Hükümet, 2025 yılı için geçerli olacak asgari ücreti açıkladı. Asgari ücret, %30’luk bir artışla 22,104 TL oldu.
Çalışma Bakanı’nın asgari ücreti açıklamasının ardından kaçınılmaz olarak tepkiler yükseldi. Çünkü, Kasım ayı baz alınırsa şu anda yıllık enflasyon TÜİK’e göre %47, benim daha doğru bir veri olduğunu düşündüğüm İTO’ya göre ise %58.
Diğer bir deyişle, hükümetin açıkladığı asgari ücret artış oranı TÜİK’in büyük ihtimalle bilinçli olarak düşük gösterdiği enflasyon oranının bile epey altında.
Enflasyonu düşürmek
Burada iktidarın ne yapmaya çalıştığını tahmin etmek zor değil. Mehmet Şimşek’in 2023’ün Haziran ayında ekonomi yönetiminin başına geçmesinden beri en önemli hedefi yüksek enflasyonu düşürebilmek. Bu sebeple, asgari ücretteki artış artık geçen yılda “gerçekleşen” enflasyona değil, önümüzdeki yıl “hedeflenen” enflasyona göre belirleniyor. Nitekim, bunun böyle yapılacağının sinyallerini geçtiğimiz Kasım ayında Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay vermişti.
Zaten, asgari ücretteki ve enflasyondaki artışa karşılaştırmalı olarak bakılırsa, geçen yılki %49’luk asgari ücret artışının aşağı yukarı bu yılki TÜİK enflasyon verisi olduğu görülür. Bu durum, asgari ücretin hedeflenen enflasyona göre belirlendiğini açıkça göstermekte.
Ancak, enflasyonu düşürme amaçlı bu tür bir ileriye dönük endeksleme yapmak kaçınılmaz olarak asgari ücretli çalışanların reel alım gücünü düşürmekte, diğer bir deyişle ücretli kesimi fakirleştirmekte.
İktidara kesilmeyen fatura
Buradaki temel sorun şurada: Türkiye’de 2022 yılından beri süregelen yüksek enflasyonun sorumlusu ücretli kesim değil. “Faiz sebep enflasyon netice” gibi iktisat disiplininde geçerliliği olmayan bir “teori” doğrultusunda politika faizinin zorla baskılandığı bir ekonomi modelini siyasi gücünü kullanarak dayatan, o model işlemeyince de “kur korumalı mevdut” gibi türlü yöntemlerle işletmek için şartları zorladıkça zorlayan başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere dönemin ekonomi yönetimi.
Kısacası, iktidarın kötü ekonomi yönetiminin bedeli halka ödetilmekte.
Ancak, ilginç bir nokta, halk kendisine ödetilen bedelin faturasını seçimlerde iktidara kesmemekte.
Ya da, “yeterince” kesmemekte. Malûm, geçtiğimiz yerel seçimde iktidar bloğu açık bir yenilgi aldı. Bu yenilgideki en önemli faktör ekonomideki kötü gidişattı.
Aslında, 2023’teki genel seçimde de iktidar bloğu ve Erdoğan gene kötü ekonomi sebebiyle oy kaybetti. Örneğin, Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimini ilk turda kazanamadı ve AKP’nin oyları %35’e kadar düştü. Ancak, öyle veya böyle seçimi kazandıkları için bu oy kayıpları pek göze batmadı.
Gene de, böyle bir ekonomik zorluk ortamında beklenen halkın çok daha güçlü bir tepki göstermesi, Demireli’in “boş tencerenin deviremeyeceği yıkamayacağı iktidar yoktur” sözünün gerçekleşmesi. Ancak, ayrı bir yazı konusu olmakla beraber, orada da siyasi kutuplaşma, partizanlık ve muhalefetin kendi hataları iktidar seçmeninin partisinden uzaklaşmasını engellemekte.
İktidar ne yapmaya çalışıyor?
İstatistiklerin gösterdiği, aslında iktidarın asgari ücrete bugüne dek hep en az enflasyon oranında zam yaptığı, diğer bir deyişle, gerçekten de asgari ücretliyi enflasyona ezdirmediği. Asgari ücretli kesimin çoğunlukla iktidar bloğunun seçmen tabanını oluşturduğu düşünüldüğünde bu durum şaşırtıcı değil.
Gene istatistiklerin gösterdiği, iktidarın bilhassa 2022 ve 2023 yıllarında asgari ücrete enflasyonun epey üstünde artış yaptığı. 2023’te genel seçim olduğu ve bu seçimde iktidar bloğunun ekonomik kötü gidişattan kaynaklı olarak epey zorlandığı hesaba katılırsa bu durum da şaşırtıcı değil.
Ancak, ekonominin zaten kötü gittiği bir ortamda asgari ücrette yüksek artış yapılması gibi popülist politikaların bir sınırı var. Nitekim, bu yıl ve geçtiğimiz yıl gördüğümüz üzere, genel seçim biter bitmez iktidar enflasyonu düşürebilmek için derhal kesenin ağzını kapattı.
Ne var ki, bu iktidarı tanıyorsak bu durumun geçici olduğunu tahmin etmek zor değil. Bir sonraki seçimin 2028’de (erken bile olsa en erken 2027’de) olacağı düşünülürse, Erdoğan’ın bu konudaki stratejisi, önce enflasyonu düşürmek, seçime son iki yıl kala ise, tıpkı 2022 ve 2023’te yapığı gibi, tekrardan muslukları açarak asgari ücrete gene enflasyonun üzerinde artış yapmak olacaktır.
Gene Süleyman Demirel’in dediği gibi “halk yaş sebze gibidir, günlük yaşar”.
İktidar, eğer enflasyonu gerçekten düşürebilirse, hem “bakın nasıl düşürdüm” diyerek buradan puan toplamaya hem de seçimden önceki iki yılda yaptığı asgari ücret artışlarıyla şimdiki kemer sıkma politikalarını unutturmaya çalışacaktır.
Tabii, bu stratejinin işleyeceğinin bir garantisi yok.
İTO verilerine göre, Mehmet Şimşek’in ekonomi bakanı olduğu Haziran 2023’te enflasyon %55’ti. Aradan bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen Kasım 2024’te hâlâ %58.
Yani, o günden bugüne yıllık enflasyon azalmadığı gibi az da olsa artmış durumda.
Bu da göstermekte ki, iktidarın evdeki hesabı çarşıya uymayabilir. Hukuk devleti ve Batı’yla ilişkilerde düzelme olmadığı sürece, Mehmet Şimşek’in sınırlı bir alandaki rasyonel ekonomi politikaları da ekonominin düzelmesine yetmeyebilir.