Bayram, ortaklaşa bir sevinci ifade eder. Daha çok da birlikte kazanılan sevinç, mutluluk gibi bir anlamı vardır dini bayramların. Bu anlamda dünyevi bir kazançtan çok uhrevi anlamda Allah’ın rızasını kazanmanın sevinci. Bu açıdan bakınca Kurban, İbrahim’i, İsmail’i, Haacer annemizin sevincini ifade eder. Hac, o sevinçle birlikte Allah’ın bağışlamasını kazanmanın sevincini ifade eder. Ramazan bayramının da benzer bir anlamı vardır.
Buradan bakınca Gazze konusunda ümmetin sessizli ve dağınıklığı bizim sevincimizden çok utancımız oldu. Öte yandan Gazze’lilerin direnişi ve onların bu direnişlerinin bereketi ile dünyada insanlığın uyarışı hüzünlü mahcubiyetimiz yanında göz aydınlığı oldu bizim için.
Bu bayram, gerçek anlamda Gazze’li şehidlerin ve çocuklarını cennete uğurlayan annelerin, evlatlarından ayrılmanın burukluğu içinde bayramları oldu. Ve bir de tüm dünyada bu vesile ile İslam’la müşerref olan on binlerin, imanla tanışıp cehennemden kurtuluşlarının bayramı oldu.
Bize düşen ise, o sevinci hakkedenlerin sevincine ortak olmak. Onların bayramlarına ortak olmak.
Hem zaten değil mi ki, kederler paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır.
“Medeniyet denilen maskara mahluk”un o çirkin yüzünü bir kez daha gördük. Onların peşinden koşan, içimizdeki “uluslararası sistemin taşeronluğu”na soyunan, “ıslah edici” maskesi takmış “bozguncuları”, “beyinsizleri“ de gördük bu vesile ile. İslam dünyasında sayıları meğer ne kadar çokmuş bunların, siyasette, sermaye çevrelerinde, cemaatlarda, media da, STK’larda!
Bu vesile ile hepsi, haksızlıklar karşısında susarak “suçüstü” oldu. Kiminin ise ağzından çıkanlar başka şeyler söylerken, ayakları başka yöne gidiyordu. Ve bugün, Gazze’de yaşanan trajedinin gölgesinde ve bunun mahcubiyeti içinde, Hz. Ademle başlayıp, Hz. İbrahim’den bu güne gelen Kurban bayramı ve Haccı içinde barındıran Zilhicce ayının manevi bereketinin bizi uyandırması, diriltmesi temennisi ile bayramımızı tebrik ediyorum.
Daha bayrama giderken Biyolojik insanın sonunu getirmeye ahdeden Pedefolik satanistlerin Trans Humanizm projesine giden yolda Karbon ayak izi fitnesi için birileri kollarını sıvamıştı bile. Korkarım bu fitne hareketi başarılı olursa, ne kurban kesmek mümkün olacak ne de Hacca gitmek. Eğer zaten Din, ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyetten bağımsız, GENDER diye tanımlanan bir GENOM NESNE ye dönüştürüleceksek, İNSAN değil adımız SİBORG olacak.
İKLİM şarlatanları “Barkotlu kölelik” dönemini başlatmaya hazırlanıyor. “Karbon ayak izi, Karbon vergisi, tek para, sosyal puanlama sistemi” hepsi, Şeytanın “Yeryüzünde bir cennet, ebedi bir hayat“ vadeden kadim vaadinin çağdaş bir versiyonu olarak önümüzde duruyor.
Zaten daha şimdiden Nono Chiplerle üretilen Kuantum bilgisayarlar üzerinden bütün kamuya ait ve kişisel bilgilerimiz bu çevrelerin eline geçti. 'Karbon Ayak İzi' projesi Bill Gates ve Rockefeller’in başını çektiği, kısa adı WEF olan Dünya Ekonomik Forumu'nun yönettiği bir proje.
25 dakikalık akıllı şehirler planlıyorlar. SIFIR ATIK projesinde, NEOM ve LİNE Projesinde olduğu gibi, insanlara idrarlarını arıtıp içirmek, kakalarını işleme tabi tutup yedirme planları da var. Ölüler bile gıda endüstrisinde insan ve hayvanlar için protein, mineral ve vitamin kaynağı olarak kullanacak, diğer artıklar ise kompoza çevrilip kompozit olarak ya da tarım gübresi olarak kullanılacak.
Et yerine sentetik et üretimini de hayvanlardan değil, böceklerden elde etmeyi düşünüyorlar. Gündemlerinde DİN yok, NAS da sözkonusu değil ve tabi HELAL-HARAM da. Neyse ki, TEK PARA sistemi olacağı için FAİZ/RİBA da olmayacak, ama MÜLKİYET de yok. Zaten SİBORG adını alacak olan “yeni insan” nesnelerarası iletişim’in NESNE’si olacak; HAYVAN ve MAKİNA ile birlikte.
Çok farklı bir dünyadan söz ediyoruz. İnsanın okula gitmesine gerek yok, ya kafanıza takılıp chiple zaten Yapay zeka ile iletişim kurabileceksiniz. Mesela hayvanlarla bile konuşabileceksiniz. Dil bilmenize, matematik bilmenize gerek yok. Ne güzel işte, okul, öğretmen, öğrenci, ders çalışma yok. Meslek edinmenize de gerek yok, Avatarlar, adına Humanoid denilen insanımsı robotlar, Klonoidler, Xeneboth’lar zaten o işi görecekler. İşin kötü yanı dünyada bugün yaşamakta olan 8 milyar insanın 7,5 milyarına da gerek yok. Bunlar SIFIR ATIK hedefi için çöp insanlar. İtlaf edilmesi gerek kalabalıklar. Sahi bizler hangi grubta. Yer alacağız. Ha! Hemen korkmayın canım, gen kopyanızı ve beyinlerinizi kopyalayıp, Metaverse de bir avatar olarak yaşamaya devam edeceksiniz. Ne güzel değil mi (!?)
Geçen gün Yusuf Ozan Demir bu konuda X’de uzun bir mesaj paylaştı ve dedi ki; “WEF, projeyi dünya genelinde hakim kılabilmek için asıl niyetini gizliyor. Hedefe varmak için ilk etapta pek de itiraz edilmeyecek noktalara değiniyor. Karbon ayak izi projesi ile sera gazı emisyonun azaltılarak bozulan iklim dengesinin kurtaracaklarını iddia ediyorlar. Onlara göre kurtuluşa ermek için dünya genelindeki insanlar; -Daha az doğal gaz kullanmalı Uçağa, özel araca veya otobüse daha az binmeli Daha az kırmızı et tüketmeli Tarımsal faaliyetlerde suyu OLABİLDİĞİNCE kısmalı... Peki gerçekten 'Karbon Ayak İzi' projesi ile dünyanın kurtuluşu mu hedefleniyor? Aslında bu hayata geçirmek istedikleri sinsi projeleri, insanlığa kabul ettirmek için kullandıkları yemleme tekniklerinden başka bir şey değil. O halde asıl niyetleri ne?
İNSANLIĞIN KONTROLÜ! WEF yani WEF toplantısında konuşan Alibaba Group Başkanı Micheal Evans, bakın asıl hedeflerini nasıl da tek tek maddeleyerek itiraf ediyor: Ve hiç de Sürpriz olmayan bir gelişme! 'Paris İklim Anlaşması'na imza atan Türkiye'de de 'Karbon Ayak İzi' güzellemeleri çoktan başladı BİLE! Türkiye'de Yabancı eşcinsel öncülerin katılacağı etkinliklere önayak olan 'Garanti Bankası' 2022'de çektiği algı dolu reklamlarla projeyi topluma kabullendirmek için cici gösteriyor. Evet aslında bu projedeki asıl amaç iklim krizinden ziyade İnsanların; Adım attığı, ayağının bastığı her yeri tespit etmek, Yediklerini, içtiklerini öğrenmek. Daha farklı bir ifade ile de İnsanların düşünce, davranış ve yaşantı verilerini tek merkezde toplayıp toplumları tamamen kendi kontrollerine alma amacı hedefleniyor. Bunun hayata geçmesi insanlığın özgürlüğünü tamamen yitirmesi anlamına geliyor. Örneğin küreselcilerin dayatmalarına boyun eğmeyip 'Karbon Ayak İzi puanı' düşük çıkan bir kişiye iş verilmeyecek Kız verilmeyecek. O kişi toplumda söz, fikir sahibi olmayacak 'İKLİMİ BOZUYOR' DEDİKLERİ HER ŞEYİN SAHİBİLER! Ve gelelim projenin mimarlarının ikiyüzlülüklerine! 'Karbon Ayak İzi' destekçisi Rockefeller, iklimin bozulmasından sorumlu gösterdiği Petrolden yaklaşık 200 yıldır para kazanıyor. Birleşik Krallık merkezli, dünyanın en büyük yiyecek ve hızlı tüketim ürünleri üreten şirketlerinden Ünilever de projenin destekçisi Söz konusu şirkette 'çevre kirliliği'nden sorumlu tuttuğu plastikten para kazanıyor. İlgili şirket, her yıl 70 bin Ton plastik üretiyor. Küresel sözde elitler de Dünyayı yönlendiren kararlar aldıkları DAVOS toplantılarına fosil yakıtla uçan özel jetleri ile gidiyorlar. Şimdi bu ikiyüzlülere sormak gerekiyor: SİZİN KARBON AYAK İZİNİZ KAÇ? Bu arada Greenpeace Kurucularından Dr. Patrick Moore ise Karbonu şeytanlaştırmak için ellerinde hiçbir kanıt yok olmadığını belirtip insanlığın küresel ısınmaya neden olduğuna dair ellerinde bilimsel veriler olmadığını vurguluyor. Önce barkotlu birer köle sonra da yok olmak istemiyorsanız LGBTİ'ye, Karbon Ayak İzi kumpasına, Yapay Et çalışmalarına HAYIR deyin!”
Sanki o petrokimya ürünleri, kimyasallar, Deterjanlar ile dünyayı asıl kirletenler kendileri değil. Gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar. Bizimkiler de bu “ıslah edici” maskeli “bozguncular”a inanıyor. Demek CoVID ve mRNA konusu ile ilgili bir ders almamışız. Ya da birileri ipnoz edilmiş gibi kör bir gidişle yokuş aşağı koşarcasına bir meçhule doğru koşaradım gidiyor.
Karbon hayat demektir. Elbette herşeyin aşırısı zararlı. Dengeyi bozmamamız gerek. Karbon Oksijenle oksitlenir. O zaman Karbondaki enerji insanlar, hayvanlar ve bitkiler tarafından kullanılır. Karbon ve Oksijen birbirini tamamlar. Bakın kurmakta oldukları 5G ve üstü santraller oksijen atomunun frekansını bozuyor. Sahi en fazla oksijen üreten Kenevir niye hala yasak. Mesela Ankara Bio-rezonans yöntemiyle uygulanan siber uyuşturucu riskini hala gündemine almış değil. Neden? Ya da neden hala tepemizden zehir püskürterek havayı, suyu toprağı kirletiyorsunuz, kanserleştiriyorsunuz. Neden hala o tarımsal zehirler ve toprağı sömüren canavar/ebter tohumları, toprağı çürüten fenni gübreleri dayatıyorsunuz.
Bayram sonrası sıcak gündemde, iklim yalanı, sıfır atık komplosu ile perdelenmeye çalışılan Karbon ayak izi cinayetinin arkasındaki siyasilere karşı oluşmakta olan sivil direnişin sesini daha çok duyacağız, Türkiye’de ve dünyada. Gelin kederlerimizi ve mutluluklarımızı birlikte paylaşalım. Bayram aynı zamanda paylaşmak demektir. Kederler paylaşıldıkça azalır ve mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır. Bu duygu ve düşüncelerle bayramımızı tekrar tebrik ediyorum..
Selam ve dua ile.