Türkmen kenti, Türkmenlerin başkenti Kerkük’te güvenliğin Bağdat tarafından sözde, Peşmerge askerlerine devredilmiş olması, Türkmenlerin aşağılanması ve Türkiye’nin de hiçe sayılması demektir. Irak Cumhuriyeti’ni ve hatta tüm bölgeyi ilgilendiren Kerkük’ün güvenliğinin Peşmergeler’e devri anlaşmasının hukuki ve anayasal bir gerekçesi yoktur. Bu uygulama; federal devlet olan Irak anayasasının ihlalidir.

Tarihi Türkmen kenti Erbil’i elinde tutan Barzani güçlerinin Türkmenlerin manevi başkenti olan Kerkük’e de göz koymaları kabul edilir değildir ve bu durum bölgedeki var olan gerilimi artırmıştır. Bağdat ile Erbil; Erbil ile Ankara veya Ankara ile Bağdat ya da Bağdat ile Tahran arasında ne gibi “gizli pazarlıklar” yapılmıştır bilemeyiz ancak bu durumun Türkmenlerin ve Türkiye’nin lehine olmayacağını söyleyebiliriz.  

Bütün tarihi, kültürel ve sosyal kayıtlara bakıldığından şu bir gerçektir ki; Kerkük, Türkmeneli’nin kalbidir. Kerkük, Türkmenlerin yüreğidir. Kerkük, Türkmenlerin varlığının göstergesidir. Dolayısıyla Türkler için sembolik kent olan Kerkük’ün Peşmerge tarafından kontrol altına alınması demek; Irak Türkmeneli bölgesindeki bin yıldır süren Türk mevcudiyetinin geleceğinin tehlikeye girmesi demektir. Aynı zamanda Peşmerge’nin asırlardır Türkmen kenti olarak bilinen Kerkük’e girmelerine göz yumulması, -eğer başka hesaplar yoksa- Türkiye’nin bölgedeki liderliğini ve gücünü olumsuz etkileyecektir.

Bölgedeki Türkmenlerin, Türkmeneli’nin kalbi olan Kerkük’ün asla ve asla pazarlık konusu yapılmamasına yönelik direnişlerinin Ankara tarafından dikkate alınacağına ve tarafları diplomatik bir dille uyaracağına inanıyorum. Çünkü Türkmenlerin ifadesiyle; Telafer’den Mendeli’ye kadar uzanan Türkmeneli’nin her bir bölgesi, bir Türkmen kalesidir ve bu kalelerin kalbi de Kerkük’tür… Bu duygusal bir söylem değil, tarihi, kültürel ve sosyal bir realitedir.

 Nitekim hem Türkmenlerin feryadına hem de Anadolu Türkü’nün rahatsızlığına “Ankara” kayıtsız kalmamış, gereken mesajlar en üst düzeyden verilmiştir.   T.C. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kerkük kentinde yaşanan olaylarla ilgili MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı  Hakan Fidan'a talimat verdiğini açıklaması; "Kerkük'teki durumu yakından takip etmelerini; Barzani ailesi ile ve Sudani ile görüşmeler yapılması gerektiğini” ifade etmiş olması Ankara’nın hassasiyetini ve kararlı duruşunu göstermektedir.

T.C. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı mesajı hem Tahran hem de Bağdat’ta anlaşılmıştır. Adeta bir iç savaşın eşiğinden dönülmüştür. Taraflar Erdoğan’ın mesajını dikkate alacaktır.  Erdoğan’ın dediği gibi; “Bölgenin barış ve huzuru için Kerkük'ün yapısını bozacak faaliyetlerden uzak durulmalı. Kerkük'ün yapısını bozacak her eylem, Irak'ın bütünlüğünün bozulması demektir. Türkmen yurdu Kerkük, yüzlerce yıldır farklı kültürlerin bir arada barış içinde yaşadığı coğrafya olmuştur. Bu coğrafyanın huzurunun, bütünlüğünün bozulmasına izin vermeyeceğiz”.

Ayrıca şu hakikat unutulmamalıdır ki; bu topraklarda yaşayan her Türkmen namusu için, vatanı için, bayrağı için direnmeye ve canını vermeye hazırdır… 1000 yıldır yanan Baba Gürgür’ün ateşi, binlerce yıl daha yanmaya devam edecektir… Çünkü bu topraklar ecdatlardan kalan mirastır, namustur, vatandır…

Dolayısıyla Barzani, Bağdat ve Tahran yönetimleri Türkmeneli topraklarında oldu-bittiye göz yummamızı beklemesin… Ve bilsin ki; Kerkük için her bir Türkmen Ankara’nın desteği ile direnişe hazırdır… Eğer bölgede huzur ve istikrar isteniyorsa, Irak Anayasası’na göre eşit ve adil bir yönetim anlayışı dikkate alınmalıdır. En önemlisi de Kerkük, özerk kent statüsünde etnik gruplar arasında eşit ve adil bir şekilde yönetilmelidir. Aksi halde;

 Kerkük’ün kapısını

Biz kurduk kal’asını

Yüzbin yabancı gelse

Vermeyiz tapusunu