Geçtiğimiz yerel seçimin Cumhur İttifakı’nın yenilgisiyle sonlanması sonrasında ülke siyasetine olumlu bir değişim havası hakim olmuş durumda.

Önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan CHP ile bir “yumuşama” sürecine girildiğini açıkladı. Erdoğan ve Özel AKP Genel Merkezi’nde başbaşa görüştü. Bu doğrultuda Erdoğan, CHP’ye yönelik sıkça kullandığı kutuplaştırıcı ve kriminalize edici siyaset dilini bıraktı.

Sonrasında, 28 Şubat Davası nedeniyle tahliyeleri bekletilen paşalar tahliye edildi. Cumartesi Anneleri’nin Taksim’deki bininci hafta eylemine müsaade edildi. Osman Kavala ve Gezi tutuklularının salınacağına dair söylentiler var (ki bence önümüzdeki dönemde salınma ihtimali yüksek).

Aynı şekilde, Yargı’da da bir kıpırdanma söz konusu. Dün Anayasa Mahkemesi, Merkez Bankası başkanının ve üniversite rektörlerinin Cumhurbaşkanı tarafından KHK ile atanmasının anayasaya aykırı olduğuna hükmetti.

Ancak tüm bu, rejimin yumuşadığı ve otoriter-milliyetçi dozajını azaltıp görece daha ılımlı-liberal bir yöne evrildiği emarelerine rağmen, bazı alanlarda değişiklik olmayacağını gösteren gelişmeler de yaşanıyor. Bunların başında da kayyım politikası geliyor.

Kürt siyasal hareketini sindirme politikası

Kürt hareketinin belediyelerine kayyım  atama, mevcut rejimin özellikle otoriter-milliyetçi kanadının isteğiyle sürdürülen bir politika. Birçok önde gelen Kürt siyasetçinin içeride tutulması ve HDP’nin kapatılma davası da bu politikanın diğer ayakları.

Bu politikanın temel amacı oldukça net: Kürt siyasal hareketini devlet baskısıyla sindirmek ve mümkünse bitirmek. Bu doğrultuda, 2019-20 yıllarında HDP’nin 3 büyükşehir, 2 il ve 29 ilçe belediyesine kayyım atanmıştı.

Yerel seçim sonrası süreçte, “yumuşama” politikasının etkisiyle kayyım politikasının sürdürülüp sürdürülmeyeceğine dair bir belirsizlik söz konusuyda. Ancak geçtiğimiz Pazartesi günü, yeni seçilen Hakkari belediye başkanının görevden alınarak yerine kayyım atanması bu politikanın bitmediğini gösterdi.

Öte yandan, kayyım şimdilik sadece Hakkari il belediyesi ile sınırlı gözüküyor. 2019-20’deki gibi daha kapsamlı bir kayyım atama sürecine girilip girilmeyeceğini henüz bilmiyoruz. Eğer girilmezse, bunu da Erdoğan’ın mevcut “yumuşama” politikasının bir parçası olarak düşüenebiliriz.

Erdoğan’ın kafasındaki plan

Ancak kayyımların devamı gelirse buna da çok şaşırmamak gerekiyor. Çünkü öyle anlaşılıyor ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan “yumuşama” siyasetini sadece CHP camiası ile sınırlı tutmak istiyor. Zira MHP’yi ve rejimin otoriter-milliyetçi kanadını halen gözden çıkarmış değil.

Bunu birçok göstergeden anlayabiliyoruz. Örneğin, Kavala ve Gezi tutuklularının dışarı çıkarılması söylentileri medyada konuşulurken, aynı durum tutuklu Kürt siyasetçiler için geçerli değil. Nitekim iki hafta önceki Kobani Davası’nın karar duruşmasında birkaç istisna haricinde önde gelen Kürt siyasetçilere ceza yağdırıldığını gördük.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da konuşmalarında bir yandan “yumuşama” vurgusu yaparken diğer yandan terörle mücadeleye tolerans gösterilmeyeceğini söyleyerek aslında bu yumuşamanın Kürt hareketini kapsamayacağını ima etmekte.

Belli ki Erdoğan’ın kafasındaki “yumuşama” sadece CHP’yi kapsıyor, DEM Parti’yi kapsamıyor.

Meclis aritmetiğini ve anayasa değişirmek için gerekli olan çoğunluğu düşünürsek, Cumhurbaşkanı Erdoğan muhtemelen sadece CHP’yi ikna ederek bir anayasa değişikliği yapma peşinde. Bu konuda DEM Parti’ye ihtiyacı olmadığı için rejimin otoriter-milliyetçi kanadının oraya baskı uygulamasını umursamıyor, hatta destekleyebiliyor. Bu şekilde, o kanatla bağlarını da korumuş koruyor.

CHP ne yapacak?

Ancak burada Erdoğan açısından CHP ile ilişkileri gerebilecek önemli bir sorun, CHP’nin DEM Parti’ye destek olması.

Erdoğan’ın kafasındaki planın yürüyüp yürümeyeceğini biraz da bu belirleyecek. Erdoğan’ın DEM Parti’yi denklem dışı bıraktığı bir süreçte CHP de aynısını yapıp DEM Parti’yi feda edecek mi? Yoksa DEM Parti’ye yapılan haksızlıkları gündemde tutup “böyle yumuşama olmaz” mı diyecek? CHP’nin eğilimi ikincisine daha yakın duruyor ki zaten yerel seçim başarısında batıdaki Kürtlerin oyunun da önemli bir etkisi olduğunu düşünürsek CHP’nin aksi yönde davranması tuhaf olurdu.

Özetle, Erdoğan şu anda oldukça hassas bir denge tutturmaya çalışıyor. Bir yandan, ekonomiye de faydası olacak şekilde, CHP’yle anayasa değişikliği yapabileceği zemini hazırlayabilmek için ılımlı-liberal eğilimler gösteriyor, ancak diğer taraftan MHP ile birlikteliğini koruyabilmek için DEM Parti’ye karşı yürütülen otoriter uygulamalara sessiz kalıyor, hatta destekliyor.

Bu hassas denklem yürüyecek mi, ilerleyen günlerde göreceğiz.