Ben derim ki, insanların söyledikleri sözleri dinlerken, ayakları nereye gidiyor ona bakın. Onların parmakları ile sizin bakmanızı istediği yere bakmadan, onun aksi yöne bir bakın. Belki sizin görmek istemediğiniz başka bir gerçeği gözlerinizden saklamak için projektörlerle aydınlatılan bir yere bakmanızı istiyorlardır. Bu tuzağa düşmeyin…

Algı mühendisleri, çoğu zaman ıslah edici maskeli bozgunculardır. Toplum mühendisliğine soyunarak, hipnoz ve illüzyon yöntemleriyle gerçekleri çarpıtırlar. Size sizin duymak istediğiniz şeyleri söylerler ama asıl fikirlerini en yakınlarından bile saklarlar.

Erdoğan, aileyi “vazgeçilmez” olarak tanımlıyor. Sorunu “küreselleşme”den kaynaklanan bir sorun olarak görüyor. Alkol, içki ve uyuşturucuyu tehdit olarak tanımlıyor. Peki, karnavalı, toplumsal cinsiyeti, AGARTHA’yı, içki ve kumardan alınan vergilerin azaltılmasını nereye koyacağız, nasıl anlayacağız… Bu sözü söyleyenle bu işi yapanları bir arada düşündüğümüzde, insan aklı dumura uğruyor. Bir yandan da “Ailelerimizin, aile yapımızın, aile değerlerimizin muhafazası bizim için vazgeçilmezdir. Aile, kültür emperyalizmine karşı en sağlam kalemizdir” diyoruz, Öte yandan TRANS HUMANİZ’den söz eden, İnsanı DİN, AHLAK, GELENEK, BİYOLOJİK CİNSİYETTEN BAĞIMSIZ GENDER DİYE TANIMLANAN GENOM, (Nesneler arası İletişim’in NESNE’si) NESNE bir BİREY olarak tanımlayan global sistemle her fırsatta, birlikte hareket etmekten söz ediyoruz.

Bu konuşma metnini hazırlayanlarla, bu işlerin uygulayıcılarını aynı zamanda düşündüğümüzde açık bir çelişki söz konusu. Erdoğan “Dünyanın birçok bölgesinde artık toplumlar yaşlanıyor. Yalnız yaşamayı tercih eden birey sayısı ve boşanma oranları artarken evlilik oranları, buna bağlı olarak hane başına düşen çocuk sayısı azalıyor. Çocuk sahibi olmak aileler için sürekli ertelenen bir durum hâline geldi. Evlilikler ve doğurganlık hızı azalırken tek ebeveynli ya da parçalanmış ailelerin sayısı günden güne çoğalıyor” diyor. Erdoğan’da BİREY’den söz ediyor.

Peki biz buraya nasıl geldik? İstanbul sözleşmesi, Lanzarotte bunun neresinde? İstanbul sözleşmesinden çekildik dedik, çekilmedik aslında. GREVİO gitti, yerine daha beteri, vergi, yargı muafiyeti, diplomatik dokunulmazlığa ve imtiyazlara sahip, dahası, özel ve tüzel, resmi ve gayri resmi kuruluşlarla doğrudan ilişki kurma imtiyazı tanıdığımız UN WOMAN’ı getirdik.

Erdoğan; “Serzenişlerin farkındayız, tespit ettiğimiz tüm hataların, varsa ihanetlerin üzerine çok daha kararlı gideceğiz” (https://t.co/pRqgFkBMOg) demişti de sosyal medyada birileri bu “Hataları” ve yukarının ilgisi ve bilgisi içinde ya da dışında yakınmaları sıralamıştı:

- 6251 sayılı kanunla LGBT'yi kim meşrulaştırdı? Bütün grubu bulunan partiler bu gibi konularda hep birlikte hareket ediyor. Bu işi başaran lobi kimlerden oluşuyor? O lobilerinin partilerin içindeki kilit adamlar kimler? HABAT, AGARTHA, EPSTEİN, KARNAVAL lobilerinin arkasında kimler var?  Eşcinsel evliliğin önünü neden, nasıl, niçin, kimler tarafından açıldı? Zaten kimlik kartlarına GENDER yazınca biyolojik cinsiyetin kökü kurutulmuş oldu. Erkek kadın, kadın erkek olsa farklı bir eşcinsellik, eski nikahla devam etmiş olabiliyor. Ya da kadın ben de erkek oldum dese, erkek ben de kadın oldum dese ne olacak? Zaten SSK'nın 23 Ekim 2013 tarih ve 10463188/3878389 -17074768 sayılı resmi yazısıyla cinsiyet değiştirme ameliyatının tüm masraflarını devletin kasasından ödeyerek binlerce çocuk ve gencin cinsiyetini değiştirmesini teşvik edilmedi mi?

Yeni Delhi G20 sonuç bildirisi baştan sona skandal kararlarla dolu idi. Toplumsal cinsiyet 3 sayfa yer tutuyordu bu bildiride. Bunu nasıl imzaladınız? Şimdi DSÖ andını imzalayacak mısınız? İklim kanununu Meclis’ten geçirecek, karbon ayak izini uygulamaya koyacak mısınız?  “Etki Ajanlığı” yasasını Meclis’ten geçirip yeni bir Takrir-i Sükûn yasasına imza atacak mısınız?

5237 sayılı TCK'nın 227. maddesiyle 'Fuhuş' yasal hale getirilmedi mi? Fuhuş zaten yasaldı da, şikâyete bağlı suç haline getirerek, fuhuşun mahallelere kadar örgütlü bir şekilde yaygınlaşmasına sebep olunmadı mı? İtirazlar, yakınmalar görmezden gelinmedi mi? Partinizden birileri LGBT topluluğunun oyunu almak için onlara yönelik broşürler bile bastırdı, basında onlara tolerans mesajları gönderilmedi mi?

-6284 sayılı iftira-beyan yasasıyla aile parçalandı. Bu yasayı kim, nasıl çıkarttı? Bunlara bunun hesabı soruldu mu, sorulacak mı? Boşanmalar arttı ve çocuklar perişan oldu. Buna sebep olan uygulamalar ve mevzuat, kadrolar hala meri, onlar hala işbaşındalar. Bu süreç aynen devam ediyor. 

-Bu 5199 sayılı kanunla başıboş köpekleri, kim nasıl milletin başına bela etti? Sıradan basit bir iş içinden çıkılamaz hale getirildi. Bu kişiler daha görevlerinde. Birilerinin eliyle taşlar toprağa bağlandı, köpekler sokağa salındı. Artık camilere komşu evlerdeki cami cemaati yatsı ve sabah namazlarında camiye bile gidemiyor. Sokakları köpeklere bırakan kim? Varlıkların en şereflisi olan insanlara üstün kıldınız, başıboş köpeklere dokunulmazlık…

-Artık NAS’dan söz etmiyorsunuz. En iyi bildiğiniz konuda işleri düzeltmesi için RİBA/FAİZ’i meşru gören kadrolara işi emanet ettiniz, bunun toplumun zihninde sebep olduğu travmayı, dini değerlere sadakat konusunda nasıl bir sonuç doğurduğunu düşünmek gerek. Bu şekilde Kuran'ın haram kıldığı her şeyi helal kılmak artık mümkün. Bu konuyu Suudi veliahdı Selman da kendince çözmüş gözüküyor. Helal-haram tartışması, Helal Sertifikası dönemi de bitti böylece. Artık her şey mümkün. Her şeye fetva verilebilir. Öte yandan birileri domuzu kasaplık et yaptı. Ve bu etlerin endüstriyel olarak işlenip satılması ile ilgili konularda büyük sorunlar var. 2014'e kadar rakı fabrikalarının sayısını 2'den 18'e çıktı. Artık üniversitelerimizde LGBT ve Ateist Dernekleri var ve gençler fakültelerinde LGBT’yi de geçtiler, Pedofoli bayrağı açıyorlar. Uyuşturucu ilkokula kadar indi. Sentetik uyuşturucular her yerde ve şimdi sırada siber uyuşturucu, siber fuhuş ve zaten alıp başına giden bir siber kumar furyası var. Eskort kızlar zaten her yerdeler.

-Rüşvet, torpil her yerde, ehliyet ve liyakat artık itibar görmüyor. Amirine talimat veren bankamatik memurlardan söz ediliyor. Tarikat/Cemaat denilen yapıların da içi boşaltıldı. Memlekette STK kalmadı, medya kalmadı nerede ise, akademi de dahil, birileri ya siyasetin arka bahçesinde konumlandırıldı ya da buraları siyasete sıçramak için tramplen tahtası gibi kullanıyorlar. Birilerine vergi üstüne vergi, ceza üstüne ceza yazılırken, birilerine teşvik üstüne teşvik verilirken,  “Bir kişiye 40 pul, 40 kişiye bir pul hesabı” ile bu sorunların üstesinden gelmek mümkün olmaz, olamaz. Önce yanlışların kabul edilmesi, sorumluların da yönetimden uzaklaştırılıp, icabında cezalandırılması gerek. İsraf kol geziyor. “İtibardan tasarruf edilmez” diye kamu kaynakları birilerinin itibarı için hoyratça kullanılabiliyor. Bir sürü bankamatik memur, kamunun sırtında bir kambur gibi taşınıyor.

-Kırsalda tarım ve hayvancılığın bitirildiği konuşuluyor. Yabancılara toprak satışı ve para karşılığı vatandaşlık büyük hata idi. Göç iyi yönetilmedi, mafya ve çetelerle mücadelede sınıfta kaldık. Terörle mücadelede ise başarı sadece bir algıdan ibaret kaldı.  Son seçim süreci tam bir rezaletti. Toplumun farklı kesimleri arasında kin öfke tohumları ekildi. Toplum düşman kamplara bölündü, ahlaki ve hukuki kuralları hiçe sayan tehdit, şantaj ve hatta küfürleşmeye varan bir dil kullanıldı. İmam ne yaparsa, cemaat ne yapmaz ki! Hal böyle iken, birbirlerine bunları söyleyenler, uluslararası sistemin talepleri karşısında süt dökmüş kedi gibi uysallaşıyor ve birer kurşun askere dönüyorlar.

Küreselcilerin, sıfır karbon, Chemistrail, sıfır atık, iklim anlaşması ve salgın anlaşmalarını halka dayattınız, Covid tam bir rezaletti, mRNA ise bir cinayet! DSÖ'nün salgın anlaşmasını imzalar, o etki ajanlığı yasası ile iklim yasasını kabul eder, Global Reset çetesinin politikasını yürütecek olan ve tek para sistemini hayata geçirdikten sonra karbon ayak izi politikası ile birlikte, temel bakanlıkları uluslararası sistemin sekretaryasına dönüştürecek bir Asambleye katılacak olursanız, bu bardağı taşıran son damla olur. “Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder.”

Siyasetin, iktidarı, muhalefeti ile Gazze konusundaki tutumu utanç vericiydi. Sahi İsrail Cumhurbaşkanı niçin gelmişti? Netenyahu niye gelecekti? Erdoğan niçin gidecekti İsrail’e? Hele İsrail’le ticaret konusu! Oltayı yutan balık yem istemiyor!

Erdoğan “15 Mayıs Uluslararası Aile Günü vesilesiyle yayınladığımız ‘Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’ndan söz etti bakanlarla toplantısında. “Eylem planımızda beş stratejik amaç belirledik. Bu stratejik hedeflere ulaşmak için eylem planında yer alan 100 faaliyetin yakından takipçisi olacağız.” 100 eylem planı deyince, sanırsınız her şey düşünülmüş bu konuda. Değil. Bu bir algı yönetimi, yöntemi mi göreceğiz. “Def’i mazarrat celbi menafiden evladır.” Kimliklerden GENDER tanımını silebiliyor musunuz? Kaldı ki, İstanbul sözleşmesi ve UN WOMAN’ı söyledim. GREVİO gitti, çok çok daha beteri geldi. UN WOMAN Erdoğan’ın taahhütlerinin çok fazlası aksi yöndeki faaliyetleri fonlamak için serbest bırakıldı. O zaman sormak gerek, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu, söylerimiz nereyi anlatıyor, ayaklarımız nereye gidiyor. Dünya Bankasından, Global Reset projelerinin ekonomik darboğazda LGBT, karbon ayak izi, iklim ve göçmen politikaları vb. konusundaki çalışmaların aksamaması için tahsis edilen 8 milyar dolarlık opsiyonel proje kredisi aslında Erdoğan’ın sözlerinin tam tersi bir uygulamanın ipuçlarını veriyor.

Erdoğan’ın bu konuşmalarını dinleyen bir arkadaş arayıp “Cumhurbaşkanı senin yazdıklarının aynısını söylüyor, bir ‘Fahişeler ve türevlerinden’ söz etmedi” dedi. Baktım, devletler, uluslararası örgütler, şirketler ve onların fonlamalarından da söz etmiş.  O zaman 81 ilde o davaları niye açtınız? Evet de, uygulama o yönde gelişmiyor. Halimiz ortada, daha Cehemistrail konusunda Ankara bir açıklama yapma gereği bile duymuyor. İBB LGBT müdürlüğü kuruyor, yönetim buna karşı çıkabiliyor mu? Çıkamaz, çünkü bu konuda Fatma Şahin’in başkanı olduğu “Türkiye Belediyeler Birliği” bu konuda bütün belediyelere tamim göndermedi mi? Evet “belediyelerin görevi kamusal alanda içkiyi özendirici işler yapmak, gazetecileri özel uçaklar tutup şarap festivallerine götürmek değil insanları alkol belasından uzak tutmaya çalışmak olmalıdır” da Kültür Bakanlığı’nın görevi de herhalde, daha beteri bir karnaval düzenlemek değil herhalde!

Erdoğan “Sadece boşanma ve evlilikten uzaklaşma değil, küresel cinsiyetsizleştirme projeleri de aileyi tehdit ediyor. Çok uluslu şirketler, kurumlar ve belli başlı devletler cinsiyetsizleştirme projelerini alenen destekliyor. (…) Sapkın akımların meşrulaştırılmasına itiraz etmenin siyasi ve ekonomik maliyeti giderek yükseliyor. Küresel dayatmanın en bariz olduğu alanların başında cinsiyetsizleştirme politikaları geliyor. (…). Özgürlük maskesi altında rol model olarak gençlere takdim edilen tuhaf tiplerin toplumsal yozlaşmanın Truva atları olduğu açıktı. (…) Türkiye’yi son 12 yıldır bu kepazelikten uzakta tutarak ne kadar isabetli bir karar verdiğimizi daha iyi kavrıyoruz. Biz aynı çizgide kalmaya devam edeceğiz” diyor da, bunun en büyük sebebi ile İstanbul sözleşmesi ve Lanzarote değil mi? Bu sözleşmelere dayalı mevzuat ve uygulamalar değil mi? Daha dün G20 Yeni Delhi zirvesinde 51 sayfa, bu politikaların devamı yönünde alınan kararların altında bizim imzamız yok mu? Evet, evet, Yeni Delhi’de altına imza atılan belgelere mi itibar edeceğiz, Ankara’da yapılan açıklamalara mı?

Politik lider denilen aktörlerin çoğu sipariş üzerine uzmanlar tarafından yazılmış metinleri okurlar. Onların kamu araştırma şirketler, toplumun beklentilerini ve onların eleştirdikleri konuları not ederler ve hazırlanan konuşma metinleri buna göre oluşturulur.

Sonuçta o birileri “laf ile verirler aleme binlerce nizamat, fakat bin teseyyüb bulunur hanelerinde.” Başkalarının gözünde çöp kendi gözlerindeki merteği görmezler çoğu zaman. Bugün maalesef siyaset global anlamda bugün büyük ölçüde bir illüzyona dönmüştür. Cüceleri, dev, devleri cüce gösteren, konkav ve konveks aynalarla dolu bir sirk çadırı düşünün ve orada herkes bir maskesi olsun. Mesela melek maskeli şeytanlar ve şeytan maskesi takılmış prangalı melekler olsun sahnede.

AK Partili bir arkadaşla konuşuyoruz da, “Aileyi korumak için bu güne kadar olduğu gibi aynı şekilde hız kesmeden yolumuza devam edeceğiz” deyince, eğer aynen devam edecekseniz, bırakın dağınık kalsın... O zaman gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz demek zorunda kaldım.

Şimdi bakacağız bakalım, bu hafta DSÖ şartına imza atacak mıyız, atmayacak mıyız? İklim yasasını ve ‘Etki Ajanlığı’ yasasını Meclis’e getirecek miyiz, getirmeyecek miyiz? HABAT ve AGARTHA örgütlenmesine karşı bir adım atacak mıyız, atmayacak mıyız? Kimlik kartlarımızdaki GENDER silinecek mi, silinmeyecek mi? Chemistrail konusunda yönetim geri adım atacak mı atmayacak mı? Göreceğiz.

Selam ve dua ile…