Geçtiğimiz Pazar akşamı bir televizyon programında Oktay Kaynarca’nın “Ben Türkiyeliyim, Türkiye milliyetçisiyim” sözleri sosyal medyada oldukça yankı buldu. Kaynarca’nın sözleri üzerine “Türk” ve “Türkiyeli” ifadeleriyle ilişkili olarak yıllardır süregiden kamusal tartışma yeniden alevlendi.

Beklendiği üzere özellikle radikal milliyetçi kesimden Kaynarca’ya sert tepkiler geldi. Ancak Kaynarca geri adım atmadı: “Türkiyeliyim demek, ‘Bu memleketin çocuğuyum’ demektir. Herkes Türk olmak zorunda değildir ama ben bir Türk olarak bu topraklarda yaşayan herkese Türkiyeliyim dedirtmek adına Türkiyeli bir Türküm!” dedi.

Yurttaş milliyetçiliği ve etnik milliyetçilik

Kaynarca’nın ifadeleri aslında medeni ve gelişmiş ülkelerde görülen yurttaş milliyetçiliğinin tipik bir ifadesidir.

Yurttaş milliyetçiliğine göre bir ülkedeki insanları birbirine bağlayan asıl unsur etnik kökenleri değil, aynı ülkenin insanı ve aynı devletin yurttaşı olmalarıdır. Yurtaş milliyetçiliğinde insanlar farklı etnik kökenlerden gelebilirler ancak aynı ülkenin parçası olduklarının bilincinde hareket eder ve bu bilinç ve duygudaşlıkla ülkelerine bağlılık hissederler. Oktay Kaynarca’nın “Türkiyeliyim demek ‘bu memleketin çocuğuyum’ demektir” sözleri tam da bunu ifade eder.

Kaynarca’ya itiraz edenlerinki ise etnik milliyetçiliktir. Bu milliyetçilik anlayışı, milleti tek bir etnisite üzerine kurar. Ülkedeki diğer etnisitelerin varlığı ya kabul edilmez ya da örtük olarak kabul edilse bile milletin üzerine bina edildiği çoğunluk/ana etnisiteye asimile olmak zorunda oldukları varsayılır. Diğer etnisitelerin çoğunluk/ana etnisiteye asimile olmayı reddetmesi ve kendi etnik kimliğini vurgulaması başlı başına bir bölücülük ve hatta ihanet olarak algılanır ve tepki gösterilir. 

Buradan anlaşılacağı üzere, yurttaş milliyetçiliği ile etnik milliyetçilik arasındaki temel ayrım millet ve vatandaşlık kimliğindeki heterojenliğin ne derece tolere edileceğinde ortaya çıkar.

Yurttaş milliyetçiliği kişinin etnik kökenini umursamaz, kendisini o ülkeye bağlı hissetmesini yeterli sayar.Kaynarca’nın sözlerindeki “Herkes Türk olmak zorunda değildir ama ben bir Türk olarak bu topraklarda yaşayan herkese Türkiyeliyim dedirtmek adına Türkiyeli bir Türküm!” sözleri tam da bunu ifade eder. Yani etnik olarak bir Türk, Kürt veya Arap olmanızın önemi yoktur, bu ülkenin insanı iseniz “Türkiyeli”sinizdir.

Ancak etnik milliyetçilik “Türkiyeli” ifadesindeki heterojenliken hoşlanmaz. Bu anlayışa göre milletin tek ve bölünmez olması olmazsa olmaz bir şarttır. Aksi takdirde milletin kendi içinde bölünmeler yaşayacağına dair güçlü bir korku vardır.  Bu bakımdan “Türkiyeli” ifadesinin altında yatan heterojenlik ve Türklük dışındaki başka etnik kimliklerin kabûlü bir tehdit olarak algılanır. 

Hangisi daha makûl ve demokrat?

Bu iki anlayış arasında daha demokrat ve eşitlikçi olan elbette ki yurttaş milliyetçiliğidir. Çünkü yurttaş milliyetçiliği ülkedeki ana etnik gruptan gelen kişilere belli bir alan açmaya çalışır. Onların etnik kimliklerini, dolayısıyla kültürel haklarını kabul eder ve onları bu farklılıklarıyla aynı bütünün parçası olmaya çağırır.

Etnik milliyetçilik ise demokrat olmaktan çok otoriter ve güce dayalıdır. Milletin üzerine inşa edildiği çoğunluk etnik gruba asimile olmayı bir zorunluluk ve görev sayar. Bu doğrultuda, devlet gücünü kullanarak ülkedeki ana etnik grubun dışındaki etnik gruplara asimile olma dayatması yapar. Bu asimilasyonun kabul edilmemesini ise bölücülük ve hainlik sayar. Bugün Türkiye’nin en yakıcı problemlerinden birisi olan Kürt sorununun kökeninde de bu durum vardır. 

Bu bağlamda, yurttaş milliyetçiliği daha çok gelişmiş ve medeni ülkelerde görülürken etnik milliyetçilik daha otoriter ve geri kalmış toplumlarda görülür.

Yurttaş milliyetçiliğinin açmazları

Bununla beraber, Batılı toplumlardaki yurttaş milliyetçiliği deözellikle son dönemdeki büyük göçmen akınlarından sonra büyük sorgulamalara maruz kalmıştır. Avurpa toplumları belli oranda bir etnik heterojenliği tolere edebiliyor olmakla birlikte, özellikle göç kaynaklı etnik ve dini heterojenlikler Avrupa’da da büyük tepki çekmiş ve radikal sağın yükselişinden anlaşıldığı üzere çekmeye de devam etmektedir. 

Başka bir husus, ülke mensubiyeti ve vatandaşlık konularında “Türkiyeli” ifadesinde farklı etnik kökenlere mensup kişilere alan açmaya dönük iyi niyetli bir çaba olmakla beraber, özellikle kültürel alanda kullanılan “Türkiyeli sineması”, “Türkçe edebiyat” gibi ifadelerin kulağı tırmalayan bir yapaylık taşıdığını belirtmek gerekir.

Olması gereken, Türklerin kendi sinema, edebiyatı vs.’leri için “Türk” ifadesini kullanması ama bu yönde bir talep varsa ülkedeki Türk olmayan etnik grupların kendi sinema, edebiyat vs.’lerini geliştirmelerinin önüne de engel çıkarılmamasıdır. Yani “Türk edebiyatı” ifadesinde bir sorun yoktur, hatta kulağa daha doğal gelmektedir, ancak aynı şekilde “Kürt edebiyatı”nın varlığı da tanınmak ve onun gelişimi önüne engel koymamak şartıyla. Ne var ki, yukarıda andığım etnik milliyetçi anlayışta bunu görebilmek mümkün değildir. O anlayış asimilasyon dışında hiçbir seçeneği kabul etmez ve bir “bölücülük” olarak kodlar.

Sonuç olarak, etnik milliyetçilik otoriter ve baskıcı bir anlayışa dayalı olduğu için kabul edilebilir değildir. Kaynarca’nın dile getirdiği yurttaş milliyetçiliği ise etnik milliyetçiliğe nispeten iyi niyetli ve demokrattır ancak onun da güncel toplumsal sorunlara ne derece çözüm üretebildiği tartışma konusudur.