Son haftalarda muhalefet ve özellikle de CHP içerisinden kamuoyuna yansıyan bazı gelişmeler, muhalefet içinde önümüzdeki seçime yönelik cumhurbaşkanı adaylığı rekabetinin alttan alta pişmekte olduğunu gösteriyor.

Bu gelişmelerden birincisi CHP’nin Tüzük Kurultayı’nda yaşandı. Kurultayda Mansur Yavaş kendisine konuşma yapması için çok geç haber verildiğine dair sitem etti. Anlaşılan o ki, kurultayda önce CHP’li belediye başkanlarından sadece Ekrem İmamoğlu’nun konuşma yapması planlanmış ancak Özgür Özel son anda Mansur Yavaş’a da davet götürmüş. Ne var ki, bunun biraz geç olması ve ilk etapta kurultayda sadece tek bir belediye başkanı konuşacakmış gibi plan yapılması Mansur Yavaş’ta rahatsızlık yarattı.

Diğer bir önemli gelişme de geçtiğimiz Pazar günü yaşandı. Mansur Yavaş’ın çevresinden bir milletvekili olan Yüksel Arslan, isim vermeden Ekrem İmamoğlu’nu hedef alan ve onun Atatürkçülüğünü sorgulayan sert bir tivit attı. Bunun üzerine Mansur Yavaş tiviti alıntılayarak onaylamadığını belirtti ve Arslan’a tiviti silmesini tavsiye etti.

Kamuoyuna yansıyan bu olaylar haricinde, siyaset camiasından kulağımıza gelen kulis bilgileri de zaten İmamoğlu gibi Yavaş’ın da cumhurbaşkanı adaylığına yönelik bir hazırlık sürecine girdiğini gösteriyor.

O yüzden, bu adaylık meselesini artık yavaştan biraz konuşmak gerekiyor.

Tek aday mı çoklu aday mı?

Öncelikle şunu belirtmeli, benim kanaatim, bu seçimde muhalefetin 2023 Seçimi’nde yaptığı gibi illâ ki ortak bir cumhurbaşkanı adayında uzlaşması gerekmiyor.

Geçtiğimiz seçimde ortak bir adayda uzlaşılması konusundaki ısrar, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu ve çevresinden gelmişti. Çünkü, normal şartlarda, Yavaş ve İmamoğlu’na karşı cumhurbaşkanı adaylığında şansı olmadığını bilen Kılıçdaroğlu ve çevresi, erken bir hamleyle Altılı Masa projesini oluşturmuş, bu şekilde cumhurbaşkanı adayı belirleme sürecini tekelleştirerek Yavaş ve İmamoğlu’nun adaylığını engellemişti. Bu defa böyle bir durum olmadığı için, cumhurbaşkanı adayı belirleme sürecini tekelleştirme ve o süreç sonunda tek bir aday belirleme gibi bir çaba içerisine girmeye de gerek yok.

Bu defa Yavaş, İmamoğlu veya isteyen diğer isimler aday olabilir ve seçimin ikinci turuna kimin kalacağına halk kendisi karar verir. Bu şekilde, geçtiğimiz seçimde sıkça gördüğümüz, önden aday belirlemenin siyasi liderler arasında yarattığı gerilimden de kaçınılmış olur.

Ayrıca şunu da belirtmek gerekiyor, sanılanın aksine, muhalefet içerisinde güç birleştirmek her zaman olumlu sonuç vermiyor. Verseydi, muhalefet 2023 Genel Seçimi’ni kaybetmezdi. Bazen de şartları çok zorlamadan tercihi seçmene bırakmak gerekiyor. Örneğin, geçtiğimiz yerel seçimde böyle oldu. Muhalefet güç birleştirmedi ama seçimden gene de zaferle ayrıldı.

Ancak...

Ancak tabii, çoklu aday yolu da dikensiz gül bahçesi değil, birçok zorluğa gebe.

Burada kritik bir nokta, CHP’nin adayının kim olacağı. Çünkü, muhalefetin en büyük partisi olarak CHP’nin adayı, adı konmasa da, kaçınılmaz olarak kamuoyunda muhalefetin ortak adayı gibi görülecektir. Bu yüzden, ilerleyen dönemde İmamoğlu ve Yavaş arasında CHP’nin adayı olmaya dönük parti-içi bir rekabet ortaya çıkabilir, hatta yavaştan çıkmaya bile başladı. Bununla beraber, CHP-içi böyle bir rekabette İmamoğlu’nun elinin daha güçlü olduğunu söylemek gerekiyor.

Ancak, CHP’nin adayı kim olursa olsun, Yavaş’ın ve İmamoğlu’nun ayrı ayrı cumhurbaşkanı adayı oldukları bir senaryoda muhalefetin milliyetçi-eğilimli kesimleriyle sol-eğilimli kesimleri arasında ister istemez bir bölünme yaşanacaktır. Ve bu bölünme de ister istemez muhalefet içerisinde bir gerilim yaratacaktır. Nitekim, Yüksel Arslan’ın söz konusu tiviti daha şimdiden bu bölünmenin ve gerilimin izlerini taşımakta.

Liderlerin sorumluluğu

Siyasi dengeler gereği biraz da kaçınılmaz olduğunu düşündüğüm çoklu aday stratejisinde, tüm muhalefetin zarar görmemesi için asıl sorumluluk liderlere düşmekte. Başta Yavaş, İmamoğlu ve Özel olmak üzere muhalif liderler sorumlu davranırlarsa, enerjilerini birbirleriyle değil Erdoğan’la rekabete harcarlarsa, o zaman muhalif taban da kendi içinde kutuplaşmaz ve çoklu adaylık durumu muhalefetin bütününe zarar vermez.

Ancak aksi bir senaryo da maalesef mümkün. Eğer, liderler ve onların çevresindekiler sorumlu davranmaz, Erdoğan’la mücadele etmek yerine birbirleriyle kavgaya tutuşurlarsa, o zaman 2023 Genel Seçimi öncesindekine benzer süreçler gene yaşanır ve sonunda kazanan gene Erdoğan olur.

Burada, Yavaş, İmamoğlu ve Özel’in 2023 Genel Seçimi öncesindeki süreçten dersler çıkarması gerekiyor. O süreçte Kılıçdaroğlu ve Akşener’in kavgaya tutuşması muhalefete büyük zarar vermiş, belki de seçimin kaybedilmesine neden olmuştu. Ve şu anda bu iki ismin üstü de muhalefet seçmeni tarafından çizilmiş durumda. Yavaş ve İmamoğlu da sorumsuz bir şekilde benzer bir kavgaya tutuşup muhalefete kaybettirirse, muhalif seçmen onları da silmekte tereddüt etmez.

Bu noktada, ben, Mansur Yavaş’ın İmamoğlu’na üstü örtük saldıran Yüksel Arslan’ın tivitini onaylamadığını açıkça belirtmesini oldukça değerli buluyorum. Eğer liderler bu şekilde sağduyu gösterirlerse, Yavaş ve İmamoğlu ayrı ayrı cumhurbaşkanı adayı olsalar bile büyük bir sorun çıkmaz.

Öte yandan, bu süreçte, Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın da boş durmayacağını akılda tutmak gerekiyor. Muhalefetin içinde bir liderlik savaşını tetiklemek için ellerinden geleni yapacaklardır.

Dediğim gibi, burada da sorumluluk gene Yavaş, İmamoğlu ve Özel’de. Bu isimler aralarındaki rekabete rağmen meseleyi bir kavgaya çevirmezlerse sorun yaşanmaz. Ama çevirirlerse, o zaman maalesef 2023 Genel Seçimi’nde yaşananların bir benzeri tekrar yaşanır.

Tabii, tüm bu yaptığım analiz, Türkiye’de başkanlık sisteminin devam edeceği varsayımına dayanıyor. Olası bir parlamenter sisteme geçiş durumunda, ki bu ihtimâl de var, o zaman siyasette tüm kartlar yeniden karılacaktır.