İYİ Parti’den sonra DEM Parti de İstanbul, Ankara ve İzmir’de seçime kendi adaylarıyla girme kararı aldı. Böylece muhalefet içinde kısmi de olsa bir ittifak yapma ihtimali tamamen ortadan kalktı ve Cumhur İttifakı’nın İstanbul ve Ankara’yı geri alma ihtimali iyice arttı.
İşin ilginç noktası, İYİ Parti de DEM Parti de ayrı aday çıkarmayı hem kendilerinin hem de muhalefetin seçimi kaybedeceğini bile bile yapıyor. Hatta CHP de adaylarının seçimi kaybetme riskini gördüğü halde bu partileri ikna etmek için aşırı bir çaba harcamıyor.
Bu da gösteriyor ki bu partiler artık Türkiye’de bir rejim değişikliği olacağından ümitlerini kesmiş durumdalar.
Öncesinde bu üç majör muhalefet partisini bir araya getiren güçerini birleştirirlerse Erdoğan rejimini yenebileceklerineolan inançtı. Muhalif seçmen de buna inandığı için kendi partilerinden beklentisi ittifak yapmalarıydı.
Ancak son seçimde büyük beklentilerin aksine seçim kaybedilince ne bu partilerin seçmenleri ne de kadroları artık bir rejim değişikliği olacağına inanmadıklarından eskiden olduğu gibi bireysel parti kimliklerinden taviz vererek ittifak yapmak istemiyor.
Artık muhalefet partilerinin temel hedefi rejimi değiştirmek değil, rejim içindeki mevcut parti çıkarlarını maksimize etmek.
Rusya ve Türkiye
Bu durum ise Rusya’daki siyasal sisteme çok benziyor.
Rusya’da da bir meclis ve bu mecliste muhalefet partileri var. Ancak herkes biliyor ki bu partilerin iktidara gelme ihtimalleri yok. Rejimin paramterlerini zorlamadan belli konularda muhalefet edebilirler ama hiçbir zaman Putin rejimine alternatif olamazlar. Seçimlere katılabilirler ama kazanamazlar. Daha doğrusu kazandırtılmazlar.
Türkiye’de de siyasal rejim maalesef fiili olarak bu noktaya gelmek üzere. Muhalefet partileri varlar ancak artık Erdoğan’ı sandıkta yenerek rejime alternatif oluşturmak gibi bir dertleri yok. Hatta DEM Parti doğrudan rejimle bir pazarlığa oturmuş bile gözüküyor.
Kılıçdaroğlu’nun büyük suçu
Son genel seçimde Kemal Kılıçdaroğlu ve onun adaylığını destekleyenler ülkeye sanıldığından da büyük bir kötülük yaptılar. Çünkü o seçim gerçekten de bir tür “son seçim”di.
Elbette son genel seçimden sonra Türkiye’de seçimler tamamen rafa kalkmadı. Kağıt üzerinde halen yapılıyor. Ama seçimle iktidarın değişme ihtimali artık fiili olarak neredeyse bitti.
Kılıçdaroğlu ve dar çevresi, bu gerçeğe rağmen bencilce bir adaylık dayatması yaptılar ve seçimi kaybettirdiler.
Sadece bu da değil. Ortak cumhurbaşkanı adayı belirleme sürecinde İYİ Parti’ye zorbalık yaparak, seçimin ikinci tur sürecinde de Zafer Partisi’yle gizli protokol imzalayarak DEM Parti’yi küstürdüler.
Şu anda muhalefetin artık birleşememesini altında rejimin değişeceğine dair ümitsizlik kadar bunların da etkisi var.
Ancak tüm bunlara rağmen sorumluluk bilinciyle majör muhalefet partileri bu seçimde en azından İstanbul ve Ankara için bir ittifak yapmalıydı. Çünkü CHP’nin önemli hatalarına rağmen İstanbul ve Ankara kaybedildiği takdirde bundan tüm muhalefet ve hatta ülke zarar görecek. Bunu göremiyor olmaları gerçekten çok ilginç.
Son umut
Bununla birlikte, artık düşük bir ihtimal de olsa, Türkiye’nin tamamen Rusyalaşmaması için son bir şans var.
Eğer CHP İstanbul ve Ankara’yı, özellikle de İstanbul’u, koruyabilirse bu durum Türkiye’de siyasal rejimin tam otoriterleşmesini engelleyecek büyük bir etken olacaktır. Ve kısmi bir psikolojik üstünlük yaratarak 2028 için muhalif seçmeni ve muhalefet partilerini tekrardan ümitlendirecektir.