor. Ergenlikten itibaren cinsel keşiflerini rahatlıkla sağlayabilen erkek eş ile sürekli kısıtlanan, tehdit gören, ayıplanan ve baskılanan kadının aynı platformda adil bir performans sergilemesini beklemek yanılgıdır.
Toplumumuzda her eğitim seviyesinde birçok  erkeğin, kadında bekâretle ilgili kesinlik içeren beklentileri devam etmekte. Tercihini bu yönde yaptıktan sonra da evlendiği kadının cinsel hayatındaki performansını eleştirmekte, yetersiz bulmaktadır. Hatta bazen eşini rencide edecek düzeyde sert eleştirileri sıralamaktadır.
 
Kadının küçük yaşlardan itibaren ailesinden ve toplumdan aldığı mesajlar hiçbir zaman sağlıklı bir cinsel gelişime izin vermemektedir. Kızlar "namus cinayetleri" " bekâret" efsanelerini dinleyerek büyürken, takdir edildiğinde bile cinsel kimliği bastırılarak " erkek gibi kız" şeklinde övgü alırken, evlendikten sonra bir anda bunlar yokmuşcasına bir değişim beklemek hiç gerçekçi değil.
 
Tüm bu gerçeklikler içinde, filizlenmeye yer bulamamış kadın cinselliğini ortaya çıkarmak, sağlıklı bir ilişki geliştirebilmek için alan açmak yeni çiftlerin önceliği olmalıdır. Kendini tanımak, eşini tanımak ve bu beraberliğin oluşturduğu yeni enerjinin sağlıklı ilerlemesi için çaba göstermek gerekir.
 
Çiftlerin evlilik öncesinde uzman desteğiyle bilgi alması, gelişmesi sağlıklı ve mutlu evliliğin temelini oluşturacaktır. Cinsellik her bireyin doğuştan getirdiği bir güdüdür. Bu ilkel güdü doğru şekilde yönlendirilir, geliştirilirse evliliğin uyumu artacak, bağlar güçlenecektir.
 
Hayat, içinde iyinin/ kötünün, güzelin/çirkinin, kolayın/zorun barındığı uzun bir yoldur. Neyi besleyip büyütürseniz onun meyvesini yersiniz.
Güzeli, kolay olanı seçelim ki her günümüz yaşadığımıza şükürle geçsin…