Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte derinleşerek o dönemden bu yana köklü bir sorun olarak varlığını sürdüren Kürt meselesi, on yıllardır yok sayma ve güvenlik odaklı politikaların ötesine geçememiştir. Haliyle tam ve kesin nitelikte bir kalıcı çözüme ulaşılamamıştır. Silahlı çatışmaların bedeli çok ağır olmuş, binlerce masum insan hayatını kaybetmiş, toplumsal travmalar ve milyarlarca liralık ekonomik kayıplar yaşanmıştır. Tarihsel tecrübeler, salt askeri yöntemlerin böylesi karmaşık toplumsal sorunları çözmekte yetersiz kaldığını göstermektedir. Bu noktada, PKK terör örgütünün kendini feshetmesi ve silah bırakması hem hukuki hem de siyasi açıdan kritik bir dönüm noktası olacaktır. Ancak bu güçlü adımın çözüme anlamlı bir katkı sunması için kapsayıcı ve eşitlikçi bir demokratik anayasa ile desteklenmesi gerektiği göz ardı edilmemelidir.

Güvenlik kısırdöngüsünü aşmanın hukuki boyutu

Devletin yurttaşlarını koruma görevi kaynağını anayasadan alan meşru bir vazife olsa da salt güvenlik odaklı politikalar, sorunun özündeki siyasi, toplumsal ve kültürel dinamikleri göz ardı etmekten başka bir işlev ifa etmezler. Demokratik hukuk devletlerinde çatışmanın çözümü, hukuki mekanizmalar ve insan hakları temelinde gerçekleştirilir. Bu bağlamda, Kürt halkının temel hakları tanınmadan ve anayasa ile güçlü bir biçimde güvence altına alınmadan, PKK’nın ateşkes ilan etmesi, silah bırakması hatta kendini feshetmesi bile tek başına bir çözüm sağlamayacaktır.

Kürt meselesinin kalıcı çözümü için karşılıklı sosyal diyaloğu içerisinde çoğulcu ve eşitlikçi bir demokratik anayasa hazırlanmasına ihtiyaç vardır. Kürt halkının başta onurlarına uygun bir biçimde yaşama hakkı olmak üzere doğal haklarını tanımayan ve onları asimilasyona tabi tutan bir düzen, sürekli olarak eşitsizlik ve çatışma üretmeye mahkûmdur. Özellikle anadilde eğitim ve yargılanma hakkı pazarlık konusu edilemeyecek kadar temel bir insan hakkıdır. Anadili koruma hakkının tanınmaması, kültürel yok oluşu ve toplumsal baskıyı meşrulaştıran bir kısır döngüye yol açar. Bu nedenle, hukuki reformların öncelikli hedefi, Kürt halkının kimliğini, sosyal ve kültürel haklarını güvence altına almak olmalıdır.

PKK’nın feshi: toplumsal ve siyasal etkiler

PKK, on yıllardır sürdürdüğü silahlı mücadele ile Kürt halkının hak arayışını şiddetle ilişkilendirmiş ve meşru demokratik taleplerin gölgelenmesine neden olmuştur. Örgüt, eylemleriyle sadece devleti değil, Kürt halkını da zarar gören taraf haline getirmiş, binlerce masum insanın hayatına mal olmuştur. PKK’nın varlığı, Kürt meselesinin nihai çözümüne hizmet etmekten uzak kalmış, aksine sorunu daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir.

Bu nedenle, PKK’nın ateşkes ilan etmesi, silah bırakması ve hatta kendini feshetmesi sadece bir son değil, aynı zamanda yeni bir dönemin başlangıcı olmalıdır. Ancak bu süreç, hukukun üstünlüğü ve demokratik ilkeler temelinde yürütülmelidir. PKK’nın feshi, Kürt halkının meşru siyasi temsilcilerinin önünü açmalı ve demokratik katılımın önündeki engelleri kaldırmalıdır. Aksi takdirde, var olan statüko yeniden üretilecek ve sorunun köklü çözümü bir kez daha ertelenecektir.

Yeni dönemde hukuki ve demokratik reformlar

PKK’nın feshi sonrasında, devletin atması gereken temel adımlar şunlardır:

Anadilde eğitim hakkının tanınması:

Anadilde eğitim hem bireysel haklar hem de toplumsal barış açısından kritik bir reformdur. Bu hakkın anayasal düzeyde güvence altına alınması ve uygulanabilir bir hukuki altyapıya kavuşturulması gerekmektedir.

Yerel yönetim reformu:

Türk halkının ama özellikle de Kürt halkının iradesine ket vuran kayyum uygulamaları sona ermeli, yerel yönetimlerin sadece mevzuat çalışmalarıyla değil aynı zamanda uygulamada da güçlendirildiği katılımcı ve yerinden yönetimi esas alan bir idari yapı benimsenmelidir. Bölgesel karar mekanizmalarının güçlendirilmesi, toplumsal katılımı artıracak ve demokratik yönetişimi destekleyecektir.

Siyasi katılımın genişletilmesi:

Başta Kürtleri temsil eden siyasi aktörlerin de dahil olduğu tüm siyasi aktörlerin meşru siyaset alanında faaliyet gösterebilmesi garanti altına alınmalıdır. Siyasetin özgürleştirilmesi, çoğulcu demokrasinin temel bir gereğidir. Siyasi partilerin kapatılmasının demokrasiye hiçbir katkısı olmadığı kaldı ki sorunların çözümüne de hizmet etmediği açık bir biçimde görülmüştür.

Toplumsal barış ve hafıza adaleti mekanizmaları:

Geçmişte yaşanan insan hakları ihlallerini ele alacak, mağdurların haklarını koruyacak ve toplumsal adaleti tesis edecek bağımsız ve tarafsız mekanizmalar kurulmalıdır. Bu tür mekanizmalar, geçmişle yüzleşmeyi, toplumsal uzlaşmayı ve karşılıklı güveni sağlayacaktır.

Irkçılık ve ayrımcılıkla mücadele:

Irkçılık ve ayrımcılığa karşı güçlü ve caydırıcı yaptırımlar getirilmelidir. Eşitlikçi bir toplum inşa etmek için bu tür uygulamaların önlenmesi hayati önem taşımaktadır. Halihazırda mevzuatımızdaki düzenlemeler bu düzeydeki ayrımcılıkları caydırmaktan uzaktır. Ancak yasal düzenleme yapmak tek başına yeterli değildir. Yargıya yönelik güvensizliği giderecek etkili reformlara da ihtiyaç vardır.

Sonuç: hukuk ve demokrasi temelinde kalıcı çözüm

PKK’nın feshi, Kürt meselesinin çözümünde önemli bir adım olmakla birlikte, tek başına yeterli değildir. Sorunun köklü çözümü, hukukun üstünlüğü, demokratik katılım ve eşitlikçi bir anayasal düzen ile mümkündür. Silahların susması, yeni bir toplumsal uzlaşının başlangıcı olmalıdır. Bu süreçte, devletin atacağı adımlar, sadece Kürt halkının değil, tüm toplumun barış ve adalet içinde yaşamasını sağlayacaktır.

Unutulmamalıdır ki, tarih, adaletin terazisinde tartılanları kaydeder. Silahların gölgesinde değil, hukuk ve vicdanın rehberliğinde inşa edilen bir çözüm hem bugünün hem de gelecek nesillerin huzuru için elzemdir. Artık çatışma dönemi kapanmalı, demokratik bir gelecek inşa edilmelidir.