Muhafazakâr/İslamcı camia yeni yıla Filistin Mitingi ile girdi. Tam adıyla söylersek “Şehitlerimize rahmet, Filistin'e destek, İsrail'e lanet” mitingi.
Başta tamamen Filistin odaklı düşünülen miting geçtiğimiz hafta 12 askerimizin hayatını kaybetmesinden sonra, sadece Filistin için bir miting yapmanın tepki çekeceği için olsa gerek, “şehitler” de mitingin temasına eklenerek gerçekleştirildi.
İlk etapta Filistin için büyük çaplı bir miting yapılıyor olması elbette olumlu bir şey. Aylardır İsrail’in Filistin halkına artık soykırım adını hak edecek düzeydeki saldırıları ve katliamları her yerde protesto edilmeyi hak ediyor.
Nitekim tüm dünyada ve Batı ülkelerinde de mitingler düzenleniyor, eylemler yapılıyor, İsrail’in zulmüne karşı insanlar ses çıkartıyor. Ben kişisel olarak Batı ülkelerinde yapılan bu gösterileri ve eylemleri yakından takip ediyorum.
Tuhaf bir durum
Ancak Türkiye’de yapılan eylemlerde tuhaf bir durum var. Batı’da eylem yapanlar bunu daha çok kendi hükümetlerini Filistin konusunda bazı adımlar atmaya zorlamak için yapıyor.
Örneğin ABD’de hükümeti ateşkes çağrısı yapmaya ve İsrail’e yapılan yardımları kesmeye, Avrupa’da ise hem ateşkes çağrısı hem de İsrail’in katliamlarının Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşınması için yoğun eylemler yapılıyor.
Ve dikkat edilirse Batı dünyasında eylemleri yapanlar ağırlıklı olarak iktidarda olmayan sol kesim. İktidarda olmadıkları için iktidarda olanı bir şeyler yapmaya zorluyorlar.
Türkiye’de ise Filistin için eylem yapan muhafazakâr/İslamcı kesim zaten 21 senedir iktidarda. Dolayısıyla hükümeti bir şeylere zorlama gibi şey söz konusu olamaz zira hükümet zaten kendileri.
Hükümet Filistin konusunda bir şey yapmak istiyorsa yapılacaklar belli: Devlet düzeyinde ilişkilerinizi askıya alabilir veya kesebilirsiniz. Bunu yapan Latin Amerika ülkeleri oldu. Ya da İsrail’i bir devlet olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne şikayet edebilirsiniz. Güney Afrika bunu şu anda yapıyor. Ticaretinize sınırlamalar getirebilirsiniz. Malezya bunu yaptı.
İktidarı elinde tutan muhafazakâr/İslamcı kesim ise yapma yetkisi olduğu halde bunların hiçbirisini yapmıyor ama miting yapıyor.
Mitingin iddiası “farkındalık oluşturmak”. Ancak farkındalık oluşturmak elinde yetki olmayan sıradan halkın yapacağı bir şey. Elinde yetki olan hükümet üyelerinin yapması gereken ise somut adım atmak.
Bu mitingi sadece STK’lar düzenlese “farkındalık oluşturma” iddiası bir noktaya kadar anlaşılabilir. Ancak başında cumhurbaşkanının oğlunun olduğu ve iktidara doğrudan bağlı bir vakfın düzenlediği, ayrıca içinde neredeyse tüm bakanların ve birçok iktidar ileri geleninin yer aldığı bir mitingde “farkındalık oluşturma” iddiası oldukça absürt.
Asıl iki yüzlülük
Ancak meselenin tam bir iki yüzlülük halini aldığı asıl nokta İsrail’le hız kesmeden devam eden ticaret. Sosyal medyada gazeteci Metin Cihan’ın tamamen teyit edilebilir açık kaynaklar üzerinden gösterdiği üzere, Hamas’ın 7 Ekim saldırısından sonraki süreçte Türkiye’nin İsraille ticareti aynen olduğu gibi devam etmekte.
Ancak daha da beteri, bu ticaretin önemli bir kısmını başta Müsiad olmak üzere iktidara yakın iş insanlarının yapıyor olması.
Ve sadece sivil halkı ilgilendiren bir ticaret de söz konusu değil. Filistin halkına soykırım yapmakta olan İsrail ordusuna çelik, termal yelek, bir dolu malzeme ve alet edevat ihracatı yapıyorlar.
Buradan kazandıkları paranın bir kısmını ise iktidarın toplumsal mühendislik amacıyla kullandığı Tügva gibi İslami eğitim vakıflarına aktarıyorlar. O vakıflar da Filistin Mitingi düzenliyor. Ne güzel çark değil mi?
İki yüzlülüğün bu kadarı sahiden pes dedirten cinsten. Gerçekten de kurtla birlikte yiyip çobanla yasını tutuyorlar. İsrail’e gemi Filistin’e ise dua gönderiyorlar.
Öyleyse neden?
Öyleyse şu sorunun sorulması kaçınılmaz oluyor? Muhahazakâr/İslamcı kesim bu mitingi aslında neden yapıyor?
Akla gelen ilk yanıt “bir şey yapıyor gibi gözükmek için”. Yani güç ve servetlerinden taviz verip yapılması gereken şeyleri yapamadıkları için, hem tabanlarına hem de genel olarak İslam dünyasına bir şey yapıyormuş gibi gözükmek istiyorlar. Yaptıkları şey aslında bir iletişim ve algı stratejisi.
Çünkü sonuçta muhafazakâr/İslamcı taban da benim burada sorduğum soruların benzerlerini soruyor. İşte bu şekilde “bir şey yapıyormuş gibi” görünerek bu kesimin gazı alınmış oluyor.
Tabii, mitingin 1 Ocak’ta yapılması özellikle seküler kesime karşı bir mesaj da içeriyor. “Biz yılbaşı kutlamıyoruz, onun yerine manevi değerlerimize sahip çıkıyoruz” mesajı. Bu şekilde kamusal alanda sekülerle dindarlar arasındaki üstünlük mücadelesinde öne geçilmeye çalışılıyor.
Ayrıca normalde hiçbir surette miting için müsaade edilmeyecek Galata Köprüsü’nün miting alanı yapıldığını da not etmek gerekiyor.
Sonuç olarak, iktidar kanadı bu algı ve iletişim stratejisiyle belki kendi tabanını oyalamaya devam eder. Ama meseleye rasyonel ve tarafsız bakan herkes için buradaki çelişki gün gibi açık duruyor. Hem güç ve servetime halel gelmesin hem de Filistin’e destek vereyim olmuyor.