Gerçeklerin algıyla savaşı bu olsa gerek!
Yıllarca Esed rejimi tarafından heba edilen hayatlar, gökyüzünü unutan insanlar, tecavüze uğrayan kadınlar, o kadınlardan doğan, babası belli olmayan ve gün ışığını hiç bilmeyen çocuklar, aklını yitiren meczuplar, diri diri preslenen insanlar ve daha, eziyet ve katliama şahit tutulmuş niceleri…
Tüm bunlar yaşanırken ağzını bıçak açmayanların, şimdi Suriye’nin rejimden kurtulmasıyla, siyasi argümanları elinden gidecek korkusu ve belli bir amaca hizmet etme gayreti içinde olanların, kirli propagandayla algı operasyonlarına şahit oluyoruz.
Suriye özelinde yaşanan insani krizlerin gölgesinde, mezhepsel ayrışmaları körükleyen ve gerilimi artırmayı amaçlayan dezenformasyon kampanyaları yeniden sahneye çıkıyor.
Günümüzün en büyük sorunlarından biri, bilgiye ulaşmanın kolaylaşmasıyla birlikte, hiç şüphesiz bilgi kirliliğinin de aynı hızda yayılmasıdır. Son dönemde dolaşıma sokulan “Suriye’de Alevi katliamı yapılıyor” iddiaları da, bu bilgi kirliliğinin en çarpıcı örneklerinden biri.
“Suriye’de Alevi katliamı var” gibi iddialarla gündemi meşgul etmeye çalışanların oluşturduğu algı operasyonu, dikkatle değerlendirilmesi gereken bir konudur.
Bu söylemlerin Türkiye’ye yönelik bir psikolojik operasyon unsuru olarak kullanıldığı aşikar. PKK ve sempatizanları, Suriye’deki varlığını meşrulaştırmak için, uluslararası kamuoyunda “mazlum halkların koruyucusu” temalı yürütmekte olduğu propagandaların bir parçası olarak “Alevi katliamı” söylemlerini yaymakta.
Esed’in, teslim olmayan, uyuşturucu işlerini yürüten eşkıya çetesi, elinde bulundurduğu maddi desteği de kullanarak bu söylemlere zemin hazırlamıştır. İşte bunlar Alevi olduklarını iddia edenler, ancak gerçek anlamda ne Alevi’yi düşünür ne Sünni’yi, ne Müslümanı, ne de Hristiyan’ı… zira, en çok Sünniler, Kürtler, Türkmenler ve Hristiyanlar bu savaşın bedelini ağır bir şekilde ödemiştir. Fakat belli ki, bu gerçeklerin arkasına saklananlar, kendi politik çıkarları uğruna bir mezhep çatışması çıkarmaktan çekinmiyor.
Yıllarca mezhep ayrılıkları üzerinden prim kasanların, birlik ve beraberliği bu coğrafyaya çok görenlerin emellerine hizmet etmekten öte değildir bu ayrılıkçı söylemler, ötekileştirmeler.
Suriye’deki savaşın başından bu yana, mezhep temelli nefretin nasıl kullanıldığını defalarca gördük. Bugün de benzer bir oyunla karşı karşıya olduğumuz ortada. Ancak bu defa hedef sadece Suriye’nin içindeki dengeler değil, aynı zamanda bölge genelinde mezhepsel çatışmaları kışkırtmak.
Bu söylemi dile getirenler, açıkça, “Alevi katliamı” iddiasını bir mağduriyet kartı olarak kullanmakta. Oysa gerçek, Suriye’de her topluluğun, her inancın acılar yaşadığıdır.
Toplumsal fay hatlarını derinleştirmek ve mezhepsel ayrılıkları kaşıyarak bir kaos ortamı yaratmak amacıyla bu söylemleri gündeme getirenlerin asıl niyetleri, Alevilik üzerinden kendilerine bir dokunulmazlık zırhı yaratmak.
Bu propaganda, yalnızca Suriye’de değil, Türkiye’de de toplumsal gerilimi artırmayı amaçlıyor.
Özellikle sosyal medyada dolaşıma sokulan çarpıtılmış bilgiler ve sahte görüntülerle, insanların duygularını manipüle etmeye çalışanların amacı, toplum içinde öfke ve kutuplaşmayı körükleyerek, mezhepsel fay hatlarını harekete geçirmektir.
Oysa bizim geçmişimizde, mezhepler üzerinden ayrışmayı değil, birliği ve beraberliği ön planda tutan bir anlayış vardır. Bugün de bu anlayışı korumak ve onlara rağmen her türlü mezhepçi provokasyona karşı uyanık olmak zorundayız.
Suriye’de yaşanan acılar üzerinden kurgulanan bu algı oyununa düşmemeli ve kim olursa olsun, masum insanları koruma zorunluluğumuzu unutmamalıyız.
Alevi, Sünni, Hristiyan ya da başka bir kimlik fark etmeksizin, insan onurunu ve barışı savunmak, hepimizin görevi olmalıdır. Bu tür provokasyonlara kapılmadan, toplumsal huzuru korumak için aklıselimle hareket etmeliyiz.
Suriye’deki gerçek katliamları görmezden gelerek, hayali bir “Alevi katliamı” hikayesiyle gündemi işgal edip, toplumları bölmek ve insanları birbirine düşman etmek isteyenler bilmelidir ki barış, gerçeğin egemen olduğu bir ortamda mutlak yeşerir. Algı oyunlarına karşı hep birlikte dimdik durmalı ve toplumun birliğini bozmaya çalışan bu tür söylemlere prim vermemeliyiz.
Suriye gibi kırılgan bir coğrafyada, halkın acıları zaten yeterince büyükken, bu tür provokasyonlarla mezhepsel öfke ateşini harlamak, en hafif tabiriyle insanlık dışı bir girişimdir.
Suriye’de yaşanan çatışmaların temelinde mezhepsel bir kimlik savaşı değil, bir halkın özgürlük ve adalet arayışı yatmaktadır. Alevi ya da Sünni, hiçbir topluluk hedef alınmadan, acılar ortak bir insanlık meselesi olarak ele alınmalıdır. Ancak maalesef bu gerçeği görmezden gelenler, siyasi çıkarları uğruna mezhep ayrılıklarını körüklemekten geri durmuyor.
Nitekim İran lideri Hamaney’in, Suriye’nin özgürlüğüne kavuşması neticesinde, Suriyeli gençleri ve tüm Şiileri isyana davet etmesi bunun en bariz örneğidir.
Hamaney’in isyan çağrısı üzerine ülkede, özellikle de muhalefet kanalında yaygınlaşan Suriye’de “Alevi Katliamı yapılıyor” söylemi, birilerinin siyasi argümanlarını kaybetme telaşına girdiğinin bariz göstergelerindendir.
Mezhep ayrılıklarını bir çatışma alanı olarak kullanmaya çalışanlara karşı, birlik ve beraberliğimizi bozacak tefrikalara müsaade etmemeliyiz.
Hamaney’in isyan çağrısı üzerine Suriye halkının da dediği gibi, “Ali de bizim Ömer de…”
Barış ve adaletin, dezenformasyonun karanlık gölgesine yenik düşmediği bir dünya dileğiyle…