Öncelikle bilinmesi ve söylenmesi gerekeni yazayım: Alkol sağlığa zararlıdır.
***
Türkiye, bir zamanlar, her yeni yıl yaklaşırken TRT’nin yılbaşı gecesi ekrana dansöz çıkarıp çıkarmayacağını tartışırdı! O aşıldı. Sayısız televizyon kanalında her gün her saat bir dansöz izlemek mümkün artık. Son yıllardaki yılbaşlarının tartışma konusu ise ‘sahte alkol’ ve bu yüzden yaşanan ölümler...
***
Yenilen, içilen her şeyin gerçek olduğu yıllara gidelim…
Rakı konusunu malumatfuruş ukalalığı yaparak dört bir yanından çekip çekiştirenler var ama sözü üç değerli isme; Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Celal Bayar ve İsmet İnönü’ye getirmek için toparlayarak devam edeyim. Atamızla ilgili olarak her kulun bildiği gerçeklerden biri de rakı içiyor olmasıydı. En sevdiği de “Bilecik Rakısı” imiş.
“Hususi Rakı” reklamlarının “Aliyül’ala… Halis Anason ve Üzümden Mamul” gibi cümlelerle gazetelerde yayımlandığı yıllar hakkında bilgilenmek için araştırınca gördüm ki, Bilecik Rakısı, “Tekel öncesinde özel sektörden girişimcilerin ürettiği rakılar arasında apayrı bir yeri olan, Cumhuriyet’in ilk yıllarıyla özdeşleşmiş efsanevi rakı markası” imiş. “Atatürk'ün en sevdiği rakılardan biriydi.” denmesi konumuzla ilgili elbette. Şu da bir dönem gerçeği olarak bilinmeli:
“Türkiye'nin en güzel içen insanı olarak bilinen üstat Ahmet Rasim, Kadıköy'deki Şifa Gazinosu'na ayak bastığında bilezikli kuyuya üç şey sarkıtılırdı: Çengelköy'ün körpe hıyarları, seçme bir karpuz ve bir şişe Bilecik Rakısı...”
O derece yani…
***
Eski cumhurbaşkanlarımızdan İsmet İnönü ve Celal Bayar’ın özel anlarda ne içtiğini merak edenlerin merakını, Adalet Gazetesinde çalışırken patronluğumu yapmış olan siyasetçi / gazeteci Turhan Dilligil gidersin!
Merhum Dilligil, ünlü tiyatro ve sinema sanatçıları çıkarmış olan “Dilligil” ailesine mensup biriydi. Zafer Gazetesinde yayımlanan bir yazısından dolayı yargılandı ve ranzaya kelepçeli halde hapis yattı. Yaşadıklarını “Allahsız Gardiyan” başta olmak üzere birçok kitabında anlatmıştı. Adalet Gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yaptığım sırada Celal Bayar’ın gazeteyi ziyaretine tanık olanlardan biriydim.
40 yıl önce çekilen bu fotoğraf, merhum Celal Bayar’ın ölmeden kısa süre önce Adalet Gazetesine yaptığı ziyarete ait. Fotoğrafta Turhan Dilligil ve bendeniz Dursun Erkılıç ile birlikte; Ankara medyasının değerli isimlerinden merhum Naci Alan, sonradan Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü de yapan Mehmet Güler, Kanal D’nin meclis muhabirliğini yapan Orhan Ceyhan, şu anda ANKESOB Basın Müşaviri ve Ankara Kulübü Derneği Yönetim Kurulu Üyesi olan Murat Kocakök ile diğer gazeteci arkadaşlar yer alıyordu.
Bilindiği gibi, Kurtuluş Savaşının muzaffer kumandanlarından İsmet İnönü ile Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı yıllarının “Küçük Ağa”sı Celal Bayar’ın taa Atatürk döneminden beri arası yoktu. Bir de 1960 Darbesi ve yaşanan hukuksuz yargılamalar ile demokrasinin katledildiği üç idam gerçekleşince hiç görüşmez, konuşmaz olmuşlardı. Ki Celal Bayar ipten dönmüş biriydi.
(Sağlık sorunları sebebiyle serbest bırakıldığı 8 Kasım 1964 tarihine kadar Kayseri Cezaevi’nde kalan Celal Bayar, 8 Temmuz 1966 tarihinde adli tıp tarafından hakkında verilen raporla dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından affedilmişti.)
***
Turhan Dilligil, Adana milletvekili olduğu sırada Adalet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü de yapan, çok önemli haber ve yorumlara imza atan bir gazeteciydi aynı zamanda. Bu özelliklerini kullanarak İsmet İnönü ve Celal Bayar ile röportajlar yaparken bu iki ismin tarihi buluşmasını gerçekleştirmek için de kolları sıvıyor.
Kendilerini ziyaret ederek röportajlarını yapmanın yanında görüşmenin gerçekleşmesi için de süreci başlatıyor. Yazıya konu olan husus o görüşmeler sırasında yaşanıyor. Buna kanıt cümleler, Turhan Dilligil’in imzalayarak bendenize de takdim ettiği “Bayar - İnönü yakınlaşması” kitabına iki ismin ağzından şöyle yansıyor…
Dilligil Celal Bayar’ın evinde
25 Nisan Cuma günü akşamını hiç unutmayacağım.
Evde sayın Bayar ile kızı ve damadı vardı. “Gel bakalım, Dilligil, ne haberler var?” diyerek beni karşılayan Bayar, doğruca salona ilerledi ve Mareşal Tito’nun hediyesi olan ağaç oyma kanapeye oturdu. Yanında Nilüfer hanıma yer gösterdi, beni de sağ yanındaki koltuğa oturttu. Dr. Gürsoy da öteki koltuğa yerleştikten sonra usulden olan hal hatır soruldu. Daha sonra Bayar: “Nilüfer bize içecek bir şey ver; bir viski içer misin Dilligil?” diyerek cevabımı beklemeden bu defa gene kızına “Bardak verin Nilüfer!” hitabında bulundu. (…) içkilerimizden birer yudum aldık ve havada bir rahatlık hissettik. Ama benim geliş sebebim başkaydı. Bir yudum daha içip bütün cesaretimi toplayarak söze giriştim…
Dilligil İsmet İnönü’nün evinde
İsmet Paşayla 2 Mayıs günü yaptığım mülakat, sadece önceden sorduğum suallerin cevabını almaktan ibaret kalmadı. Paşa’nın içinde bulunduğu ruh halini müşahede etmemi de sağladı.
Paşa, ceketinin iç cebinden benim gönderdiğim zarfı çıkardı. Açtı, önce benim suallerimi ihtiva eden kağıdı, sonra da kendi cevaplarını okudu. Bu arada, Ali İhsan bey’e: “bize süt versinler!” dedi. Uşak üç bardak ılık süt getirdi, bana: “İç iyi gelir!” dedi, sonra gözlüğünü takıp okumaya başladı.