"Even The Rain" (Türkçe adıyla "Yağmuru Bile") filmi, 2010 yılında Iciar Bollain tarafından yönetilmiş, modern bir hikaye ile tarihi bir hikayenin kesiştiği, geçmişten günümüze süregelen sömürü düzeninin işleyişinin prensibini ve yapısını anlamlandırmayı başarmış, son derece etkileyici bir yapım.

Bollain'in eseri, iç içe geçmiş iki ana hikayeyle izleyiciyi büyüler. İlk olarak, Columbus'un keşif gezisiyle başlayan ve yerli halkın acımasızca sömürülmesini konu alan tarihsel anlatı, izleyiciye sömürgeciliğin vahşetini hatırlatır. Bu tarihsel gerçekliği bir film haline getirmek isteyen film ekibi bir anda kendisini Bolivya'nın Cochabamba kentinde, su kaynaklarının özelleştirilmesine karşı çıkan halkın verdiği mücadelenin içinde bulur. Yönetmen Bollain, geçmişte "sözde" medeniyet götürmek amacıyla yaptığı keşifleri, dini, ahlaki ve ekonomik sömürü haline getiren Colombus'un tarihsel perspektifi ile, Bolivya hükümetinin uyguladığı neo-liberal politikaların sonucunda halkın en temel ihtiyaçlarının dahi kapitalist bir meta haline getirilişini yani tarihsel ve güncel sömürü temalarını ustaca bir kompozisyon ile birleştirerek muhteşem bir sinema şölenine dönüştürüyor.

Filmde, başkarakterler Sebastian (Gael Garcia Bernal) ve Costa (Luis Tosar), kendilerini bu iki hikayenin tam ortasında bulurlar. Bir yanda Columbus'un keşfini filme çekerken, diğer yanda Bolivya halkının su savaşına tanık olurlar ve hatta bu direnişin bir parçası haline gelirler. Bollain, bu karakterler aracılığıyla izleyiciye, sömürüye karşı durmanın ve adaletin önemini vurgular.

Cochabamba Su Savaşları'na biraz değinmek gerektiğini düşünüyorum. Bu direniş, kapitalizmin ve neo-liberal politikaların yarattığı sosyal adaletsizliklere karşı gerçekleşen bir halk direnişi. Bolivya hükümetinin gerçekleştirdiği özelleştirme politikalarının hemen ardından su fiyatlarının fahiş seviyelere çıkarılması, halkın temel haklarına erişimini kısıtlamış ve bu durum halkın bu konudaki geniş katılımlı yoğun bir tepkisine yol açmıştır. Birçok insan, zaten yoksulluk sınırında yaşarken, temiz suya erişim için daha fazla ödeme yapmak zorunda kalmış ve bu durum toplumsal gerilimi artırmıştır. Halkın suya erişim hakkının özelleştirilmesi, sadece ekonomik bir karar değil, aynı zamanda insan haklarına yönelik bir tehditdir. Su Savaşları, sosyal hareketlerin gücünü ve halkın kolektif direnişinin önemini göstermiştir. Cochabamba halkı, suyun kamusal bir hak olduğunu savunarak, özelleştirme kararına karşı örgütlenmiş ve büyük protesto gösterileri düzenlemiştir. Bu direniş, sadece Bolivya özelinde değil, ulusal ve uluslararası kamuoyunun da dikkatini çekmiş ve büyük yankı uyandırmayı başarmıştır. Halkın örgütlü protestosu neo-liberal politikaların sosyal adaletsizlikleri nasıl derinleştirdiğini gözler önüne sermiştir. Bu anlamda filmin temel dayanaklarından biri olan Cochabamba Su Savaşları, halkın temel haklarına sahip çıkma mücadelesinin ve neo-liberal politikaların yarattığı adaletsizliklere karşı verilen direnişin sembolüdür.

              

 Kapitalizmin temel prensibi, maksimum kar elde etmektir. Bu amaç doğrultusunda, insan hakları ve doğanın korunması gibi değerler çoğu zaman göz ardı edilir. Filmde, suyun özelleştirilmesi ve halkın buna karşı verdiği mücadele, bu durumu açıkça gösterir. Su gibi temel bir ihtiyacın bile kapitalist bir meta haline getirilmesi, sadece yerel halkın yaşamını zorlaştırmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal adaletsizliği de derinleştirir. Filmin bir diğer önemli çıkarımı, kapitalizmin tarihsel sürekliliğidir. Columbus'un yerli halkı sömürmesiyle başlayan süreç, günümüzde farklı formlarda devam etmektedir. Eskiden madenler, topraklar ve insan emeği üzerinden yapılan sömürü, günümüzde su, enerji kaynakları ve çevre üzerinden yapılmaktadır. Kapitalizm, bu kaynakları kontrol ederek güç ve zenginlik elde ederken, halkın yaşamını zorlaştırır ve onların haklarını gasp eder. Bu bağlamda, "Even The Rain" filmi, kapitalizmin toplumları nasıl sömürdüğünün tarihsel ve güncel örneklerle bir ispatıdır.

Filmin son sahnesi bence sinema tarihinin en etkileyici finallerinden birine sahne oluyor. Sömürgeciliğin vahşeti, halen günümüzde devam eden adaletsizlikler, kapitalizmin insanlık dışı uygulamaları, adalet, eşitlik, insanca yaşam için yapılan bir direniş ve bir avuç içindeki bir damla su. Bu dünyada yaşayan her canlının hakkı olan, yaşamın, medeniyetlerin, ahlakın, düşüncenin temeli. Bir damla su.

"Even The Rain", sadece bir film olmanın ötesinde, derin sosyal ve politik mesajlar içeren bir manifestodur. Film, sömürgeciliğin yüzyıllar boyunca değişmediğini, sadece şekil değiştirdiğini gösterir. Yerli halkın suya erişim hakkı için verdiği mücadele, aslında evrensel bir adalet arayışının sembolüdür. Bu anlamda "Even The Rain" filmi her sinemaseverin heybesinde bulunması gereken bir hazine.

Sinema dolu günler...