Yerel seçimlere 7 aydan daha az bir zaman kaldı. Her ne kadar haber girişlerimize ‘yerel seçimlere 7 aydan kısa bir süre kala’ diye başlamış olsak da bu sürenin çok uzun bir süre olduğunu belirterek yazıya başlıyorum. Kamuoyu, uzun bir süredir İYİ Parti ve CHP’nin 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde ‘ittifak’ kurup kurmayacağını tartışıyor. Her geçen gün alevlenen bu tartışmaların gölgesinde patlayan adaylıklar (İmamoğlu, Yavaş ve Soyer’in adaylıkları) pek konuşulmasa da yerel seçimler yaklaştıkça çok tartışılacağına benziyor.

Seçimler ve adaylar tartışılırken mevcut belediye başkanları hem adaylıklarını ilan etti hem de seçime kalan 6 aylık süreçte çalışmalarını tanıtmanın startını da vermiş oldu. Bu kapsamda çalışmalarına başlayan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın ‘mega’ projenin tanıtımı için çağırdığı ‘mega’ gazeteciler, programa çağrılmayan biz gazetecilerin hafızalarımızı tazelememize neden oldu. Özelikle Ankara yerel basında çalışan arkadaşlarımız hafızalarını biraz tazelediği takdirde;  2019 yılında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Mansur Yavaş’ın, ulusal basın temsilcileri ile bir araya gelerek işe başladığını hatırlayacaktır.

O dönemlerde toplantıya çağrılmayan Ankara yerel basını ‘değişim’ adına Mansur Yavaş’ı destekliyordu. Yavaş, çoğu kez yerel basının manşet ve sürmanşetlerinde kendine yer buldu, bulmaya da devam ediyor. Yerel basın çalışanlarının ‘neden toplantıya çağrılmadık’ haklı sitemi karşısında ‘yerel basın ile ayrı bir toplantıda’ bir araya geleceğiz denilmişti ve yerel basının ‘gönlü’ bu şekilde bir araya gelerek alınmıştı.

Kimsenin hatırlamadığı ama hatırlamış gibi yaptıkları yerel basın özelikle Ankara’da ‘üvey evlat’ muamelesi görmekten bir türlü kurtulamıyor. Niye özellikle Ankara diyorum; çünkü diğer illerin yerel basınını da takip ediyorum. Özellikle Gaziantep ve Kocaeli yerel basını bu anlamda örnek gösterilebilir nitelikte. Ankara yerel basının güçsüzlüğünü ulusal basının Ankara’daki temsilciliklerine bağlayan arkadaşlarıma katılmadan yazıya devam ediyorum.

Türkiye’nin en büyük Tarım Kampüsü ve Rekreasyon Alanı BAKAP’ı ulusal basının Ankara temsilcileri ve haber müdürlerine tanıtan Yavaş, ne yazık ki göreve başladığında yerel basına yaptığı bu ‘görmezden gelme, önemsizleştirme ve üvey evlat’ muamelesini dört yılın ardından ikinci bir defa daha tekrarlamış oldu.

Ankara’nın önemli bir projesinin tanıtımı yapılıyor ama kentin sokaklarını, caddelerini, muhtarlarını, mezarlıklarını, köprülerini, kavşaklarını, tarımını, hayvancılığını, sıkıntılarını, taleplerini, turizmini ve her türlü ihtiyacının ne olduğundan haberdar olan kentin gazetecileri toplantıya çağrılmıyor. Yoksa yarın açılışı yapılacak olan proje için ‘yerel basına’ ayrı bir tanıtım mı yapılacak!!

Basın mensubu, basın mensubudur. Basını ulusal ve yerel diye ayırmanın mantığı nedir? Sorusunu sormadan edemiyorum. Bizim bir künyemiz var, o da sarı basın kartımızdır. Bu kart her ne kadar son dönemlerde turkuaz karta dönüştürülse de gönlümüzde hep sarı olarak kaldı. Üstelik bu kartı da almak için yıllarca haksız yere bekletilen gazeteci arkadaşlarımız oldu. Ben de bu guruba dâhilim. Bu kartın üstünde ulusal ya da yerel basın diye yazılı ayrımcı bir yazı da yok. Kartın üstünde basın mensubu ya da gazeteci yazıyor. Peki, nedir bu ayrımcı tutuma neden olan?

Sadece ulusal kanalların Ankara temsilcileri toplantıya çağrılmıyor. Hiçbir yerde çalışmayan ama kitlesi ve ‘popülerliği’ yüksek olan ‘mega’ gazeteciler de baş köşede yerini alıyor. Seçime 6 ay kala yerelde çalışan ‘üvey evladın’ yazdıkları, dile getirdikleri mi, yoksa mega gazetecinin kamuoyu oluşturma etkisi mi? Önemli. Sorunun yanıtını siz değerli okuyuculara bırakıyorum.  Kısaca şunu diyebiliriz; kentin belediye başkanı ‘mega’ projesini yerele tanıtmaya gerek duymamış.

Sonuç olarak; çuvaldızı kendimize, iğneyi başkasına batırmanın vakti çoktan gelip geçti. Tabi bu sözüm basın emekçilerine değil, onları düşük ücretlere çatıştırmak zorunda bırakan gazete patronlarınadır. Sahi biz kimiz? Neden görünmüyoruz? Sorusunu yerel gazete patronları kendilerine ne zaman soracak? Bu soru ticari kaygı ilk sırada olduğu sürece daha çok öteleneceğine benziyor. Kalın sağlıcakla..