6 Şubat 2023'te Türkiye tarihinin en yıkıcı depremlerinden biri meydana geldi. Kahramanmaraş merkezli bu deprem, 10 ilde büyük hasara yol açtı ve on binlerce insanın hayatını kaybetmesine, yüz binlercesinin de evsiz kalmasına sebep oldu. Bu trajik olay, yalnızca bir doğal afet olmanın ötesinde, Türkiye'nin deprem hazırlığı, yapı güvenliği ve kriz yönetimi konularındaki zafiyetlerini gözler önüne seren bir dönüm noktasıdır.
Depremin meydana geldiği bölge, tarihsel olarak aktif bir fay hattı üzerindedir. Türkiye, jeolojik olarak bir deprem ülkesi olduğu için, bu tür doğal felaketlerle yaşamaya alışsa da, büyük ölçekli depremler meydana geldiğinde hazırlık ve müdahale düzeyinin yetersizliği ciddi sorunlar yaratmaktadır. Bu depremde yaşanan kayıplar, sadece fiziksel değil, aynı zamanda sosyal ve psikolojik boyutlarıyla da derin bir etki bırakmıştır.
Depremin yıkıcı etkileri, özellikle yapı güvenliği konusunda önemli soruları gündeme getirmiştir. Uzun yıllardır tartışılan “depreme dayanıklı yapı” konusu, birçok yönden ihmal edilmiştir. Depremlere karşı planlanan inşaat standartları ve denetim mekanizmaları ne yazık ki çoğu zaman uygulanmamış veya yeterince etkili olmamıştır. Bu durum, binaların büyük bir kısmının deprem sırasında kolayca yıkılmasına yol açmıştır.
Türk inşaat sektöründeki denetim eksiklikleri ve yapı ruhsatı verilirken yapılan usulsüzlükler, bu tür felaketlerin büyümesinde etkili olmuştur. Bundan böyle bu durumun önlenmesi için daha kapsamlı ve etkili yasaların çıkarılması, uygulamanın yanı sıra denetim mekanizmalarının da güçlendirilmesi gerekmektedir.
Deprem anında ve sonrasında yaşanan kaos, kriz yönetimi açısından da çeşitli eleştirileri beraberinde getirmiştir. Afet anında hızlı ve etkili müdahale için gerekli hazırlıkların yapılmadığı, lojistik ve iletişim ağlarının yetersiz kaldığı birçok kişi tarafından ifade edilmiştir. Arama kurtarma ekiplerinin zamanında sahada olamamaları ve yeterli ekipmanın eksikliği, kayıpların daha da artmasına neden olmuştur.
Bu tür doğa olayları, ülke genelinde bir acil durum planının oluşturulmasının ve sürekli tatbikatların yapılmasının önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Kriz anlarında etkin bir liderlik ve sorunsuz bir koordinasyonla, felaketlerin etkilerini en aza indirmek mümkündür.
Bu tür felaketler toplumun dayanıklılığını da sınamaktadır. Depremin getirdiği büyük insani kriz, insanların birbirine yardım etme, dayanışma ve dayanıklılık gösterme ruhunu da ortaya çıkarmıştır. Bu durum, toplumsal yaşamın, zor zamanlar karşısında yeniden inşa edilebilir olduğunu göstermektedir. Ancak bu dayanışmanın sürdürülebilir olması, toplumun çeşitli kesimlerinin bu süreçte nasıl bir araya geldiğine de bağlıdır.
Sonuç olarak; 6 Şubat 2023 depremi, sadece fiziksel kayıplar değil, ruhsal yaralar da açmıştır. Bununla birlikte pek çok ders barındırmakta; yapı güvenliği, kriz yönetimi ve toplumsal dayanıklılık konularında atılması gereken adımlar net bir şekilde belli olmaktadır. Gelecekte benzer felaketlerin etkilerini azaltmak ve toplum olarak daha dayanıklı hale gelmek için yapılacak reformlar, bu acı tecrübeden gerekli derslerin çıkarılmasına bağlıdır. Türkiye’nin, bu yaşananlardan güçlenerek çıkmasını umuyoruz.
Bu analiz, deprem sonrası dönemin daha iyi yönetilmesi adına bir başlangıç noktası olmalıdır. Deprem gerçeğiyle yaşamayı öğrenmek, sadece devletin değil, toplumun her ferdinin sorumluluğudur.
6 Şubat 2023, yüreğimizde derin yaralar bırakan bir gün. Kaybettiğimiz tüm sevdiklerimizi saygıyla anıyor, acılarını içimizde hissediyoruz. Birbirimize sarılmanın, dayanışmanın önemini bir kez daha anladık. Umutsuzluğa kapılmadan, sevgiyle ve birlikte yeniden ayağa kalkmalıyız. Unutmayalım ki, her karanlığın ardından bir ışık doğar.