Bugün 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü yani; İnsanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatı olan tiyatronun önemini anlatan bir gün…
Sanatın en eski ve etkileyici biçimlerinden biri olan tiyatro, insanlık tarihinde derin bir kökene sahiptir. Sahneye yansıyan hayatlar, duygular ve düşünceler, seyircileri büyülerken aynı zamanda onları düşünmeye, hissetmeye ve daha derin bir anlam arayışına yönlendirir. Tiyatro, toplumun aynasıdır; yaşananların, sorgulanmaların ve dönüşümlerin sahnelendiği bir platformdur. İşte bu yüzden tiyatro, kültürümüz, toplumumuz ve bireysel gelişimimiz için büyük bir öneme sahiptir.
Tiyatronun ilk ve en temel özelliği, insanları bir araya getirmesi ve ortak bir deneyim paylaşmasıdır. Bir tiyatro salonunda, farklı insanlar aynı oyunu izlerken duygusal ve düşünsel bir bağ kurarlar. Sahnedeki karakterlerin sevinçlerini, acılarını, korkularını ve umutlarını paylaşırken seyirciler, empati kurarak başkalarının hayatlarına dokunma fırsatı bulurlar. Bu, insanları birbirine yaklaştırır ve toplumsal bağları güçlendirir.
Bir tiyatro oyunu, görsel, işitsel ve hareketli unsurların birleştiği bir sanat şölenidir. Sahnedeki oyuncuların beden dili, ses tonları ve jestleriyle ilettikleri duygular, seyirciler üzerinde büyülü bir etki yaratır. Tiyatro, sanatın canlı bir nefesidir; anlık ve geçici bir deneyimdir. Seyirciler, sahnedeki anı yakalar ve o anın büyüsüne kapılırlar. Bu, diğer sanat formlarında nadiren bulunan bir deneyimdir ve tiyatroyu özel kılar.
Tiyatro, aynı zamanda sanatsal ve yaratıcı bir ifade aracıdır. Oyuncular, sahnede karakterlerin derinliklerine inerken kendi duygusal ve zihinsel sınırlarını zorlarlar. Sahne tasarımı, kostüm, ışıklandırma ve müzik gibi unsurlarla birleşen tiyatro, görsel bir şölen sunar. Sahne arkasındaki ekip, bir araya gelerek hayal gücünü somut bir şekilde gerçekleştirir ve seyircilere büyülü bir dünya sunar. Tiyatro, sanatçıları ve izleyicileri yaratıcılığa teşvik eder, ifade özgürlüğünü destekler ve sanatsal keşiflerin yapılmasına olanak tanır.
Kültürümüzün bir parçası olan tiyatro Osmanlı döneminde oldukça popülerdi. Karagöz ve Hacivat oyunlarıyla başlayan köklü tiyatro geleneği, Meddah gösterileri ve Orta Oyunu ile devam etmiştir. Cumhuriyet döneminde tiyatro kültürü daha güçlü bir yapıya ulaşmıştır. 1949 yılında kurulan Devlet Tiyatrosu ile Türkiye'de tiyatro sanatının gelişimine ve yaygınlaşmasına önemli bir katkı sağlanmıştır.
Ankara’nın ilk tiyatro binası ise küçük tiyatro binasıdır. Buram buram tarih kokan bu bina da asansör bile o günkü halini koruyor. 1920 yılında Mahmut Kemaleddin bey tarafından inşa edilen bina “Evkaf apartmanı” olarak geçiyordu. İleri görüşlü olan Mahmut Kemaleddin bey altına bir de kocaman tiyatro salonu yerleştirdi. Tabi o zamanlar tiyatro topluluğu olmadığı için kullanılmıyordu. Tiyatroyla gerçek işlevine kavuşmasının öyküsü ise 1940’lı yıllarda başladı. Binayla ilgili daha detaylı bilgiyi ileride yazacağım.
Bu arada geçtiğimiz hafta Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı olan Sönmez Atasoy’un yazdığı Rejisörlüğünü Mustafa Kurt’un yaptığı “Bizim Yunus” adlı oyunu izlemeye gittim. Katılım oldukça yoğundu. Çağdaş bir yorumla yazılmış insan ve doğa sevgisi, hoşgörü, kardeşlik ve barış kavramlarını “dün, bugün, yarın” üçlemesiyle yansıtıyor. Oyuncu Alpay Ulusoy, tek başına dev bir kadroydu. Sahne ışıkları, dekor ve müzikler sizi konunun içine sürüklüyordu. Tam oyuna dalmışken arkamda oturan gençlerin konuşması beni rahatsız etti. Açıkçası tiyatro kültürümüzü kaybetmişiz. Tiyatro sinema gibi değildir. Sinemada ses sisteminin yoğun olması bazı sesleri kamufle edebiliyor. Tiyatroda hem izleyenin hem de oyuncuların dikkatinin dağılmaması önemli. O yüzden lütfen konuşmayın ve bir şeyler yemeyin.
Tiyatro seyircisinin oyun öncesi dikkat etmesi gereken bir önemli nokta da telefon veya bu tarz elektronik cihazları sessize almış olmak ya da kapatmak. Oyun sırasında çalan telefon sesi ya da titreşim oyunun tüm gidişatını etkileyerek hem seyirciyi hem de oyuncuyu olumsuz etkileyecektir.
Son olarak usta Muhsin Ertuğrul’un tiyatro adabı adlı broşüründen birkaç maddeyi paylaşayım. Zamanla her şey değiştiği gibi tiyatro ve tiyatro seyircisinin rolü değişiyor. Yine de ustaya kulak vermekte fayda var.
Tiyatro eğlence yeri değil, büyüklerin mektebidir.
Tiyatroya mümkün mertebe temiz giyinilip gidilir ve gürültüsüzce bir mevkiye oturulur.
Perdenin açılacağını ihbar eden işaretten sonra perde kapanıncaya kadar artık bir kelime konuşulmadan yalnız eser dinlenir. Bir milletin bilgi ve anlayış seviyesi, sanat eserlerine ve sanatkarların gösterdiği alaka ile ölçülür.
Tiyatroda sigara içmek doğru değildir. Fakat mecburiyetse perde aralarında içilir.
Perde aralarındaki istirahat müddetleri evvelce tayin ve ilan edilmiştir. Sabırsızlanmak bu müddeti kısaltmaz.
Islık çalmak ve ayakları yere vurarak alkışlamak, takdir etmek değildir.