Bu yazıya net bir tanımla başlamak gerekir. Medyada sıklıkla duyduğumuz İslamofobi’nin anlamı İslam korkusudur. İslam ve fobi kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur ve ‘fobi’ Yunan mitolojisindeki ‘dehşet tanrısı’nın ismi ‘Phobos’ kelimesine dayanır. 

Dünya üzerinde herhangi bir dinin dehşet kelimesi ile anılması, medyaya o şekilde yansıması ve insanların o din hakkındaki genel geçer düşüncelerinin kalıplaşması üzücü bir durum. Son birkaç aydır özellikle İsveç’te Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur'an-ı Kerim yakma eylemleri yapılıyor. Bu eylemlerde adı en çok geçen isim ise Irak asıllı Salwan Momika. İsveç’te polisten aldığı izinlerle yaptığı eylemlere dur diyen yok. Momika birkaç gün önce, Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği ile Diyanet İşlerine bağlı Fittja Ulu Cami önünde Kur'an-ı Kerim yakma amacıyla İsveç polisinden aldığı izinlerini kullanmaktan vazgeçtiğini duyurdu. 

Stockholm polisi de ülkenin devlet radyosuna yaptığı açıklamada, Momika'nın, başvurusu sonrası izin verilen 12 Kur'an-ı Kerim yakma eyleminden 6'sını gerçekleştirdiğini, gelecek günler düzenleyeceği 6 eylemden ise kendi isteğiyle vazgeçtiğini belirtti. Momika, 15 Eylül Cuma günü cuma namazı esnasında Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Fittja Ulu Cami önünde, 18 Eylül Pazartesi de Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur'an-ı Kerim yakmak için polisten izin almıştı. Fakat tepkiler artık büyümeye başladı ve bu eylemlerini iptal etti. Bu eylemler İslam dünyasını son derece rahatsız ediyor. Geçtiğimiz günlerde, İsveç'in Malmö kentinde, dün Irak asıllı Salwan Momika'nın polis korumasında Kur'an-ı Kerim yakması ve onu engellemeye çalışan 15 kişinin gözaltına alınması nedeniyle başlayan protestolar gece boyunca sürdü.

Danimarkalı aşırı sağcı politikacı ve Sıkı Yön Partisi lideri Rasmus Paludan, 2022'de Paskalya tatili boyunca İsveç'in Malmö, Norköpin ve Jönköping kentleri ile başkent Stockholm'de Kur'an-ı Kerim yakma provokasyonlarını sürdürmüştü. Paludan, 21 Ocak'ta Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği ve 27 Ocak'ta Türkiye'nin Kopenhag Büyükelçiliği önünde Kur'an-ı Kerim yakmıştı. Stockholm'de yine Salwan Momika, Kurban Bayramı'nın birinci gününe denk gelen 28 Haziran'da, Stockholm Camisi önünde polis koruması altında Kur'an-ı Kerim'i ateşe vermişti. İran asıllı Bahrami Marjan ise Stockholm'ün Angbybadet sahilinde 3 Ağustos'ta polis korumasında Kur'an-ı Kerim yakmıştı.

Bu olaylar son aylarda gerçekleştirilen eylemlerden sadece birkaçı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, iki gün önce ABD Müslüman Organizasyonları Konseyi üyelerini kabul etti ve "Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırıların, ifade özgürlüğü bahanesiyle savunulamayacağını, bunların toplumsal huzur ve istikrarı hedef aldığını, Amerikan Kongresi başta olmak üzere tüm siyasi çevrelere etkili şekilde anlatmanızı bekliyorum" açıklamasında bulundu. 

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyinin (İHK) 11 Eylül-13 Ekim’deki 54’üncü oturumunda , dünya genelindeki sıcak gündem maddelerinin yanı sıra Avrupa'nın bazı ülkelerindeki Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırılar ele alınacak.

Son aylarda yaşanan saldırıların kısa bir özeti bile olmasa da yazının buraya kadar olan kısmında Müslümanların kalbini kıran, dışlayan ve ötekileştiren ayrımcı eylemlerin nasıl desteklendiği açıkça anlaşılmıştır diye düşünüyorum. Peki neden? İsveç’in NATO üyeliği konusunda Türkiye’nin henüz bir kararı açıklanmadı. Finlandiya’nın üyeliği ile ilgili onay verilse de İsveç ile ilgili görüşmeler Meclisin yeni dönemdeki çalışmalarına kaldı. İsveç ile Türkiye arasında sert rüzgârlar estirecek bir konu düşünün, ne olabilir? Tabi ki İslamofobik saldırılar. Polisin izin verdiği ya da eylemsiz kaldığı bu saldırılarda İsveç ile Türkiye arasındaki siyasi ilişkiler zora giriyor. Birileri İsveç’in NATO üyeliğinden veto alma korkusunu İslamofobi ile kullanıyor.

Üyeliği büyük oranda onaylanacak olan İsveç’te bu saldırılar bitecek mi ya da saldırılara yönelik nasıl önlemler alınacak onu ilerleyen zamanda göreceğiz. Çok saygı duyduğum Zygmunt Bauman insan grupları arasında kişilerin “Biz” ve “Onlar” ayrımı yaptığını söyler. “Biz” dediğimiz grupta kendimizi daha iyi, güvende ve açık sözlü olabilecek cesarete sahip hissederiz. Fakat eğer “Onlar” grubundaysak, azınlık, dışlanmış, ötekilenmiş, susturulmuş hatta belki de yok olması gerektiği düşünülen bireyler oluruz. Hiç kimsenin “Onlar” olarak yaşamaya hakkı yoktur.