Geçtiğimiz genel seçimdeki yenilgi muhalif seçmeni siyasetten önemli ölçüde kopardı. Çünkü bu derece ekonomik zorlukların yaşandığı bir dönemde bir iktidar değişikliği olacağına dair beklenti çok yüksekti ancak böyle bir değişimin olmamaması “bu seçimde bile olmuyorsa demek ki hiç olmayacak” duygusunu muhalif seçmende baskın hale getirdi. Ümidini yitiren seçmen haliyle siyasete olan ilgisini de kaybetti.

Bununla beraber, önümüzdeki yerel seçim yaklaştıkça siyasete ilginin kısmen tekrar arttığını söyleyebiliriz. Ancak görülen o ki bu ilgi seçimin geneline dair olmaktan çok İstanbul’la sınırlı.

Muhalif seçmenin, doğrudan o şehirlerde yaşayanları hariç tutarak, Bursa’yı Adana’yı Antalya’yı hatta bir noktaya kadar Ankara’yı iktidarın mı yoksa muhalefetin mi kazanacağını halen pek umursadığını söylemek zor. Son genel seçimdeki hayal kırıklığından kaynaklı bir “canı cehenneme kim kazanırsa kazansın” duygusunun halen baskın olduğunu söyleyebiliriz.

Ne var ki bu durum İstanbul için kısmen değişmiş durumda. Muhalif seçmen İBB Seçimi’ne tekrardan ilgi göstermeye ve duygusal yatırım yapmaya başlamış gözüküyor. Peki neden?

Genel seçimin rövanşı

Bunun iki ana nedeni var: Birincisi İstanbul’daki belediye seçimlerinin bir genel seçim havasında geçmesi.

İstanbul hem çok büyük bir metropol hem de iktidarın ve muhalefetin güçlerinin denk olduğu bir yer. Dolayısıyla İstanbul’u kazanan taraf neredeyse bir genel seçim kazanmış gibi oluyor.

Bu durum özellikle muhalif seçmen için önemli. Anlaşılabilir nedenlerle muhalif seçmen genel seçimde yaşanan hayal kırıklığını ve kaybetmişlik psikolojisini İBB Seçimi üzerinden telafi ve tamir etmek istiyor.

Ama sadece muhalif kesim değil, İstanbul psikolojik açıdan iktidar kesimi ve seçmeni açısından da oldukça önemli. 2019’daki seçimde İBB Seçimi’nin iki kez kaybedilmesinin çekirdek Erdoğancı seçmende ciddi bir hayal kırıklığı yarattığını görmüştük.

Zaten iktidar açısından sadece psikolojik değil, aynı zamanda İBB’nin devasa bütçesini yönetip buradaki ranta hakim olmak açısında da İstanbul çok önemli. Bunu iktidar kanadının İstanbul’u tekrardan kazanmak için harcadığı yoğun çabada görebiliyoruz.

Yeniden tazelenebilecek umutlar

Ancak muhalif seçmenin İBB Seçimi’ni önemsemesinin daha da önemli nedeni, bu seçimin Türkiye siyasetinin önümüzdeki dönemine dair sonuçlarıyla ilgili.

Eğer Ekrem İmamoğlu İBB Seçimi’ni muhalefetin dağınıklığına ve birçok muhalefet partisinin kendi adayını çıkarmış olmasına rağmen kazanırsa, o zaman 2028’deki Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nin en güçlü adayı haline geleceğini söyleyebiliriz.

Neden?

Çünkü öncelikle İmamoğlu Cumhur İttifakı’nın oldukça güçlü olduğu İstanbul’da Erdoğan’ı dolaylı da olsa tam üç kez yenmiş olacak. Bu şekilde hem Cumhur İttifakı seçmeninden oy alabildiğini hem de genel olarak siyasette bir “winner” olduğunu göstermiş olacak. Bu iki özelliğe sahip olmayan Kılıçdaroğlu’nun son cumhurbaşkanlığı seçimini nasıl kaybettiğini hep beraber gördük.

Ayrıca 2028’deki seçime Erdoğan, eğer iki dönem kuralını aşabilirse, artık iyice yaşlanmış şekilde girecek. Erdoğan’la arasında 17 yaş olan İmamoğlu ise halen genç ve dinamik.

Son olarak, geçtiğimiz seçimde olduğu gibi CHP’nin parti bürokrasisi içerisinden İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının önünün kesilmesi de artık mümkün değil. Son CHP Kurultayı’nı değişimcilerin kazanmasıyla beraber İmamoğlu parti içerisinde oldukça güçlendi.

Dolayısıyla, geçtiğimiz CHP Kurultayı’nda yaşanan değişim haklı olarak muhalif seçmeni ümitlendirmeye yetmese de, İBB Seçimi’ni İmamoğlu’nun kazanması muhalif kesimin ümitlerinin tazelenmesine sebep olabilir gibi duruyor. Bu başarılırsa, muhalefetet iktidara karşı kısmi de olsa bir psikolojik üstünlük elde etmiş olacak.

Rusyalaşmanın engellenmesi

Tüm bunların ötesinde, İBB Seçimi’ni muhalefetin kazanması, Rusya’da 10 yıl öncesinde yaşandığına benzer şekilde, Türkiye’de “seçimli otoriter” bir rejimden “tam otoriter” bir rejime geçilmesi önündeki son engel olabilir.

Bu argüman artık kabak tadı verdi farkındayım. Bugüne dek kutuplaşmanın da etkisiyle her seçim muhalefet siyasetçileri “bu seçim son seçim” söylemiyle seçmeni mobilize etmeye çalıştı. Özellikle de son genel seçimde bu söylem sıkça kullanıldı.

Ama şu da bir gerçek: Belki halen tam otoriter bir rejime geçilmedi ama Türkiye’deki mevcut seçimli otoriter rejim iktidar her seçim kazandığında daha da konsolide oldu ve demokrasiden daha da uzaklaştı.

İstanbul ve Ankara’yı geri almış bir Cumhur İttifakı’nın otoriterleşmenin dozunu daha da artıracağını öngörmek hiç zor değil. Ve bu böyle giderse bir noktada bir bakmışız gerçekten de Türkiye Rusya’daki gibi seçimle iktidar değişiminin artık imkansız olduğu tam otoriter bir rejim haline gelmiş.

Bugün Türkiye’deki siyasal sistem gerçekten de 10-15 yıl önceki Rusya’daki rejimle çok büyük benzerlikler taşıyor ve gidişat da aynı yönde.

Dolayısıyla İBB Seçimi’ni muhalefetin kazanması Türkiye’nin Rusyalaşmasına dur demek için gerçekten çok önemli.