Hatırlar mısınız geçen yıl üniversite sınavlarına hazırlanmak için kapalı bir mekanda toplanan yüzlerce Afgan kızımız, atılan bomba sonucu şehit düşmüşlerdi. İşte o korkunç olayda şehit düşen Hazara kızı Marzia’dan geriye kalan hatıra defterinin bir sayfasında şunlar yazılıydı:

23 Ağustos 2021 Pazartesi

Egra Kitap Fuarı’na ziyaret

“Taliban’ın gelmesinden bir hafta sonra ilk defa evden dışarıya çıktım. Dışarıda olduğum süreçte kendimi güvende hissetmiyordum, çünkü korku içindeydim. Elif Şafak’ın “Ustam ve Ben” kitabını satın aldıktan sonra eve geri döndüm.  Ama bugün bir kütüphanede olmayı ne kadar çok sevdiğimi ve özlediğimi anladım. Kitapları okumak ve görmek çok sevinçliydi

Ne var ki sevgili Marzia’nın sevinci çok uzun sürmedi; sırf okumakta ısrar ettiği için onlarca kız arkadaşları ile birlikte katledildi.

**

30 Ocak 2023 tarihinde BBC muhabirine gizlice konuşan Afganistanlı bir kadın muhabirlere şunları söylüyordu:

Keşke Allah kadınları hiç yaratmasaydı. Taliban bize hayvanlardan bile kötü davranıyor, hayvanlar en azından dışarı çıkıyor. Bizim ise insan olarak evden dışarı çıkma hakkımız yok…”

Adı olmayan kadın bir sağa bir sola baktıktan sonra telaşla kapıyı hızla kapatıp derme çatma evinin içine giriverdi.

Evet, Afganistan’da “kadın olmak” gerçekten zor. “Burka” altında hor görülerek aşağılanmak, sesini çıkarırsak dayak yemek, radikal düşünceye mensup cahil mollaların “ bir kadının yeri ya evinde olmalıdır ya mezarda” şeklinde vaazlar altında yaşamak…

Sokağa özlem duymak, caddelerde özgürce dolaşmak, parkta kitap okumak, bir kafede müzik dinlemek, bırakın dans etmeyi, ayakta ritim tutmak, arkadaşlarıyla buluşmak…

Normal bir insan için gayet normal olan tüm bu şeyleri yapmak, Afganistanlı bir kadın için yasak!

Sevgili dostum Esadullah Oğuz’un dediği gibi, bizim için gayet doğal olan şeyler, bazıları için ulaşılması zor bir hayal olabiliyor. Afganistan’da toplumsal hayattan tecrit edilen on binlerce kadından biri olan üniversite mezunu genç bir kız, profiline Farsça olarak aşağıdaki sözleri yazmış:

“…Bazı akşamları canım dışarı çıkıp dolaşmak istiyor. Ama kız olduğum için yapamıyorum…”

Mesleği Psikolog olan ve gizlice çalışan başka bir Afgan kadın ise şunu söylüyor BBC muhabirine:

“…Afganistan'da kadın olarak yaşamanın en korkunç tarafı, kontrol noktalarında Taliban yetkilileri tarafından durdurulmak… "O an Nefes alamıyor gibi hissediyorum…”

diyen psikolog sözlerine devam ediyor:

"…Cep telefonumuzu vermemizi veya cüzdanlarımızı kontrol etmek istemiyorlar belki ama bizi yavaş yavaş öldürüyorlar, yavaş zehirleme gibi. Bizi korkutuyorlar, aslında bizi mermi ile değil, korkuyla öldüreceklerini hissettiriyorlar. Ya sana eşlik eden kişi nerede veya çalışıyor musun diye sorarlarsa?.. Allahım, aklıma geldikçe nefesim kesiliyor…”

Sanatçı, ressam, müzisyen, doktor, terzi gibi meslek sahibi çalışan kadınların durumu gerçekten daha da zor. Adeta “hapsedilmiş köleler” gibi yaşamak zorundalar.

Taliban’dan kaçan 38 yaşındaki gazeteci kadın da onlardan biri. Son bir yıldır Taliban’dan saklanarak yaşadıklarını söyleyen kadın, Taliban Afganistan’ı aldığında hamile olduğu için ülkeden kaçamadıklarını ve artık bu ihtimalin giderek zorlaştığını anlatıyor BBC muhabirine:

"…Taliban beni ve benim gibi bütün kadın gazetecileri hala arıyor. Bazılarımız ülkeden kaçtı, bazılarımız ise burada sıkıştı ve hala saklanıyoruz…

"Her saniye Taliban’ın kapımızı kırıp evimize gireceği, ailemi yakalayacağı ve beni de tıpkı diğer kadın gazetecilere yaptığı gibi öldüreceği veya işkence edileceğim korkusuyla yaşıyorum. Yarına sağ kalıp kalmayacağımı bile bilmiyorum...”

 

İntihar etmemek için İran üzerinden Türkiye’ye kaçan meslek sahibi Zeynep ise gözyaşları ile yazdığı kağıda dökülen damlalardan anlaşılan dilekçesinde şu satırları yazmış:

"…Hayatımda hiç mutlu olmadım, kendimden yana hiçbir ümidim kalmadı. Tek hayalim, çocuklarımın benimki gibi bir hayatı yaşamaması…Ne var ki ikinci vatan diye sığındığımız Türkiye’de de değişen bir şey yok. Göçmen kadın olmak daha da zor. Afganistan’da Taliban askerlerinden nasıl köşe bucak kaçıyorsak veya yakalanmamak için evden çıkmıyorsak, Türkiye’de de bekçiye, polise yakalanmamak için eşimle sokağa çıkarak özgürce dolaşamıyor, özgürce nefes alamıyoruz. Halbuki istediğimiz sadece “özgürlük”. İkameti vermeseler de direnmeyi sürdüreceğiz, özgür oluncaya kadar savaşacağız. Var mısınız insanca yaşamak için direnmeye?...”

diye soruyor ve son satırlarda şunları yazıyor Zeynep:

“…Çocukluğumu yaşamadım, çocukluğumda hatırladığım tek şey bomba ve kurşun sesleri… Çocuklarımın güzel hatırası olsun istiyorum, çocuklarım okusun istiyorum. İlim sahibi, bilgi sahibi olsun istiyorum. Bunun için de bizim için de bir mum yakılsın istiyoruz. Sayın Emine Erdoğan hanımefendinin sesimize ses, derdimize derman olmasını arzu ediyoruz…”

 

Özetlemeye çalışırsak, Afganistan’da sadece “kadın olmak” değil, “mülteci olmak1 zor, “insan olmak” zor. İran’da, Pakistan’da mülteci kamplarında, dikenli tellerin, mayın tarlalarının gölgesinde, çamur içindeki çadırlarda yaşamaya mahkum olmak, kendi ülkende “kaçak” yaşamak, bu zor coğrafyada yarın ne olacağını bilmeden yaşamak… Özetle Afganistan’da “insan olmak”, “insanca yaşamak” gerçekten de çokk zor. Sizleri Afganistan’da (Doğu Türkistan’da, Telafer’de, Kırım’da) kimliksiz yaşamaya mahkum edilen kadınların sesi olmaya, sessizlerin sesi olmaya davet ediyorum.

Ve Taliban yönetimini de İslam’ın, Kur’an’ın ışığında kadınların hak ve hukuklarına saygı gösterme çağrısında bulunuyorum.