Geçtiğimiz hafta tüm Türkiye, milli futbolcu Merih Demiral’ın Avusturya galibiyet sonrası yaptığı bozkurt işaretini konuştu ve farklı eksenlerde halen konuşmaya da devam ediyor.

Mesele üzerine Türkiye ikiye bölündü.

Başta ülkücüler ama aynı zamanda ulusalcılar ve her türden milliyetçiler bu işaretin Türklüğü sembolize ettiğini, siyasi bir sembol olarak görülemeyeceğini, bunu böyle gören UEFA’nın Demiral’a ceza vererek haksızlık yaptığını iddia etti.

Solcular ve liberaller ise buna güçlü bir şekilde itiraz ettiler ama kamusal tartışmaya hakim olan şoven milliyetçi hava bu itirazların sadece sosyal medya ile sınırlı kalmasına sebep oldu. Geleneksel medya kurt sembolleri ve diğer “Türklük performansları” ile coştukça coştu.

Elle yapılan bozkurt işareti siyasi bir sembol değil mi?

Şoven milliyetçi atmosferin kamusal tartışmayı esir almış olmasına rağmen, elle yapılan bozkurt işaretinin siyasi bir sembol olmadığını iddia etmenin gerçekten absürt olduğunu söylemek gerekiyor.

Bu maç öncesinde elle yapılan bozkurt işaretini Türkiye’de kime sorsanız size bunun ülkücülerin işareti olduğunu söylerdi. Hatta hâlâ öyle söyler.

Dolayısıyla, Bozkurt işareti, ay yıldız gibi veya Atatürk silüeti gibi, tüm Türkiye’nin benimsediği ulusal bir sembol olarak görülemez.

Bozkurt işaretinin Türklüğü sembolize ettiği iddia edilebilir ama bunu iddia edenler de gene ülkücülerin kendisi. Ülkücülerin ve onlarla benzer düşünen milliyetçilerin dışındaki kesimler bu işareti Türklüğün bir sembolü olarak benimsemiş değiller.

Zaten biliyoruz ki, elle yapılan bozkurt işareti Türk siyasal kültürüne 1990’ların başında gene MHP ile girdi. Bu tarihin öncesinde elle yapılan bir bozkurt sembolü Türkiye’de yok.

Denilebilir ki, Türkiye’de bilinmese dahi bu işaret Türki halklarda vardı. Örneğin Gagavuzlar kullanıyordu.

Tamam ama hiçbir sembolün zamandan ve mekandan bağımsız bir anlamı yoktur. Gagavuzlar o sembolü kendi kültürlerinin bir parçası olarak görüyor olabilir. Ama bu işaret Türkiye’ye 1990’larda girdikten sonra o tarihten itibaren Türkiye’deki anlamı ülkücülükle özdeşleşmiş durumda.

Öyle düşünürsek, bugün Nazi sembolü olarak görülen svastikanın da antik Hint medeniyetine kadar giden farklı anlamları var. Örneğin, 1930’lar öncesinde Avrupa’da svastika “iyi şanslar” anlamına gelmekteydi ve kartpostallarda kullanılmaktaydı.

Şimdi herhangi bir futbolcu sahada svastika işareti yapsa, sonra da “ben o anlamda yapmadım, bu sembolün çok eskiye giden bir anlamı var” dese, bu inandırıcı olur mu? Sonuçta o işaretin bugün akla getirdiği anlam belli. Tıpkı elle yapılan bozkurt işareti gibi.

Peki ya bozkurt resmi?

Bu noktada getirilebilecek başka bir itiraz, elle yapılan bozkurt işareti olmasa bile çizimsel bozkurt resminin bir sembol olarak Türkiye tarihinde bir yerinin olduğudur. Bu itirazı getirenler, örneğin, Atatürk döneminde basılmış banknot para gibi çeşitli resmi kayıtlarda bu bozkurt resmi yer aldığına dikkat çekmekte.

Bu tamamen yanlış değil, ancak sonuçta maç sonrasında Merih Demiral, örneğin tişörtüne basılı bir bozkurt resmi göstermedi, bu işareti eliyle yaptı. Ve elle yapılan sembolün ülkücülere özgü olduğu oldukça açık.

Ayrıca, Atatürk dönemindeki resmi basılı kayıtlarda bozkurt resmine tek tük de olsa rastlamak mümkün olmakla beraber, bunun o kadar yaygın olmadığını da hatırda tutmak gerekiyor.

Unutmamak gerekir ki, tek parti dönemi CHP’si ideolojik olarak yekpare bir yapıda değildi. Sınırlarını Atatürk’ün çizdiği, genel düzeyde “progresif/seküler milliyetçi” çizgide ortak bir dünya görüşü paylaşılmakla beraber, detaylara inildiğinde daha muhafazakâr, liberal, solcu, Türkçü, hatta faşist eğilimli olanlar da vardı.

Nitekim o dönemde karşımıza çıkan bozkurt sembolü de büyük oranda CHP içindeki Türkçü kanadın çabasıyla resmi ideoloji içerisine sokulmaya çalışılmaktaydı.

Gene unutmamak gerekir ki, Türkiye’nin ilk on yılları bir ulusal kimlik inşa etme dönemiydi ve yeni ulusal kimliğin sembollerinin neler olması gerektiğine dair bir arayış söz konusuydu. Ne var ki, bu dönemde bozkurt sembolünün Atatürk veya dönemin diğer önemli gelenleri arasında yaygın bir şekilde benimsendiğini gösteren hiçbir delil mevcut değildir.

Nitekim tam da bu yüzden, çok partili siyasal sisteme geçildikten sonra bozkurt sembolü devletin resmi düzeyde kullandığı bir sembol olmaktan çok Türkçülerin kendi kullandığı bir sembol olarak kalmıştır. Bunun en açık örneği de milli bayramlardır. Belki tek tük istisnai örnekler gösterilebilir ama Türkiye’de milli bayram kutlamalarında bozkurt sembolü kullanılmaz.

Dolayısıyla, sadece elle yapılan bozkurt işareti değil, çizimsel bozkurt sembolü de aslında Türkçülükle bağlantılı bir siyasal simgedir. Ve sıradan bir siyasal simge de değil, aşırıcı ve radikal bir siyasi hareketin simgesi ve sembolüdür.

Nasıl tepki verilmeliydi?

Ne var ki, bu aslında oldukça açık duruma rağmen, Merih Demiral’ın yaptığı bozkurt işareti sonrası başlayan süreçte Türk toplumu dış dünyaya doğru ve olgun bir tepki veremedi.

Dışarıya karşı kenetlenme güdüsüyle bütünleşen şovenist milliyetçi atmosfer, toplumsal düzeyde verilebilecek herhangi bir olgun davranışı, hatta bunun teklif dahi edilmesini, engelledi.

Aslında olması gereken, Merih Demiral’ı savunmak değil, durduk yere neden böyle bir siyasi işaret yaparak takımını yalnız bıraktığını sorgulamak ve kendisine bu konuda kızmaktı. Ama kültürel ve zihinsel olarak maalesef yeterince olgunlaşmamış ve halen 1930’lar dünyasının aşırı milliyetçi kodlarıyla hareket eden Türk toplumu, bunun yerine, akıl ve mantık sınırlarını zorlayarak bozkurt sembolünü ulusal biri sembolmüş gibi göstermeyi ve UEFA’yı kendisine bilinçli haksızlık yapmakla suçlamayı seçti.