Cumhuriyetimizin ilan edildiği 1923 yılından günümüze kadar, ülkemizde ilki 1923’te olmak üzere 22 Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleştirildi. Türkiye, ilk çok partili genel seçim ile, 1946 yılında tanıştı. 

Demokrasi tarihimizin son genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimini ise, 14 ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde gerçekleştirdik. Cumhuriyetimizin 100. yılına yakışır bir şekilde, sağduyulu ve huzurlu bir seçim süreci yaşadık. 64 milyon 197 bin kayıtlı seçmenden, Yüksek Seçim Kurulu’nun açıkladığı resmi sonuçlara göre; 14 Mayıs’ta %88,92’si, 28 Mayıs tarihinde gerçekleştirilen ikinci turda ise, henüz resmi olarak açıklanmayan rakamlara göre; %85,71’i iradesini sandığa taşıdı. İkinci turda yaşanan %3,21’lik sandığa gitmeyen seçmen oranı kulağa düşük gelebilir ancak bu oranın oy sayısı 1.904.446’dır. Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Sayın Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki oy farkının 2.292.180 olduğunu düşündüğümüzde, ilk turda sandığa giden ancak ikinci turda sandığa gitmemiş %3,21’lik seçmenin seçimlerin kaderini nasıl etkilediğini daha iyi gözler önüne serebiliriz. 

Aynı anda iki tavşanı kovalamak

Şimdi gelin hep birlikte bu 1 milyon 900 bin seçmenin neden sandığa gitmediğini irdeleyelim. Bildiğiniz üzere; Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda istediği sonucu elde edemeyen Altılı Masa, safları sıklaştırarak masada yer açmış ve Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ ile apar, topar bir buluşma gerçekleştirmişti. Görüşmeye davet edilmeyen Oğan ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmüş ve Cumhur İttifakı’na katılmaya karar vermişti. İşte ne olduysa bundan sonra oldu, amaca yönelik her mübahtır stratejisiyle hareket eden ve masa ortaklarından tam yetki alan Sayın Kılıçdaroğlu, Özdağ ile görüşmesinden sonra kameralar karşısında daha önce söyledikleriyle çelişen beyanatlarda bulunmuştu. Eskilerin bir sözü vardır; ‘hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür.” O nedenle sayın Kılıçdaroğlu’nun ilk tur öncesinde neler söylediğini hatırlayalım; “eğer Selahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın cezaevinden çıkmasını istiyorsanız, eğer kayyum uygulamasının son bulmasını istiyorsanız bana oy vereceksiniz” Kuşkusuz Kılıçdaroğlu, bu sözleri milyonlarca Kürt seçmenin oyunu alabilmek için sarf etmişti. Ancak, Sayın Ümit Özdağ ile yaptığı görüşmeden sonra aynı Kılıçdaroğlu çark etmişçesine şunları söylüyordu; “kayyum uygulamasına devam edilecek.” Yedi maddeden oluşan mutabakat metninde göçmen politikasına ilişkin de ifadeler yer alıyordu. Kılıçdaroğlu, Sayın Ümit Özdağ ile bir araya gelmeden önce; Kurtlarla dans, Kürtlerle dansa benzemez diye aba altından sopa gösteren HDP ve uzantısı Yeşil Sol Parti bu açıklamadan sonra hop oturup hop kalkmaya başladı. Önce Pervin Buldan sonra diğerleri, kabul etmiyoruz bunun neticeleri olacaktır demeye başladılar. İttifakı bozmadılar ancak; Sayın Kılıçdaroğlu’nun Bozkürt politikasına boyun eğmeyeceklerini de açıkça ifade ettiler. 

Altılı Masa’nın bir diğer üyesi İyi Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’in sanki seçime aylar varmışçasına; iki gün kala kapı kapı dolaşarak İstanbul’da seçim çalışmalarına başlayacağım demesi de Altılı Masa’nın seçmen kitlesi nezdinde samimiyetten uzak bulundu. Aynı şekilde; seçime iki gün kala gündem değiştirmeye çalışırcasına; kadın hakları ve referandumdan dem vurmaya çalışması da aynı seçmen kitlesi tarafından, havanda su dövmek olarak algılandı. Masanın diğer üyelerinin, özellikle de Sayın Babacan, Davutoğlu ve Karamollaoğlu’nun seçim çalışmalarında naif kalmaları da potansiyel seçmenler tarafından, Millet İttifakı’nda birlik ve beraberliğin olmaması şeklinde algılandı. Ak Parti’de başlayan siyasi hayatını DEVA Partisi altında sürdüren Ali Babacan’ın; Anayasa değişikliği konusunda Cumhur İttifakı ile birlikte çalışabiliriz çıkışı ve Sayın Davutoğlu’nun önce yazıp sonra sildiği ‘ilk grup toplantımızı gerçekleştirdik’ tweeti de bu algıyı perçinledi. Millet İttifakı’nda bunlar yaşanırken, Cumhur İttifakı üyelerinin vakur duruşu, müttefikliğin ve devlet adamı titrinin gerektirdiği tüm davranış ve tutumları sergilemeleri de etkili oldu. Sergilenen bu davranış ve tutumlar seçmen nezdinde; Kılıçdaroğlu’nun temsil yeteneğinin sorgulanması ile sonuçlandı.

Asil azmaz, bal kokmaz

Dünyada neredeyse tüm jeologlar tarafından yüzyılın en yıkıcı doğa olayı olarak tanımlanan ve ülkemizde meydana gelen depremlerden hepimizi yasa boğdu. Tüm Türkiye kenetlenip yaralarımızı sarmaya çalışırken ilk tur sonunda depremden etkilenen kentlerimizden Cumhur İttifakı’na verilen oylar nedeniyle depremzede vatandaşlarımıza yönelik insanlık onuruna yakışmayan tepkiler, Altılı Masa’nın seçmenlerinde hayal kırıklığı yarattı. Başta Tekirdağ olmak üzere kısmen diğer CHP’li belediyelerin depremzedelere yönelik söylemleri ve Altılı Masa’da oturanların bu duruma tepki göstermemesi; seçmenler tarafından, bir sessizlik mutabakatı olarak algılandı. Sonuç olarak tüm bunlar Hatay başta olmak üzere ikinci tur seçimlerinde deprem bölgesinde Cumhur İttifakı’nın oylarının artmasını sağladı. Ne demiş eskiler; asil azmaz bal kokmaz, kokarsa yağ kokar onun da aslı ayrandandır. 

İki tur arasında tüm bunların ve daha fazlasının meydana gelmesi, Sayın Kılıçdaroğlu’na oy vermesi muhtemel seçmen kitlesi tarafından negatif algıların oluşmasına yol açtı. Özetlemek gerekirse; Sayın Kılıçdaroğlu’nun tutarsız söylemleri ve ayakları yere basmayan dinamiklere sahip HDP yaklaşımı ve terör işbirliği, Altılı Masa’nın siyasi ahlaka aykırı ve kendi çıkarlarına hizmet eden üyelere sahip olması, depremzedelere yönelik insanlık onuruna aykırı tutum ve davranışları, sayısı iki milyona yaklaşan seçmenin sandığa gitmemesine neden oldu.