Namuslu filmi çok bilinen Şener Şen klasiklerindendir.
Namusuyla mutemetlik yapan Ali Rıza Bey, çalıştığı kurumun paralarını bankaya yatırırken hırsızlar tarafından soyulur.
Ne yapacağını bilmeyen Ali Rıza Bey soluğu kurumda alır.
Üstü başı yırtık, elinde silah. ceplerinde de hırsızlardan kurtarabildiği birkaç tomar para ile kurum amirinin karşısına dikilir ve soyulduğunu söyler.
Amiri hemen kapıları kapatarak “Ulan aferin, hiç beklemezdim. Aferin sana…” der.
Ondan sonra üst amire ve sonrasında onun üstü olan en üstüne de gittiğinde aynı muameleyi gören Ali Rıza Bey, sağlam girdiği kurum binasından paraları onun çaldığını düşünen yöneticiler tarafından daha sonra paraları paylaşmak adına gerçekten soyulmuş gibi görünmesi için darp edilip silahla vurularak ambulans ile çıkarılır.
Amirlerini, iş arkadaşlarını hatta ailesini dürüstlüğüne inandıramayan Ali Rıza Bey bir süre sonra bu beyhude çabadan vazgeçer ve düzene uyum sağlar.
Namuslu olduğunu kimseye inandıramayan Ali Rıza Bey’in “Namussuz” hâli ise beklentileri epey aşarak filmin sonunda herkesi şaşırtacak bir noktaya ulaşır.
İzlemeyenler muhakkak izlesin.
Çünkü film toplumun çürümüşlüğüne güzel bir vurgu yapar.
Türk toplumu ne ara bu aşamaya geldi bilemiyorum ama “Aman canım neme lazım şimdi?” tarzı yaklaşımın hâkim olduğu bir duruma geldik.
Siyasetçilerin çalması her türlü değeri kullanması makul görülür oldu.
Çalıyor ama çalışıyor, denildi.
Avukat ya da hekim olan milletvekillerinin kamu kurumlarından iş alması normal kabul edilir oldu.
Ama en önemlisinin ne oldu biliyor musunuz?
Eğer namusunuzla para kazanmak ve işinizi yapmak istiyorsanız, işte en büyük suç o oldu.
Tabii işini namusuyla yapan milyonlarca insanı zan altında bırakacak değilim.
Ama bu aşamada kendi mesleğimin yani gazeteciliğin ne kadar kaypak ne kadar iki yüzlü ve ne kadar egoist bir meslek olduğuna değinmeden geçemeyeceğim.
Herkesin kendisini nimetten sandığı bir dünyada gazetecilerin büyük çoğunluğu kendisini kurtarıcı görür.
Meslek hastalığı ne yaparsınız işte…
Ahlakını koruyanların çoğu ahlaksızlaşanlarca kullanılırken ahlaksızların yaptıklarına ya da yapacaklarına inanamaz hâle gelirsiniz.
Yalan söylemek normalleşirken değerleri korumak enayilik olur.
Az sayıda namuslu meslektaşımı tenzih ederek genelinin patron olduğu basın sektöründe emekçinin yanında yer alan neredeyse kimse yok artık.
Eskiden okurlar, vatandaşlar basın mensuplarına destek olur sahip çıkardı.
Ama artık “Yetenek Sizsiniz” modunda içerikler ile kısa süreli şöhret olma arayışına dönüşün vatandaşlık normali, sosyal medyada yalan söylemekten yaygara çıkarmaya ve ahlaksızlığı normalleştirmekten çıkar amaçlı haberciliğe kadar her şeyi görür olduk.
Bu medyanın kara kazanlarında pişenleri şu satırlara döksek; tatsız, tuzsuz, acımsı hamurları yoğurur, çıkan ürünleri tezgâha bile koymazsınız.
Peki neden geldik buraya dersen eğer başlıyoruz.
Yasama, Yürütme, Yargı sürecinde bu üç büyük erki denetleyebilecek tek gücün Basın olduğu gerçeğini unutalı 60 yılı geçti.
Basın İlan Kurumu’nun hayata geçmesinden sonra medya patronluğu ve tiraj için tencere tava dağıtımı süreçlerine kadar yaşadıklarımız bir yana sonrasında holdinglerin medyaya girerek çıkarlarını korumayı hatta kamunun mallarını üç kuruşa talan etmeye çalışıldığı basın gücü başka bir tarafta…
Sonrasında gelen “Çarşı her şeye karşı…” tutumundan kamu basını diye abuk sabuk bir basın yapılanmasına evrilen garip vakitler geçirerek içinden çıkılmaz ve Yasama, Yürütme, Yargı’nın denetlenmesinin uzun bir zaman önce unutulduğu acayip bir düzene kavuştuk.
Zorlu zamanları daha zorlu hâle getiren o denemin zorluklarının gereklilik sanan halktır.
Dandini dandini dastana, danalar girmiş bostana…
Diye diye bostanı ülke, danayı da dış güçler, yapan bir siyasete esir oldu garip ülkem.
Anlat dök içini be Yiğido, demeyin sakın haa!..
Enginler olur taşarım sonra…
Ama bu düzen böyle gitmez o kesin.
“Yazar kaza atanları arar hâle mi geldik!” kafasından çıkarak günün gerçeklerine odaklananlar; finansal okuryazarlık gibi kıymet arz eden süreçlerin eksikliğini sadece şu nas ve faiz söylemlerinde ne kadar çok işe yarayacağını çok iyi biliyordu.
Gel gelelim olmadı.
Biz okumayı, araştırmayı sevmiyoruz.
Çalışmadan zengin olmayı Namusluluk, çalışarak zengin olmayı ise Namussuzca bir yaklaşım ve tercih olarak görüyoruz.
Aleni bir şekilde hiçbirimiz bunu dile getirmesek de bugünkü düzenin bizi getirdiği nokta artık bu oldu.
2023 Çin Diplomasisi ve Uluslararası Durum Sempozyumu’nda konuşan Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ise öyle bir laf etti ki tam bizlik:
Kamboçya, Laos, Taylan, Endonezya, Malezya’nın ardından Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan da, Orta Asya'nın tamamını kapsayacak şekilde ortak geleceğe sahip bir topluluk inşa etme saflarına katıldılar.
Türk Devletleri Teşkilatı ile yeni bir dünya düzeni kurmayı hedefleyenlerin arkasını çoktan oyup içine de bade koymuşlar.
28 Şubatvari girişimler ile geçmiş refleksi harekete geçirme anlayışı da devreye alınsa da dikiş tutmuyor ama sokağa çıkmaya niyetlenenlerin eskiden Cumhuriyetçiler’den şimdi Gezici ve FETÖ boyundan sonra bir de 28 Şubatvariciler eklendi.
Ne olacağını sandın ya…
Değişecek ve tüm toplumu da daha demokratik hâle falan getireceğini mi?
Yok öyle bir şey kardeşim…
Anlattık o kadar Namuslu Namussuz hikayesini…
Unutma baştaki Ali İhsan Bey ise onu bu hale getiren kesinlikle her arsızlaştığında daha da şımartan seçmendir.
Tüm Dünya’da yeni seçimin yeni planlar anlamına geldiği düşünülse de bizde yeni seçim sadece yeni yaftalamalar, düşmanlaştırmalar ve ötekileştirmeler demektir.
İnanmayın, kanmayın…
Adaylara aldanmayın.
Boş verin kardeşim. Derdi tasayı yüklemeyin.
Ülkedeki her şeyi dert edinirseniz sizi de Siroz edip kısa yoldan gönderirler.
Benden söylemesi…