‘Çığrından çıkmış bir zaman bu’ diyor Shakespeare Hamleti’nde. Bunun en sert örneğini 7 Ekim sabahı itibari ile yeniden yaşamaya ve hatırlamaya başladık. Hamas, o sabah ‘Aksa Tufanı’ isimli İsrail’e karşı toprak ihlalleri nedeni ile karşı saldırı başlattı. İsrail de bunun üzerine füzeler yağdırmaya başladı. Şimdiye kadar binlerce insan öldü, binlercesi yaralandı. Bedenine hasar almayanlar ise ruhlarına tamir edilmesi güç tahribat aldı.

Biz bu çığrından çıkmış zamanı medya içeriklerinden takip ediyoruz. Medyanın duygu ve düşünceleri yönlendiren gücü bu olayda da devrede. Dezenformasyon, sahte haber, misenformasyon, çarpıtma ve daha bir sürü içerik akışına maruz kalıyoruz. Küçük bir örnek vermek gerekirse, 18 Ekim’de sosyal medyada ‘Ağaca sarılı halde bulunan çocuk görüntüsü’nün Gazze’de çekildiği iddia edildi ve viral oldu. Görüntü gerçek. Fakat zamanı ve yeri yanlış. Görüntünün 27 Ağustos 2023 tarihinde Tacikistan’da yaşanan sel felaketi döneminde çekildiği ortaya çıktı. Atletico Madrid taraftarlarının Filistin bayrağı açtığını gösterdiği iddiasına gelince ise görselin dijital ortamda oluşturulduğu gayet netti. Yapay zekâ uygulamaları ile de basitçe tespit edilebiliyor.

Bahreyn'deki Filistin destekçisi göstericilerin İsrail Büyükelçiliğini ateşe verdiği iddia edildi. Sosyal medyada dolaşımda olan içeriklerde görseller de yer aldı. Halbuki görüntüler 2012 yılına ait Bahreynli protestocuların polis binasına molotof kokteyli attığını gösteriyor. İsrail bayrağını yakarken alev alan kişiye ait görüntünün Yozgat'ta kaydedildiği iddiası, Hindistan’daki gösterilerde yanlışlıkla İtalyan bayrağının açılması ve daha bir sürü yanlış bilgi hem sosyal medyada hem de maalesef haber portallarında yer alabildi. Almaya da devam eder. İnternet kullanıcılarının medya içeriklerini doğrulama pratikleri konusundaki zayıflığı başkaca amaçlarla hareket eden, bilerek veya bilmeyerek ‘sahteliğe’ hizmet edenlere çanak tutmaya devam edecektir.

Medyum (medium) kelimesi duyunca aklınıza ne geliyor? Kâhinlik, fal, büyü vs mi? Eğer aklınıza gelen ilk kelimeler buysa yanılıyorsunuz. Latince’den gelen medyum kelimesi araç demektir, medya ise medyumun çoğul halidir. Yani günümüzde kitle iletişim araçları ve ortamını ifade eder. İnsanlık tarihi medyada akar gider, yok olur, tüketilir ve unutulur gibi gelir. Halbuki göremeyeceğimiz bir zamana bırakılan tarihsel izlerdir.

İsrail ve Hamas arasındaki çatışmada bu izler geleceğe nasıl bırakılıyor dersiniz? Sadece kanlı görüntüler, ceset fotoğrafları, militarist dil ve dahası habercilik pratikleri bu çatışmayı anlatmaya muktedir midir? Savaş alanındaki canlı yayınlarda en çok konuşulan haber aktörünün kim olduğu meselesi mesela? İnsanlar ölüyor. Acı çekerek, yenilerek, mahremiyetleri zedelenerek, varlıklarına hakaret edilerek ölüyorlar. Akşamları ana haber bültenlerinde bir yandan yemek yerken ya da gün içerisinde elinizde çay kahve varken telefondan bunları izliyor olabilirsiniz.

Dikkat çekmek istediğim nokta şu; kötülük insanlık tarihi boyunca tahripkâr olmuştur. Bu yüzyılda bu tahribatın izleri ve tarihselliği medyada yazılıyor. İnsanların şeytanca birbirlerini öldürmesi normal hayatta zor iken Bauman’a göre bu bir otorite tarafından emredildiyse kolay ve meşru hale geliyor. Ahlaki kötülük bir ‘tercih’tir. Neiman, bu çağdaş kötülüğün sınırlarını teknolojinin belirlediğini söyler. Akılcı, hesaplanmış, olasılığın ve rastlantılığın ortadan kaldırıldığı ve kişisel heyecanların olayları etkilediği bir sistem. Geleneksel savaşlardan farklıdır. Çünkü amaç düşmandan kurtulmak değildir. ‘Daha iyi ve kökten farklı bir toplum’ yaratmak amaçlanır.

Hannah Arendt, ‘Kötülüğün Sıradanlığı’nda canavarların canavarlara, zorbalıkların zorbalara ihtiyaç duymadığını anlatır. Ve insanların ne kadar korkunç olursa olsun emirleri yerine getirme eğilimi aslında itaat eğilimi vardır, hatta bununla kimlik kazanımı da söz konusudur. Özetle bir yanda bu canavar eylemleri yapan ‘normal insanlar’, bir yanda da bu eylemleri çay kahve içerken izleyen medya tüketicileri var. Medyada kötülüğün sıradanlığı var. ‘Vah vah’ deyip gözlerimizin yaşarmasından daha korkunç ve kontrol edilemez başka bir saldırı daha var. Düşünme yetisini kaybetmiş, vicdanı ile karşılaşması engellenen ‘bireyler’ yaratılıyor. Aklın temeli düşünmek, farkında olmak ve eleştirelliktir. Duygular ahlak alanı dışına itilebilir mi? Ahlaksız ve etik değerlerden yoksun güçlerin menfaatleri için başkalarının iyilik alanlarını tahrip ettiği bir dönem. Saygı, empati, merhamet ve duygudaşlık iyi bir aklın birlikteliğidir. Bu iyi ve iradeli akıldan yoksun kişilerin tahakkümünden korunmak dileği ile…