Merhum cumhurbaşkanı Turgut Özal, ABD başkanı Baba Bush’la olan özel diyaloğu neticesinde birinci körfez krizinde Musul-Kerkük’e yönelik askeri operasyonu gerçekleştirmek istedi. Ancak dönemin genelkurmay başkanı merhum Necip Torumtay’ın istifası, bu askeri operasyonu engelledi. Birinci körfez krizi sonrasında kurulan Irak masasında Türkiye’nin olmayışı üzerine ABD’li yetkiliye sorulan “masada niçin Türkiye yok?” sorusuna “oltadaki balık yem istemez” şeklinde verilen cevap, geçmişteki Türkiye-ABD ilişkilerini çok güzel bir şekilde özetliyordu.

Iceberg gibi..

 Sürekli iniş çıkışlarla günümüze kadar gelen Türkiye-ABD ilişkilerine yönelik bir Iceberg benzetmesinde bulunmak herhalde yanlış olmayacaktır. Türkiye-Amerika politikalarına suyun üstündeki yapıya göre değil, su altındaki büyük kütleyi temel alarak bakmak daha mantıklı bir yaklaşım olacaktır. Geçen dönemde sadece ABD’nin taleplerini yerine getirme şeklinde ilerleyen ilişkiler, artık farklı bir yapıya evirildi. Türkiye uluslararası ilişkiler bazında sadece ABD’nin gözlerinin içine bakmak yerine, kendi milli menfaatlerini önceleyen bir strateji ile yoluna devam ediyor.

ABD ile ilişkilerin kağıt üzerinde olumlu yönde tavan yaptığı süreç, başkan Barack Obama döneminde gerçekleşti. ABD’nin o meşhur müttefiklerine verdiği sözde motivasyon, bir dönem Türkiye için de çok etkili oldu. Obama’nın teşvikiyle Suriye’ye giren Türkiye’nin, o coğrafyada yalnız olduğunu anlaması pek de uzun sürmedi. ABD, Türkiye’ye bölgede kurulması planlanan Kürt devletinin korumalığını yaptırmak istedi. Aslında bu yönde atılan adımın amacının Ortadoğu’da İsrail’in güvenliğini sağlamak olduğu anlaşıldı. Türkiye, ABD’nin Suriye’de attığı adımların, Türkiye’den de toprak alınarak yeni bir devletin kurulması niyetini taşıdığını çok da geç olmadan anladı. Türkiye, Suriye bataklığına sokuluşunu özgün bir stratejiyle kendi lehine çevirmesini bildi. Birbiri ardına yapılan askeri operasyonlar ABD’nin Suriye politikalarına büyük darbe vurdu.

Amerika Birleşik Devletleri, bugünden yarına bölgede bir Kürt devleti kurulmasının mümkün olmadığını anladı. Anladı anlamasına ama bölgedeki YPG-PKK yapılanmasına gerek askeri gerekse eğitim alanında büyük yardımlarda bulunmaya devam etti. Trump’lı yıllara gelindiğinde ise Türkiye-ABD ilişkilerinin durumu eski dönemlerden farksızdı. ABD, Obama sonrası bu yeni dönemde de her şeyin eskisi gibi olacağı yanılgısına düştü. “Her türlü resti çekeceksin, her şeyi yaptırmaya çalışacaksın sonra da ortalıktan bahsedeceksin” şeklindeki kısır döngüyü Recep Tayyip Erdoğan kırdı. Evet, yürüttüğü politikalarla Türkiye’nin önceki dönemlerde göründüğü gibi “oltadaki balık” olmadığını, ABD’nin bir uydusu değil, kendi haklarını koruyan etkili bir müttefik olduğunu bütün dünyaya gösterdi.

Ya benimsin ya kara toprağın

ABD’nin “ya benimsin ya kara toprağın” yaklaşımına Türkiye, Rusya faktörünü devreye sokarak karşılık verdi. Türkiye devleti, Amerika’nın stratejik ortaklık yaklaşımının kağıt üzerinde kaldığını Patriot olayıyla bir kez daha anladı. Yüksek irtifa hava savunma sistemi Patriot’ları vermeyen ABD, Türkiye’nin Rusya’dan S400 alımıyla büyük bir şok yaşadı. Amerika, misilleme yaparak F35 savaş uçağı projesinde Türkiye’yi saf dışı bıraktı. Türkiye devleti ise bu projeye harcadığı 1 Milyar 500 Milyonluk tutarı ABD’den istedi. Türkiye’nin bu talebi Amerika Birleşik Devletleri tarafından yerine getirilmedi. Türkiye’nin Rusya kozuna karşılık, ABD’nin F35 ve Patriot misillemesi sürpriz olmadı. ABD-Türkiye ilişkilerinin seyri açısından Biden dönemi oldukça hareketli ve kırılgan bir noktaya savruldu. Türkiye’nin Biden yönetiminden, mevcut F16 uçaklarının modernizasyonu ve blok 70 donanıma sahip yeni 40 adet F16 alım isteği olumlu yanıt buldu. Yönetimde karşılık gören bu isteğin, önümüzdeki dönem nasıl bir gelişme göstereceğini hep birlikte göreceğiz.

İsveç faktörü

 İsveç’in NATO’ya üyeliği noktasında Türkiye’nin uyguladığı veto süreci, son gerçekleşen NATO zirvesi öncesinde ABD’nin devreye girmesiyle son buldu. Türkiye’nin bu gelişmeyle perde arkasında ABD’den birçok taviz kopardığı yönünde ciddi sinyaller geliyor. İsveç’in NATO’ya kabulüyle Türkiye-ABD ilişkilerinde, Türkiye’nin lehine olumlu gelişmeler yaşanacağı görüşleri giderek kuvvet kazanıyor.

Evet, Türkiye oltadan kurtuldu. Yeni süreçte onurlu bir biçimde yürütülen politikalar daha fazla ağırlık kazanacak gibi gözüküyor.

Vesselam.