Alevi sözcüğünün kökenine inmeden, “etimoloji” nedir, ne iş yapar sorusuna cevap vermeliyiz. Köken bilimi (etimoloji), bir dile sonradan girmiş, yer edinmiş, yerlileşmiş sözcüklerin kökenini, ilk halini, gelişimini ve son halini inceler.
Alevi sözcüğünün kökeni ile ilgili bir çok fikir, saptama halk arasında mevcut bulunmakta bunlardan bazısı; Ali Evi sözcüğünün birleşimi ile olduğu düşüncesidir.
Bir başka başarısız yakıştırma ise: Türkçe, dil gelişimi olarak, Osmanlı döneminde, Farsça ve Arapçadan fazlasıyla etkilenmiştir. Alev kelimesinin Farsçadaki karşılığı ‘Alaw’ dır. ’Allawi’ kelimesi, Farsça olarak ‘Işığa ait olan, ateşten olan, ışığa veya ateşe tapan anlamlarına gelir’. Bu bakış açısı da esasen Alevilik inancını İslam’ın dışına itmek amaçlı yapılmıştır.
Bir diğer fikir, bir yakıştırma ise, Erdoğan Çınar’ın Aleviliği, Anadolu medeniyetlerinden olan Luvi’lerden geldiği fikridir.
Alevi sözcüğü
Ali ismi Arapça olduğu ve Türkçeleşme sürecini göz önüne aldığımızda köken incelemesi yaparken o dilin yapısını da incelemek lazım. Ali ismi Arap alfabesiyle ‘ayn-lam-ye” harfleriyle yazılır. Alevi sözcüğünün kökenini burada aramak daha doğrudur.
Esas olarak Alevi sözcüğü Hz. Ali’nin “i” takısıyla türetilmiş bir sıfatıdır. Bahsettiğimiz “i” takısı burada aidiyet bildirir ve eklendiği isimle ilgili anlamına gelir.
19. Yy sonlarından önceki Osmanlı kayıtlarında bu deyime nadiren rastlanır; Kızılbaş veya Rafızî adlarını kullanılır. Bunu bilinçli bir şekilde kullanıldığı düşünülebilir. Osmanlı kayıtlarında Hz. Ali soyundan gelenlere Alevi olarak tanımladığını görülürken, Hz. Ali’ye bağlılığı bulunan topluluklara küçültmek, alçaltmak, dinsiz, isyankar olarak nitelemek amacıyla Kızılbaş kelimesi kullanmıştır. Tahrir defterlerinde, ekonomik ve iktisadi kayıtlarda 19 yy önce Kızılbaş kelimesi sıkça karşılaşılmakta.
Kızılbaş kelimesi
Kızılbaş kelimesi Safevi Devletinin askerlerinin başına taktığı 12 dilimli kızıl taçtan gelir. Osmanlı-Safevi mücadelesinde özellikle Türkmen topluluğun Safevi Devletinden yana tavır alması ve akın akın Safevi Devletine göç etmesi, Osmanlı Devleti’nin iktisadi, sosyal ve askeri yönden derin etkisi olmuş ,devleti ciddi oranda zayıflatmıştır. Osmanlı Devleti topraklarında Safevi Devletinden yana tavır alan, isyan çıkartan, ve toplumsal yapıyı zorlayan Türkmen grupları küçültmek için Kızılbaş kelimesini kullandığını ve bunu bilinçli yaptığı açıktır.
Osmanlı’nın son dönemlerinde özellikle İttihat ve Terakki hükümeti zamanında güçlenen Türkçülük akımı ve iktidarın yüzünü Anadolu’ya dönmesiyle birlikte Aleviler, Türkmen Aleviler üzerinde yoğun bir çalışma yapıldığını tespit edebiliyoruz. Baha Sait Beyin hazırladığı çalışmalar, Ziya Gökalp’in çalışmaları buna örnektir. Artan Türkçülük fikriyle birlikte devlet raporlarında Kızılbaş ismi yerini Alevi ismini bırakmaya başlamıştır.
Anadolu coğrafyasının dışına çıktığımızda da esas olarak Alevi sözcüğü Hz Ali’nin soyundan gelenler için kullanılmakta. Günümüz Anadolu’sunda bu ayrım kalkmış Hz Ali’ye bağlı olanların geneli için kullanılmaktadır. Alevi sözcüğünü sadece Hz Ali’nin nesebinden (soyundan) olarak daraltmak Hz Ali’nin “ nesebinle değil edebinle öğün” özdeyişi ile de çelişmektedir.
Netice itibariyle Alevi ismine, 15 yy. İtibaren rastlamaktayız ve bugün bu inanca mensup insanlar kendilerini bu şekilde adlandırmaktadır.