Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 14-28 Mayıs seçim sonuçlarını kendi yetkili kurulları ve örgütüyle değerlendirmeden, basının önünde kısır bir tartışmanın içine girdi. Oysaki Patimiz, öncelikli olarak kendi içinde yaşanan süreci, uygulanan stratejileri ve elde edilen sonuçları derinlikli bir şekilde değerlendirmeliydi. Zaman kaybedilmeden de kamuoyuna bir açıklama yapılmalıydı. Ancak bütün bunlar yapılmadan, tüm sorunlar halının altına süpürülerek gündem “Genel Başkanlık” tartışmasına kilitlendi.
Medya üzerinden devam eden yüzeysel tartışmalar, ne CHP’nin vizyonuna uygun düştü, ne de Türkiye’nin birikmiş sorunlarını çözmeye yönelik umudu, iklimi ve politikaları üretebildi.
Gün, basının önünde yönetici değişimini tartışmak günü değildir. Gün paradigma, strateji ve politik dönüşümü konuşma ve tartışma günüdür. Bu bağlamda, parti örgütlerinin çalışma şeklinin, örgütlenme modelinin, parti programının ve tüzüğünün masaya yatırılma günüdür. Ekonomik, sosyal, kültürel ve eğitsel politikaları konuşma günüdür. Gün, önerileri çoğulcu ve katılımcı bir anlayışla yeniden ele alma günüdür.
CHP sadece kendi seçmenlerinin değil; toplumsal muhalefetin ve Türkiye’nin aydınlık geleceğine inanan tüm vatandaşların politik sorumluluğunun farkında olmalıdır. Gelecek perspektifini bu anlayışla inşa etmelidir. Kuruluşun ve kurtuluşun partisi CHP için bu bir tercih değil, zorunluluktur.
Dolayısıyla, seçim sonuçlarının analitik biçimde değerlendirilmesi doğrultusunda örgütlenme modeli, karar mekanizmalarının oluşumu, çalışma tarzı ve mücadele anlayışı çoğulcu ve kapsayıcı anlayıştan taviz vermeksizin mutlaka yeniden yapılandırılmalıdır. Bu yeniden yapılanma iktidar inancını yeniden oluşturacak bir derinlikte, parti tüzüğünün, yönetsel organlarının teşekkül ve görev alanlarının yeniden tartışılması ile mümkündür. Bu noktada, öncelikle sorulması gereken sorular şunlardır:
1) Parti organlarının doğrudan demokrasiyi güçlendirecek bir modelle belirlenmesi için ne yapmalıyız?
2) Politik olarak karşı çıktığımız 'mülakat sistemiyle'; milletvekili adaylarını, belediye başkan adaylarını, il ve belediye meclis üyeleri adaylarını belirlemeye devam edecek miyiz?
3) Siyasi partilerde katılımın asli unsuru olan parti meclisi içerisinden “seçimle” MYK üyesi belirlenmesine izin vermeyen bir yapıyı onaylayacak mıyız?
4) Belediye başkanlarının ve delege ağlarının, kurultay süreçlerindeki üsttenci yaklaşımları, dayatmacı belirleyiciliği devam edecek mi?
Değişim, kurulların ve kişilerin yer değiştirmesiyle olmaz! Değişim, sosyal demokrasiyi hedefine koyan bir ideolojiyi benimsemiyorsa; çağın ihtiyaçlarına göre, bilimin ışığında politik ve örgütsel yenilenme oluşturmuyorsa, değişim olmayacak demektir.
Değişimin temelleri kongreler sürecinde, politik tartışmalarla mahallelerden başlatılmalıdır. Parti dışındaki muhalefetin nabzını da yansıtacak, önyargısız ve ayrımsız bir toplumsal muhalefet aklı oluşturulmalıdır. Değişim talep edenler ve değişimde aktif görev almak isteyenler bu sorulara yanıt vermelidir. Değişim kurullar, kurallar ve politikalarla bir bütündür. Ve yüksek adanmışlıkla mümkündür.