Geçtiğimiz Ekim ayından beri İsrail, büyük Batılı devletlerin de desteğiyle, Gazze’de bir soykırım gerçekleştiriyor.

En son, hem Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hem de Uluslararası Adalet Divanı’nın aksi yöndeki taleplerine rağmen, İsrail ordusu öncesinde “güvenli bölge” ilan ettiği Refah’taki bir mülteci kampını vurdu ve birçoğu çocuk olmak üzere onlarca sayıda sivil insan hayatını kaybetti.

Siyonistler ve müttefikleri ne kadar reddederlerse reddetsinler, Ekim ayından beri olanlar açıkça bir soykırım. Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısının geçen hafta mahkemeye sunduğu talebi de bunu doğruluyor. Ancak böyle bir talep olmasa da olaylara objektif gözle bakan birisi için durum oldukça açık.

İsrail açıkça “ben uluslararası hukuk tanımam, düşmanımı yok etmek için savaş suçu işlemem, etnik temizlik yapmam ve hatta soykırım gerçekleştirmem gerekiyorsa bunların hepsini yaparım” diyecek kadar gaddar ve pervasız hareket ediyor.

Peki nüfusu 10 milyon bile etmeyen İsrail’in bu şımarıklığı nereden geliyor?

Batı’nın şımarık çocuğu İsrail

Tabii ki, başta ABD olmak üzere küresel siyonist lobinin nüfuzu altında hareket eden Batılı devletlerin desteğinden.

Bu lobinin varlığı zaten bilinmeyen bir şey değildi ancak bu derece güçlü olduğu ilk kez ortaya çıktı. Öyle ki, küresel siyonist lobi, Batılı devletlere savunduklarını iddia ettikleri tüm değerleri ayaklar altına aldırtmış durumda.

ABD’de geçtiğimiz Ocak ayında yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre, 2020 yılındaki seçimde Biden’a oy verenlerin %50’si, Demokrat Parti’ye oy verenlerin ise %49’u Gazze’de bir soykırım olduğunu düşünüyor.[i] Buna rağmen, Demokrat Partili ABD Başkanı Biden Gazze’de olanların soykırımla bir ilgisi olmadığını söyleyebiliyor. Eğer ABD’de demokratik bir siyasal sistem var ise bu nasıl mümkün olabiliyor?

Çünkü ABD’de aslında demokratik olmaktan daha fazla oligarşik bir siyasal sistem var.

ABD’de siyasal süreçleri büyük oranda ekonomik ve siyasal bir elit belirliyor ve bu elit siyonist lobinin büyük nüfuzu altında. Biden için bu elitin talepleri kendi tabanının taleplerinden daha öncelikli. İsrail politikası bu durumun açık bir göstergesi.

Batı’nın “uluslararası hukuk” ikiyüzlülüğü

Bu durum, Batılıların kendi çıkarlarıyla örtüştüğünde sık sık vurguladıkları ve başka ülkelerde eksikliğini gördüklerinde onlara parmak salladıkları ve hatta yaptırım uyguladıkları “uluslararası hukuk”un ve “kural-bazlı yönetim”in de ne kadar palavra olduğunu gösteriyor.

Küresel siyaset içerisinde, mevzu ulusal çıkarlar olduğunda Batılı devletlerin de uluslararası hukuktan sapmalar göstermesi aslında alışık olmadığımız bir şey değildi. Ne var ki bu sapmanın her zaman bir sınırı olageldi.

İsrail’in son yaptıklarından sonra, birkaç istisna haricinde, Batılı devletlerin takındığı tutum ise ortada sınır falan olmadığını, güçlü olunduğu sürece uluslararası hukukun tamamen çöpten ibaret olabildiğini açıkça gösterdi.

Öyle anlaşılıyor ki, Batılı devletlere göre uluslararası hukuktaki yaptırımlar sadece kendi düşmanlarına uygulanabilir. Kendileri ve müttefikleri ise bu yaptırımlardan muaflar. Nitekim Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısı Kerim Ahmet Han, geçtiğimiz günlerdeki bir televizyon mülakatında bazı ABD’li üst düzey siyasetçilerin bunu böyle gördüklerini açıkça kendisine söylediklerini söyledi.

Müslüman ve Arap devletler farklı mı?

Peki, Batılılar böyle de, Müslüman ve Arap devletler farklı mı?

Müslüman ve Arap devletlerin Batılı devletler gibi uluslararası hukuk, kural-bazlı uluslararası yönetim veya insan hakları gibi bir vurgusu zaten hiçbir zaman olmadı. Ancak öyle bile olsa, kendi dindaşlarına ve soydaşlarına yapılanlara karşı içerisinde bulundukları sessizlik, umursamazlık ve kınamadan ibaret tepkiler gerçekten utanç verici.

Batılılar İsrail’e verdikleri destekten ötürü elbette suçlanabilir ancak Filistinli Araplara sahip çıkması gereken en başta Arap ve Müslüman devletler değil mi? Ancak sahip çıkmayı geçelim, bu devletlerin bir kısmı bölgesel jeopolitik gerekçelerle İsrail’le işbirliği bile yapıyor.

Peki ya Türkiye?

Nitekim Türkiye’deki mevcut hükümetin de, retorikteki güçlü Filistin ve Hamas desteğine rağmen, İsrail’le ticari ilişkileri kesmemek için aylarca nasıl direttiğini çok net bir şekilde gördük.

Hükümet İsrail’le ticari ilişkileri ancak yerel seçimde aldığı yenilgi sonrasında kesmeye yanaştı. Ki şu anda da tam olarak ne kadarı kesildi tam bilmiyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in savaş suçlarına karşı sık sık sert ve kınayıcı açıklamalar yapıyor.

Ancak bu yetmez. Daha fazlası yapılmalı. Bu olaylar geçip gittiğinde tarihin doğru tarafında durmuş olmak için Türkiye Gazze’deki işgalini sonlandırana kadar İsrail’le tüm ilişkilerini askıya almalı.

Bunu birçok Latin Amerika ve Afrika ülkesi yaptı. Biz de yapabiliriz.

Şüphesiz reelpolitik ve ulusal çıkarlar önemli. Ancak onlar da bir yere kadar. Ortada her gün çocuk kadın demeden yüzlerce sivil insanın katledildiği büyük bir insanlık trajedisi yaşanırken insani açıdan ne doğruysa o yapılmalı.

Unutmamak gerekir ki İsrail zihniyeti sadece güçten anlar.


[i] https://www.theguardian.com/us-news/2024/jan/24/americans-believe-israel-committing-genocide-poll