Netflix'in post-modern distopyası "Sıcak Kafa", Afşin Kum'un eserinden uyarlanmış bir yapım.
Yazar'ın günümüz Türkiye'sine dair icat ettiği, kavramlaştırdığı ve hatta toplumsal hafızaya dair muazzam bir kompozisyonu yansıttığı "abuklamak" tabiri ise, bu distopyadaki parlayan yıldız.
İktidar - Toplum ilişkisi üzerinden, egemen gücün yaratmaya çalıştığı, aynı şeyleri konuşan, aynı eylemlerde bulunan, herkesin aynılaştırılmaya çalışıldığı bir kurguda, farklı olanı, farklı düşüneni, farklı konuşanı "abuklayan" olarak karakterize etmek, günümüz Türkiye’sine dair de toplumsal bir gerçeğin ipucunu yakalamamızı sağlıyor.
Dizide, abuklanma hastalığına yakalanmamak için kulaklıkla gezmek zorunda olan "normaller", günümüz toplumunda, toplumun "abuklayanları" olarak nitelendirilenlerin söylemlerine kulaklarını tıkamayı tercih etmiş ya da kulaklarını tıkamak zorunda bırakılmış kalabalık bir sosyolojik güruhu sembolize ediyor.
Distopyada kurgulanmış olan "kulaklıklı normaller", günümüz Türkiye'sinin gerçeklere kulaklarını tıkamış tepkisizlerinin karakterize edilmiş hali olarak nitelendirilebilir.
"Abuklamak" metaforu, anlamını kaybetmiş bir dili ve iletişimi temsil ediyor. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken nokta, bu terimin yalnızca bir dil meselesi olmaktan öte toplumsal ve ideolojik bir çöküşün simgesi haline gelmiş olması. İletişimin bozukluğu, anlamın kaybolması ve düşünsel birikimin yok olması sonrasında, bireylerin ve bu anlamda toplumların ne denli büyük bir çöküşe gelebileceğini gösteren bir tablo çiziyor. Bu bağlamda, "abuklamak" terimi, sıradan bir dil oyunu olmaktan çıkıp; baskı, sansür ve manipülasyonlar altında şekillenen bir toplumun varoluşsal krizine işaret ediyor.
Geçmişten bugüne, Feodal kesimden, modern şehir insanına kadar toplumun tüm kesimlerinde, eleştiri ve sorgulama kültürüne sahip insanların serzenişleri de iktidar erkini elinde bulunduran ve toplumsal yapıyı şekillendiren güç tarafından tıpkı "Sıcak Kafa"daki "abuklayanlar" gibi "abuk subuk konuşan aşırılıklar" olarak değerlendiriliyor ve egemen gücün tanımladığı normallikler içinde "anormal" olarak nitelendiriliyor.
Dizi, bireylerin, meydan okumadan uzak, "sistemin sağladığı kadar" konforlu ama bir o kadar da tehlikeli ve yozlaşmış bir hayata nasıl mahkum edildiğini çarpıcı bir şekilde yansıtıyor. Dizide, iktidar, bireylerin düşünce ve düşünme süreçlerini kontrol ederek, kendi varlığını sürdürmeye çalışmasının yanı sıra, itaatkâr bir toplum yaratma arzusu adına toplumun dinamiklerini nasıl kurgulamaya çalıştığını sert bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor.
Egemen gücün, dili ve toplumsal hafızayı nasıl ele geçirmeye çalıştığının altını çizen "Sıcak Kafa", bu durumu ortaya koyarken, toplumsal algıda oluşturulmaya çalışılan dışlayıcı ve inkâr edici bir dilin nasıl işletilmeye çalışıldığını gözler önüne seriyor. "Abuklamak", bu noktada, düşüncelerin baskılandığı, sorgulamanın yok sayıldığı ve bireylerin kendi seslerini duyuramadığı bir dünyanın yansımaları olarak karşımıza çıkıyor.
Dizinin sunduğu kurgusal evrenin arka planda günümüz dünyasıyla bir paralellik kurması zekice kurgulanmış bir senaryo. Bu anlamda "Sıcak Kafa" ve içindeki "abuklamak" terimi, sadece bir televizyon yapımı olmanın ötesinde, kolektif hafızayı ve anlam arayışını gözler önüne serip, toplumsal ve siyasi bir eleştiri sunuyor. İzleyicileri yaşadığı topluma dair düşünmeye ve çıkarımlara zorlayan bu yapım, günümüz dünyasının karmaşık ilişkilerini, egemen gücün şekillendirmeye çabaladığı dil ve anlam ilişkisini sorgularken, toplumsal ve bireysel anlamda çarpıcı bir analiz yapıyor. Bu bağlamda, dizinin yalnızca eğlencelik bir içerik olmaktan çıkıp, birey – toplum, toplum - iktidar arasındaki iletişimi ve düşünsel varoluşu değerlendiren kritik bir yapım olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Nice abuklamalar...