Normalde yargı ve hukukla ilgili ilgili konuşmayı da yazmayı da sevmem ama bugün yazmak mecburiyet oldu.
Malumunuz yerel seçimlerden önce yani 25 Mart'ta başlayan Yargıtay seçim sonuçları tamamlandı.
Cemaatlerin, iktidar içindeki yapıların güç çarpışmalarının ardından sonunda seçimlerden Ömer Kerkez Yargıtay Başkanı olarak çıktı.
En son söyleyeceğimi başta söylemek istiyorum; bu seçim cemaatlerin güç gösterisine döndü!
Ama şunu da hatırlamak gerekiyor; bu seçimlerde 3 şekilde oy atma biçimi ortaya çıktı.
Bir, dış etkenlerin talep ve istekleri üzerine bağlı bulundukları cemaat veya grupla birlikte hareket eden kesim.
İkincisi, pazarlıklar sonucu elde edilecek karar doğrultusundan oy veren kesim.
Üçüncü, yargı bağımsızlığına önem verecek, tüm üyelere gruplara eşit yaklaşacak, her şeyden öte, Yargıtayın bir grup veya cemaatin yönetime hakim olmasında problem gören kesim…
Yukarıdaki üç maddeden devam edecek olursak; “Hakyolcular ile Menzilciler” çarpışıyor manşetini bu süreçte çok duyduk.
Yıllardır bu ve benzeri grupların varlığı iddia şeklinde söylenir ve yazılırdı.
Artık görüyoruz ki varlıkları var mı yok mu diye tartışmaya gerek duymadan varlıkları kabul edilmiş durumda.
Geçmişte ülkemiz FETÖ belası gibi bir tecrübeye sahipken, bu tip durumlar son zamanlarda Birinci Başkanlık seçimlerine kadar uzanan haberleri barındırmakta. Dolayısıyla böylesi bir durumda bu konu herkesin şapkasını önüne koyarak düşünmesini gerektiriyor.
Gruplara değinmek gerekirse; Yargıtayda her dönem gruplar olmuştur. Laik, çok laik, aşırı laik, sosyal demokrat gibi. Fakat cemaat ilişkileri veya gruplar arasında anlaşmazlık ve pazarlıklar bu kadar ortalığa düşmemiştir.
Pazarlıklar geçmişte de oluyordu. Ama her ne olursa olsun her zaman liyakat, hukuk ve devlet adamı niteliği vb. kavramlar ön koşul olarak önem arz ederdi.
Şu an ki gruplara değinmek gerekirse, kimisi beraber kimisi bağımsız hareket ediyor.
Bu gruplar medyaya yansıdığı gibi; Hakyolcular, Menzilciler, AK Partililer, ülkücüler, sosyal demokratlar, MGV’liler, bakanlık, tetkik hâkimi ve savcı kökenliler şeklinde.
Ama haberlere yansıdığı gibi gruplar blok halinde oy vermediler. Parçalanmalar oldu.
Fakat genel olarak; Hakyolcular ağırlıklı olarak Muhsin Şentürk’ü, Menzil grubu Ömer Kerkez’i destekliyor. Mehmet Akarca’nın ise her kesimden oy aldığını söyleyebilirim.
Şunu da not düşeyim, Muhsin Şentürk Hakyolcu, Ömer Kerkez’in Menzilci olmadığı bir tarafa Mehmet Akarca’nın da herhangi bir cemaate mensup olmadığı biliniyor.
Direk akla gelen soru bu durumda gruplar ve cemaatler kendi adaylarını niye göstermiyor?
Çünkü; hiçbir grubun tek başına salt çoğunluk olan 175 oyu alması imkânsız. Bundan dolayı kendi aralarında pazarlık konusu oluyor.
Pazarlıklar genelde ne diye sorarsanız…
Başsavcılık, Genel Sekreterlik, daire başkanlığı makamı ile yönetim ve oluşacak kurullarda görev alacak kişilerin kendilerine yakın olanlarından seçilmesi ve paylaşılması durumu diyebilirim.
İşin garibi ise her üye ile birebir görüşüldüğünde Yargıtayın saygın bir kurum olduğunu ifade etmeleri ve herhangi bir grup veya cemaat yörüngesinde yönetilmesine karşı olduklarını belirtmelerine rağmen oy kullanırken bunu göz ardı etmeleri.
Seçimlerin sonuçlanmasıyla en büyük tehlike şimdi; Yargıtay’ın tamamen siyasileşip ve tek grup veya cemaatin yörüngesine gireceği endişesi…