Forbes dergisi, her yıl “Dünyanın en zenginleri listesi” hazırlıyor; bizler de milyarlarca dolara sahip olanların listesini öğrenmiş oluyoruz.
Nisan ayında açıklanan 2024 listesine Türkiye’den 33 dolar milyarderi girdi. Bu listenin sürprizi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın 1,2 milyar dolar ve kardeşi Haluk Bayraktar’ın ise 1,1 milyar dolara ulaşan servetleriyle listeye girmeleriydi.
Muhalif medyanın haberlerinde Bayraktar kardeşlerin listeye girmesi genellikle başlıktaydı. Fakat Selçuk ve Haluk Bayraktar’ın hemen her faaliyetini övgülerle göklere çıkaran iktidar medyası, iki kardeşin “Dünyanın en zenginleri” arasına katılmasını görmezden geldi.
Anadolu Ajansı, Bloomberght, Hürriyet, Sabah da listenin yenilenmesi haberini verdi ama Bayraktar kardeşleri başlıkta değil, satır arasında geçirdi. Belli ki, övülecek bir durum olmadığına karar vermişlerdi. Bayraktar kardeşlerin zenginleşmesini, iktidar medyasından sadece Diriliş Postası,TGRT Haber ve Yeni Akit başlıkta gördü.
Fakat eylül ayı ortalarından itibaren liste haberleri, yeniden görülmeye başlandı. Nereden yayıldıysa Sözcü, BirGün ve Yeniçağ gazeteleri ile ABC, Ekonomim, Haber Global, Türkiye Today , Gazete Pencere, Gazete Duvar, T24, 12Punto, Onedio ve Patronlar Dünyası sitelerinde aralıklarla 2024 zenginler listesi bugünlerde bir daha açıklanmış gibi haberler birbirini izledi.
Hatta T24, “Erdoğan'ın damadı Bayraktar bir kez daha Forbes'un ‘en zenginler’ listesine girdi” ve BirGün, “Damat Bayraktar ikinci defa zenginler listesinde” başlığı koydu haberlerine. Fakat Bayraktar’ın listeye ikinci kez girdiği doğru değildi; Bayraktar kardeşler ilk kez 2024 listesine girmişlerdi, listenin de yeni hali yoktu.
Nitekim Forbes Türkiye de milyarderler listesinin yılda bir kez açıklandığını, “şirketlerin piyasa değeri ve dolar paritesine göre güncellendiğini” anımsatma gereği duydu. Haber sitelerinin temel sorunlarından biri, doğrulama eksikliği. Birinin yayımladığı haberi diğerleri kopyalarken kontrol etmiyor; tarihlerine bile doğru düzgün bakılmıyor.
RTÜK kâinatın renklerine karşı
Açık Radyo, 3 Kasım 1995’ten beri yayın yapıyordu. “Kainatın tüm seslerine açık radyo” sloganının hakkını veriyorlardı doğrusu. Renkli, coşkulu, farklı ve çeşitliliği olan bir radyoydu.
Çevre ve iklim konularına duyarlı, dünyada ve ülkedeki siyasi sosyal sorunlarla ilgili entelektüel düzeyi yüksek programlar yayımlıyorlardı. Öyle bol müzik arası geyik muhabbetiyle doldurulan programlar değil, hakiki radyoculuktu yaptıkları. O yüzden de özellikle karasal yayın yaptıkları İstanbul’da ve tabii tüm Türkiye’de müptelaları oluşmuştu.
RTÜK, 24 Nisan’da yayımlanan “Açık Gazete” programında Cengiz Aktar’ın “Soykırım anması” ifadesinden dolayı, 189 bin TL para cezası ve beş kez program durdurma cezası verdi. Türkiye’nin, Doğu Perinçek’in, İsviçre’de “Soykırımın inkarı” gerekçesiyle mahkum edilmesine karşı çıkarken, temel tezi “ifade özgürlüğü” idi. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de “ifade özgürlüğünün ihlal edildiği”ne karar vermişti.
Şimdi Türkiye’de “soykırım anması” demenin cezalandırılması da İsviçre’deki gibi ifade özgürlüğünün ihlali değil mi? RTÜK, bu cezalandırmayla Türkiye’nin temel teziyle çelişmiyor mu? Maalesef bu soruları tartışamıyoruz bile…
Kaldı ki, Açık Radyo, RTÜK’ün 22 Mayıs 2024 tarihli yaptırım kararına karşı itirazı İdare Mahkemesi’nden geri çevrilince uygulamaktan kaçınmadı. Para cezasını hemen yatırdı ama program durdurma konusunda bir aksaklık yaşandı. Elektronik ortamda gönderilen tebligatı açamayınca yeni tebligat beklediler.
Meğer RTÜK, Açık Radyo’yu kapatmak için fırsat bekliyormuş. Yayın durdurma cezasının uygulanmadığı gerekçesiyle lisans iptali kararı verdi. Bu gerçekten acımasız, kötü niyetli bir davranış. Aksaklığın düzeltilmesi için bir uyarı yeterli olurdu ama yapmadılar. Çünkü ifade özgürlüğünden ve farklı fikirlerin dile getirilmesinden hoşlanmıyorlar. Açık Radyo gibi yaşamın tüm renklerine açık, her türlü ayrımcılığa karşı ve barışçıl bir radyoya tahammülleri yok.
Ama Ömer Madra’nın radyo kapanırken söylediği son cümlesindeki gibi “Açık Radyo kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine açık kalacaktır.” RTÜK’e rağmen…
Mahsa Amini eylemlerinin sloganıydı
CNN Türk’e göre, Ankara Barosu Kongresi’nde “Çağdaş Avukatlar üyesi kadın avukatlar terörist başı Abdullah Öcalan'a yönelik pankart ile kürsüye çıkmış ve slogan atmış”, başka bir avukat grubu da buna itiraz edip üzerlerine yürüyünce kavga çıkmıştı.
İktidar yanlısı Sabah, Tvnet ve Yeni Şafak da aynı olayı, “Ankara Barosu Kongresi’nde terör propagandası” olarak yayımladı. Kongrede Kürtçe söylenen “Jin, Jiyan, Azadi” (Kadın, yaşam, özgürlük) sloganın “teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın olduğunu” ve bu sloganın “terör destekçisi yürüyüşlerde kullanıldığını” öne sürdüler.
Oysa bu slogan yıllar içinde yayılmış, kadın hareketleri tarafından benimsenmişti. En önemlisi de İran’da Mahsa Amini’nin ölümünün ardından yapılan protesto gösterilerinde de Kürtçe ya da “Zen Zendegi Azadi” olarak Farsça kullanılmış, geniş kitlelere yayılmıştı. O günlerden sonra Türkiye’de de kadınlar sık sık haykırdı bu sloganı.
Zaten kongrede sahneye çıkan bir grup kadın avukat, iki pankart taşıyordu; birinde “İstanbul Sözleşmesi yaşatır”, öbüründe “Jin, jiyan, azadi” yazıyordu. Sahnede “Jin, Jiyan, Azadi”nin yanı sıra “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz" sloganı atmışlardı.
Bu da kadın avukatların amacının örgüt propagandası değil, son zamanlarda artan kadına şiddet ve kadın cinayetlerine yönelik tepki olduğunu gösteriyordu. Gazetecilerin, haberleri yazarken damgalayan sıfat kullanmaları, hüküm vermeleri haberleri nesnellikten uzaklaştırıyor.
Kadınların bu sloganının haberlerde terörize edilmesi, maalesef olumsuz sonuçlar doğurdu. Önce Ankara Üniversitesi’nde, sonra da Koç Üniversitesi’nde bu sloganı atan kadın öğrencilere saldırılar oldu. Şiddet zeminine böyle bir katkıda bulunmak iyi mi oldu şimdi?
Yerlikaya’dan ölüme saygısızlık
Gazeteci Ruşen Takva, Tele1’de söyledi; üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş’in ailesi, kızlarının cansız bedeninin bulunduğunu İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın paylaşımındanöğrenmiş.
Yerlikaya’nın, ailenin acısına saygı gereği, önce tüm ailenin bilgilendirilmesini beklemesi, sonra kamuoyuna açıklama yapması gerekirdi. Oysa bir vatandaşın, Rojin Kabaiş’in cesedini sahilde fark edip saat 14.00 sıralarında haber vermesi üzerine baba Nizamettin Kabaiş, beklediği yerden alınıp oraya götürülmüş. Muhtemelen babaya bilgi verildi orada.
Ama babanın 20 km kadar gerideki aile fertlerine haber verme olanağı yokmuş. Bakan Yerlikaya’nın açıklaması saat 16.01’de. Ailenin öğrenmesini beklemediği gibi, açıklamadaki cesedi ekiplerin bulduğu ifadesi de doğru değil.
Zaten Yerlikaya, İçişleri Bakanı değil de Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsü gibi davranıyor. Ülkedeki en küçük bir operasyonu, bir trafik kazasını bile kendisi X hesabından açıklıyor. Çok heyecanlı, adının medyada sürekli anılmasını ister gibi bir ruh hali içinde.
Tek cümle:
• Futbol medyasının çoğu, TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun “Eski yönetimin Euro2024’te misafir ağırlama masrafı 4 milyon 681 bin Euro” açıklamasını görmedi; haber yapanlar da o misafirler arasında 36 gazetecinin de olduğunu anımsatmaktan kaçındı.
• Takvim’in, “Helal Akreditasyon Kurumu'ndan Köfteci Yusuf açıklaması: Helal sertifikası yok” başlığı yanlıştı; açıklama “yerli bir kuruluş”tan helal belgesi verildiğini doğruluyordu.
• Hürriyet, Sabah ve 24TV, Ankara-Kırıkkale ve Antalya-Alanya otoyol projeleri imza töreni haberinde ihaleyi alan iktidar himayesindeki Limak’ın ve fotoğrafta görünmesine rağmen Yönetim Kurulu başkanı Ebru Özdemir’in adını yayımlamadı.
• Hürriyet’in “16’lık torun dehşeti” haberinde torunun öldürdüğü üçüncü kişinin Ufuk Can Us olduğu belirtilmişken, fotoğraf üzerinde bu kişi için “kimliği belirlenemeyen bir kişi” denildi.
• Sözcü, “Pavyonda aşk infazı” başlığı atarak, kadın cinayetine gerekçe yarattı, olumladı.
• DHA, Akşam ve Milliyet’in, Gebze’de rehabilitasyon merkezinin çöpünde ölü hayvanlar bulunduğu haberinde Belediye Başkanı Zinnur Büyükgöz’ün AKP’li olduğu bilgisiyoktu.
• Meta, İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Hamas lideri Haniye için yaptığı başsağlığı paylaşımını, “kamu gözcüsü”Yaman Akdeniz’in itirazı üzerine yeniden yayına koydu.
• BirGün’ün, “Emekli hekim yoksulluğu araştırması” haberini, Halk TV kaynak göstermeden kullandı.
• Yeni Yaşam gazetesi hakkında Abdullah Öcalan ile ilgili yayınları nedeniyle bir hafta içinde ikinci kez toplatma kararı verildi.
• AKP’li Samsun Büyükşehir Belediyesi, Yeni Şafak’ta dört tam sayfa tanıtım yayımlattı.
• İktidar medyası, “Yenidoğan çetesi”nin ortaya çıkarılmasının ardından İstanbul’da kapatılan 10 hastaneden birinin eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na ait olduğunu gizledi.
• İçişleri Bakanlığı, TSYD Başkanı Oğuz Tongsir’i bu kez “Anadolu’dan üye getirerek usulsüz seçildiği” gerekçesiylegörevden aldı, yerine kayyum atadı.
• Hürriyet’in “Türklerin ABD’yi sallayan şirketi”, Takvim’in “Uçmuş bu Türkler” diye övdüğü Eren-Fatih Özmen çifti, geçen yıl iktidar medyasında “CIA ile ortak” diye karalanmıştı.
• Freedom House’un “2024 İnternette Özgürlük Raporu”nda Türkiye, 72 ülke arasında 56. sırada ve “internetin özgür olmadığı ülkeler” kategorisinde kendine yer buldu.
• Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sırbistan gezisi dönüşünde bakan değişikliği olabileceğini söylemesi üzerine medyada “bakan toto” haberleri yine başladı.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]