Bu yılın en merak edilen filmlerinden biri olan “Heretic” (Sapkın) filmi üzerine yoğunlaşmak istiyorum. Henüz filmi yeni izlemiş biri olarak şunu söylemem gerekir ki, daha önce defalarca kurgulanmış “Kedi-Fare oyunu” mantığında seyreden bir filmden çok daha ötesi var bu filmde.
Sistematiği itibariyle, “Mormon” iki genç kızın kiliselerine yardım için gittikleri bir evde, ev sahibi tarafından alıkonulduğu bir senaryo ile karşılaşıyoruz. Sonrasında film kuvvetli akıl oyunları ve toplumsal normlara dair dini donelerin ve taşlamaların kullanıldığı bir beyin fırtınasına evriliyor.
Son derece gergin bir atmosferde, mimiklerin, bakışların ve hatta suskunlukların bile muhteşem detaylarla sergilendiği bir yönetmenlik gözlemledim filmde. Elbette burada usta oyuncu Hugh Grant’in belki de kariyerindeki en etkileyici performansı sergilemesinin de büyük payı olduğunu düşünüyorum.
Filmdeki dogmatih taşlamalar, semavi dinler üzerine gerçekleştirilen tespitler ve bu tespitlerin kapitalizmin simgesi haline gelmiş kutu oyunu olan “monopoly” üzerinden kompozite edilmesi ince bir zeka ürünü. Film, ana karakterin bireysel hezeyanlarını ve bu hezeyanların çıkarımları doğrultusunda karşısındaki iki genç kıza bunu yansıtabilme ve sorgulatma çabasını oldukça başarılı bir şekilde yansıtıyor. Bu anlamda “Heretic” filmi dini dogmaların birey üzerindeki etkisini merkezine alıyor ve ana karakterin, toplumun katı dini normlarıyla mücadele ederken kendi inancını sorgulama biçimini, gergin ve rahatsız edici bir atmosfer üzerinden izleyiciye yansıtıyor. Bu sorgulama süreci, izleyiciyi bireyin inanç sistemi ile toplumun kolektif değerleri arasındaki çatışmayı keşfetmeye davet ediyor. Film, heretik (sapkın) olarak damgalanan bir kişinin hikayesi üzerinden, çoğunluk düşüncesine karşı gelmenin zorluklarını ve bunun getirdiği kişisel dönüşümü etkili bir şekilde işliyor.
Toplumsal baskı teması, filmde güçlü bir şekilde tasvir ediliyor. Karakterlerin, sosyal kabul görmek uğruna kendilerini, belki hayatlarını feda etmeleri ve dayatmalara boyun eğmeleri yansıtılıyor. Bu, izleyicilere, toplumsal normların bireyleri nasıl şekillendirdiğini ve bunun kişisel özgürlükler üzerindeki etkisini düşündürüyor.
Filmi izleyecek kişilere “spoiler” vermemek adına çok fazla detay sahne yansıtmak istemiyorum ancak şunu söylemeden geçemeyeceğim ki, filmde en beğendiğim sahnelerden biri, ana karakterin bireysel hezeyanları üzerinden ortaya koyduğu inanç eleştirileri sonrası, genç kızlara kendi kaderlerini tayin edebilmek adına sunduğu yol. Zira tam bu sahnede kızların önünde iki kapı var ve bu kapılardan birinin kızları özgürlüğüne kavuşturacağı vaat ediliyor. Ancak ikilem tam da burada başlıyor. Ana karakter (Mr. Reed) Kapılardan birinin üzerine “belief” (inanç) ve diğerine de “disbelief” (inançsızlık) yazıyor. Mormon hayatı yaşayan bu iki kızdan kendilerini özgürlüğe kavuşturacak yolu seçmelerini istiyor. Bundan sonrası ise, hem kızların, hem de ana karakterin hegemonyaya karşı bir manifestosuna sahne oluyor.
Çok fazla detay vererek film hakkında izleyicileri yönlendirecek ipuçları ortaya koymak istemiyorum, ancak bu şahane filmi keşfetmeniz adına okuyucuları teşvik etmem gerektiğini düşünüyorum. Yakın dönem filmleri arasında şüphesiz ki fazlasıyla etkileyici bir film olduğunu söylemek zorundayım.
"Heretic", dinin ve toplumun birey üzerindeki etkilerini dikkatle ele alarak, izleyicilerine eleştirel bir bakış açısı sunuyor. Film, özgür düşüncenin önemini ve dogmatik yapıların bireysel gelişim üzerindeki ketleyici etkisini vurgularken, izleyicileri kendi inanç ve değer sistemlerini sorgulamaya teşvik ediyor. Bu anlamda gerek Hugh Grant’in muhteşem oyunculuğu, gerekse filmin rahatsız edici atmosferini göz önüne alarak bu filmi herkesin keşfetmesi gerektiğini düşünüyorum.
Sinema dolu günler diliyorum.